Diriliş Postası Muhabiri İbrahim Seçkin Talaş/İstanbul

Suriye’nin İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi’nde Astana ve Soçi mutabakatlarının fiilen yok olmasına neden olan rejimin saldırganlığı, 2011’den bu yana 10 milyona yakın insanın yerinden edilmesine sebebiyet verdi. İdlib denkleminde rejim unsurlarının saldırganlığı sonucu son 2 saldırıda 13 Mehmetçik şehit oldu. Saldırıların ardından Türkiye bölgeye askeri sevkiyata başladı. Saldırıların durdurulması adına en üst ağızdan açıklamalar yapıldı. Türk ve Rus heyetleri yaşanan krizi görüşmek adına görüşmeler gerçekleştirdi. Türk heyeti, rejimin saldırıları nedeniyle Rusya’dan Soçi Mutabakatı’na uyulması gerektiğini, yaşanan ihlallerin son bulmasını istiyor. Gazeteci Güngör Yavuzaslan, İdlib meselesinde gelinen son noktayı Diriliş Postası’na değerlendirdi.

REJİM ELİNİ GÜÇLENDİRME PEŞİNDE

Güngör Yavuzaslan, İdlib’te en sıcak gelişmenin rejim unsurlarının Batı Halep’i kontrol ettiğini belirterek, M5 Karayolu’nun da Rusya desteğiyle rejimin unsurlarına geçebileceğini söyledi. Gazeteci Yavuzaslan, “Rejim ilerleyişini Rusya desteğiyle sürdürüyor. Bir diğer durumsa Türkiye, Fırat Kalkanı Operasyonu’ndan sonra bölgeye en büyük askeri sevkiyatını gerçekleştiriyor. Özellikle İdlib merkezi, kampların bulunduğu yakın yerlere gerçekleştiriyor. Türk heyeti Moskova’da, masada görüşme yaparken alanda atılan adımlar masayı güçlendiriyor. Alanda ne kadar adım atarsan masada da istediğini o kadar gerçekleştirebiliyorsun. Benim öngörüm, büyük ihtimalle İdlib merkezi Rusya destekli rejimde kalacak. Kampların sorumluluğu da Türkiye’de kalacak. Bir noktada anlaşacaklarını düşünüyorum” dedi.

GÖZLEM NOKTALARINA TAKVİYE DEVAM EDECEK

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “İdlib de askerlerimize zarar gelirse rejimi her yerde vururuz” açıklamasının ardından Rusya’nın sahada rejimi kontrol ettiğini en azından gözlem noktaları ve konvoylardan uzak tuttuğunu gördüklerini ifade eden Yavuzaslan, sosyal medyada askeri gözlem noktalarının rejim tarafından işgal edildiği iddialarının gerçeği yansıtmadığını belirtti. Yavuzaslan, “Türkiye, gözlem noktalarından geri çekilmeyeceğini açıkladı. Gözlem noktalarına lojistik destek yolların açık, bölgede faaliyetlerine devam edecek. Bu kararlılıktan sonra askeri gözlem faaliyetleri devam ediyor. Geçici olsa da bir ateşkesin olacağını düşünüyorum. Rusya’da bu işi uzatmaz. ABD, Fırat’ın batısında yok. Fırat’ın batısına gelmek için İdlib’i bir fırsat olarak görebilir. Türkiye ile ortak adımlar atabilir” diye konuştu.

“İDLİB NETLEŞMİŞTİ”

Tarafların kabul edeceği bir çözüm olması gerektiğine değinen Yavuzaslan, İdlib’in Suriye’de en önemli düğümü oluşturduğunu belirterek, İdlib de taciz, saldırganlığın kesinlikle duracağı bir sürecin başlaması gerektiğini, adının bu şekilde konması gerektiğini sözlerine ekledi. Yavuzaslan, sözlerine şöyle devam etti: “İdlib’in ne olacağının masada netleşmesi lazım. Şu ana kadar netleşmedi. Yaşanan kırılganlıklar bundan dolayıdır.” İdlib’in özel ve istisnai bir durumunun bulunduğuna dikkati çeken Gazeteci Güngör Yavuzaslan, Suriye iç savaşının özeti olduğunu dile getirerek, Suriye’de de sığınmacıların bulunduğunu, Doğu Guta’nın ve Halep’in, Hama ve Humus’un Rusya ile yapılan anlaşmalarla sivil ve silahlı grupların aileleriyle İdlib’e geldiğini söyledi.

10 MİLYON MUHACİR

Suriye’de belirli bölgelerden sivil ve silahlı grupların İdlib’e gelmesinin ardından Türkiye, Rusya ve İran garantörlüğünde Astana ve Soçi mutabakatları imzalandığını hatırlatan Yavuzaslan, rejim saldırılarından önce 3 milyon 700 bin kişinin İdlib de yaşadığını belirtti. Gazeteci Güngör Yavuzaslan, 3,5 milyon kişinin de Türkiye’de bulunduğunu, Fırat Kalkanı, Zeytindalı ve Barış Pınarı bölgelerinde yaşayan insan sayısı da göz önüne alındığında yaklaşık 10 milyona yakın insanın Suriye’de yerinden edildiğinin altını çizdi.

