Prof. Dr. Mahmud Es’ad Coşan

Birinci hadis-i şerif, İbn-i Hibban’dan alınmış, Hazret-i Ali Efendimiz (ra) tarafından rivayet edilmiş bir hadis-i şerif. Peygamber Efendimiz (sav) buyuruyor ki: 380/4 (Mâ minimriin müslimin ye dü müslimen illebteasellàhu seb’îne elfe melekin yüsallûne aleyhi fî eyyi sâàtin-nehâri kân, hattâ yümsiye ve eyyi sâàtil-leyli kân, hattâ yusbiha) Sadaka rasûlullàh, fi mâ kâl ev kemâ kâl.

Bu hadis-i şerif, hasta ziyaret etmek ne kadar sevaplı, faziletli, kârlı, mânevî bakımdan ne kadar iyi bir şey; onu gösteren bir hadis-i şerif.

Hasta ziyaret etmenin sevabı

Her zaman söylüyoruz: Hastalarımızı unutmayalım, ihmal etmeyelim, gönüllerini hoş edelim. İlaçtan daha fazla sevgi, ilgi hastaya iyi gelir, ona fayda verir. Bir an evvel sağlığına ulaşmasına ilaç kadar, doktor kadar yararlıdır, faydalıdır. Cuma günü hasta ziyaret etmek de özellikle sevap.

Onun için, cuma günü sohbeti dinledikten sonra, cuma namazı tabii kılınacak, Allah kabul eylesin… Allah nice cumalara sağlık afiyetle eriştirsin… Mü’minlerin bayramıdır, her hafta gelen bir bayramdır, çok kıymetli bir gündür cuma günü. Cuma namazı da çok, çok, çok önemli bir namazdır. Üç cumayı mâzeretsiz kaçıranın kalbi, yâni gönlü mühürlenir, kapatılır. Gönlü çalışmayan taş gibi bir insan olmak çok kötü bir şey, temenni edilen bir şey değil; Allah göstermesin, Allah etmesin…

Cuma müminin bayramıdır

Cuma günü güzel yapılacak işleri her zaman sıralıyoruz; gusül abdesti almak, tertemiz yıkanmak, temiz elbiseleri giyinmek, camiye erken gitmek tavsiye edilen bir şey… Kehf Sûresi’ni okumak tavsiye edilen bir şey… Bunlar bir haftalık, on günlük günahların affına sebep olan güzel ibadetler. Sonra, cuma günü hasta ziyaret etmek çok sevap… Kabir ziyareti çok sevap… Sadaka, hayır vermek cuma gününde, son derece faideli ve sevap… Bunları yapmak her zaman hatırlatılıyor, karşımıza hadis-i şerifler çıkıyor. Bu hadis-i şerif de onlardan birisi. Hem de Hazret-i Ali Efendimiz (ra)’den rivayet olunmuş. Her zaman söylediğim gibi, ben bunlara ayrıca önem veriyorum; Hazret-i Ali’yi seven kardeşlerimiz de bunları can kulağıyla dinlerler ve uygularlar diye seviniyorum, bunlar karşıma geldiği zaman. Şimdi mânâsını kelime kelime okuyarak daha açıklayayım:

70 bin melek dua eder

(Mâ minimriin müslimin) “Hiçbir Müslüman kul yoktur ki, (ye dü müslimen) bir Müslüman kulu ziyaret etsin de, (illebteasellàhu) Allah vazifelendirmesin, göndermesin, (seb’îne elfe melekin) yetmişbin melek göndermesin. Mümkün değil, gönderecek muhakkak… (Yusallûne aleyhi) Bu melekler, ona dua eder. (Fî eyyi sâàtin-nehâri kân, hattâ yümsiye) Günün hangi saatinde ziyaret etmişse, akşamlayıncaya kadar bu melekler ona dua eder; (ve eyyi sâàtil-leyli kâne hattâ yusbiha) gece ziyaret etmişse, gecenin hangi saatinde ziyaret etmişse, sabah oluncaya kadar bu melekler ona dua eder dururlar. Yâni bu hastayı ziyaret eden kişiye, yetmiş bin melek dua eder durur.”

Mâ olumsuzluk edatı, illâ ile cümle olumlu oluyor daha dikkat çekici oluyor. “Hiçbir Müslüman kul yoktur ki, bir Müslüman hasta kardeşini ziyaret etsin, böyle olmasın, mümkün değil; ille böyle olur.” mânâsına. İlle’yi dikkat ederseniz zâten biz Arapça’dan almışız, kuvvetlendirmek için kullanıyoruz. Yâni bir Müslüman kul, bir Müslüman kulu ziyaret eder; ille Allah yetmiş bin melek vazifelendirir. Ona şöyle şöyle dua eden melekler… Ötekiler de meleklerin sıfatları, meleklerin hallerini anlatan cümlecikler.