“İŞİN TEMELİNDE MEZHEPÇİLİK VAR”

Yavuzaslan, “Suriye’de iç savaştan önce nüfusu 23 milyon, bunun 1 milyonu iç savaş şartlarında öldü. Aşağı yukarı 10 milyona yakını da ya ülke içinde ya da ülke sınırları dışında yerinden edildi. Rejim kendi idaresini kabul etmeyen, demokratik bir yaşam isteyen bütün güçlere karşı baskı kurdu. İstisnai bir durum var. Gazeteci olarak söylemek istiyorum işin temelinde mezhepçilik var. Şimdi bu ülkenin yüzde 90’ı Sünni Arap, Sünni Kürt ve Sünni Türkmenlerden oluşuyor. Baas süreci ve Esed ailesi Nusayrilikten de Şii ekseninde ideolojik bir yapıya sahipler. Bunu neden söylüyorum Suriye iç savaşına devlet dışı ilk aktör olarak giren Lübnan Hizbullahı oldu. Şii söylemleriyle geldiler” değerlendirmesinde bulundu.

SÜLEYMANİ’NİN HALEFİ İDLİB’DE

Rejimin etrafına Şii milis unsurlardan kalkan oluşturduğunu söyleyen Yavuzaslan, rejimin muhalifleri de Sünni temelli gördüklerini belirterek, Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin öldürülmesinin ardından yerine gelen isim İsmaili’nin Lübnan Hizbullah’ı, Haşdi Şabi ve Yemenli Husilere ait bayraklar paylaştığını, bunların İdlib de olduğunu ifade etti. Rejime destek veren Şii grupların girdikleri yerde insanların katliam korkusu ve Sünni oldukları için Türkiye sınırına doğru göç ettiğini sözlerine ekleyen Gazeteci Güngör Yavuzaslan, rejimin BM’ye şirin görünmek için ‘Halep’e ve Şam’a gelebilirler’ çağrılarına rağmen çok az dönüş olduğunun vurguladı. Yavuzaslan, “Bu dönüşlerde genelde rejim unsurlarında üst düzey tanıdığı ya da yönetici düzeyinde irtibatı olan aileler bir güvence alıp dönebildi. İdlib, Suriye iç savaşının özetidir” dedi.

PKK FIRSAT KOLLUYOR

İdlib’in Halep’in batısı, Hama’nın bir kısmından ve Tel Rıfat’tan göç aldığını belirten Gazeteci Güngör Yavuzaslan, Tel Rıfat’ta PKK terör örgütüne bağlı YPG/PYD terör örgütlerinin rejimin İdlib’e yönelik saldırılarına izin verdiğini belirterek, rejimin de bölgede PYD/YPG terör örgütünü kullandığının altını çizdi. Gazeteci Yavuzaslan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Rejim ve terör örgütü arasında açıklamadıkları bir anlaşma da var. Son dönemde Afrin’e geri dönmek için Rejimin yardım edeceğini terör örgütü sözcüleri açıkladı. PKK militanları sözde bayraklarının yanına rejim bayraklarını da asarak alanda hareket ediyor. İdlib ile ilgili şunu kamuoyunun bilmesi gerekir. İdlib’te olayları istediğimiz noktada durdurmazsak Fırat Kalkanı, Zeytindalı ve Barış Pınarı bölgelerinde kazanımlarımızı da kaybetme riskimiz var. Rejim İdlib’de işleri bittikten sonra buralara PYD/YPG terör örgütünü salacaktır”

“HTŞ KENDİNİ FESHEDECEK” İDDİASI

HTŞ’nin kendini feshedeceği iddiasına ilişkin Gazeteci Yavuzaslan, HTŞ sözcüsünün bu iddiayı yalanladığını belirterek, HTŞ’ye yönelik şu cümleleri kurdu: “HTŞ bir örgüt değil çatı ittifakıdır. Ona yakın örgütten oluşuyor. Yani Heyet-ül Tahrir Şam, Şam’ın kurtuluşu için heyet anlamını taşıyor. Türkiye ile anlaşamayan, Türkiye’nin marjinal gruplar olarak gördüğü bir ‘şey’. Ona yakın örgütün temsilcileri El Nusra’ya biat tazeledi. İçlerinden ayrılan gruplarda oluyor. Kendi içlerinde de sorun yaşayabiliyor. Kendini feshedeceği meselesinden daha çok muhaliflerin çizgisine gelir mi diye tartışılıyor. El Nusra’nın terör örgütü sayılmasının nedeni El Kaide’ye bağlılığı ya da ilintisi bulunuyor.”

YENİ GÖÇ DALGASI KAPIDA

Türkiye’nin İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi’nde yaşanan krizin ardından beliren göç dalgasını sınırlarının içine almadığını söyleyen Gazeteci Yavuzaslan, Atme Kampı’na 100 bin kişinin geldiğini belirterek, 830 bin kişinin saldırıların olduğu noktalardan güvenli bölgelere geçiş yaptığını belirtti. Yavuzaslan, “Türkiye kamplarda ve güvenli bölgelerde tutmaya çalışıyor. Sınırın içine almak gibi bir durumu yok. Muhaliflerle arası iyi olanlar Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı bölgesine gidiyor. Eğer ki saldırılar artar da insanlık dramı yaşanırsa bu insanların Barış Pınarı bölgesine alınma ihtimali de var” diyerek sözlerini noktaladı.

Diriliş Postası Muhabiri İbrahim Seçkin Talaş/İstanbul

Editör: TE Bilisim