İmruun Arapça bir kelime, kişi demek. Müennesi imreetün, bu da kadın demek. Bu imruun kelimesi ilginç bir kelime… Arapçada cümledeki yerine göre, kelimelerin son harekesi üstün, esre, ötre oluyor. Bu, sondan önceki harfi de değişen bir kelime; eğer ötre olacaksa sonu imruun oluyor. Eğer üstün olacaksa imreen oluyor. “Re” de son harakeye uyum sağlıyor. Esre olacaksa imriin oluyor. Başındaki elif de geçilen elif. “Bismillâhir-rahmânir-rahîm” derken “bi-ismillâhi” demiyoruz da “bismillâhi” diyoruz; ismin i’sini geçiyoruz, yâni elifini geçiyoruz. Bu da geçilen bir kelime, o bakımdan ilginç bir kelime.

(Mâ minimriin müslimin ye dü müslimen) “Bir müslüman hasta arkadaşını ziyaret eden hiçbir Müslüman kul yoktur ki, (illebteasellàhu seb’îne elfe melekin) ille de Allah muhakkak ba’seder, ona yetmişbin melek gönderir.”

İbtease, bease’den iftihal bâbına naklolmuş bir şekli bease’nin. Bease, vazifeli olarak göndermek demek. Meselâ, Peygamber Efendimizin (sav) gönderilmesi, bi’setün-nebî diye adlandırılıyor. Hasta ziyaret eden Müslüman’a Allah, yetmiş bin melek gönderir.

Bu yetmiş bin melek nasıl? (Yusallûne aleyhi) “Ona, yâni bu hasta ziyaret eden Müslüman’a dua eden yetmiş bin melek… (Fî eyyi sâàtin-nehâri kân, hattâ yümsiye) Gündüzün hangi saatinde o hasta kardeşini ziyaret etmişse, bu yetmişbin meleği Allah ona gönderir, vazifelendirir; akşama kadar bu ziyaret etmiş olan kimseye o melekler dua eder.” Ne güzel yetmişbin meleğin duasını kazanmak… Yetmişbin melek etrafında akşama kadar dua ediyor.

Gece ziyaret etmişse, gerçi şimdi hastaneler gece ziyaret edilmiyor ya… Hastalar da her zaman hastanede olmuyor, bazen evinde hasta oluyor. Meselâ, adam işinden döndükten sonra namazını, yatsıyı kıldı, hasta arkadaşını evine ziyarete gitti: “Nasılsınız? Geçmiş olsun! Durum nasıl, iyileşiyor musunuz? Bir hizmet var mı?..” diye sordu. O ziyaretinden dolayı, yetmişbin melek sabaha kadar ona dua eder.

Hastanın duası makbuldür

Demek ki, hastalara karşı dinimiz bize bazı görevler tavsiye buyuruyor. Peygamber Efendimiz tavsiye buyuruyor. Hastaları ziyaret etmek, İslâm’da dini vazifeler arasında önemli, sevaplı, kıymetli, kaçırılmayacak bir iş.

Onun için artık cuma günleri de olur, cuma günü insanın işi olursa, cumartesi olur, pazar olur, haftanın herhangi bir günü olur… Ama cuma günü özellikle hasta ziyareti, kabir ziyareti, cuma namazı kılmak, sadaka vermek, cenaze namazı kılmak, cenaze teşyî etmek; bu işleri yapana çok cennet vaat edildiğine dair hadis-i şerifler de var.

Düşünün, hastalardan kimler varsa onları ziyaret etmeye niyet edin, gayret edin, ziyaret edin; Allah-u Teàlâ Hazretleri hem sizi mükâfatlandırsın, hem de onu mükâfatlandırsın.

Biliyorsunuz hasta dua etti mi ziyaret edene, hastanın duası da makbuldur. Hasta önemli bir kişi. Hastanın mükâfâtları çoktur. Evet Allah onu hasta ediyor, bir elem veriyor, üzücü bir durum var ortada ama, mükâfatı da çok… O bir imtihan.

İslâm’da imtihanlar oluyor insan, biliyoruz, hayat bir imtihandır. Hastaya da imtihan olarak, öyle kendisine sağlığına aykırı bir durum gelmiş. Tabii üzücü bir durum ama, o üzücü durumun karşısında, “Bu Allah’tan geldi.” diye sabredince, mükâfatı da çok oluyor.

Hastanın bir özelliği de, duasının makbul olmasıdır. Duası müstecâbdır, makbuldür. Binâen aleyh insan hastayı ziyaret etmeli, kendisine de dua ettirtmeli, yâni “Allah razı olsun!” dedirtmeli!

Editör: TE Bilisim