Edebiyat ve felsefe dünyasının önde gelen fikir adamlarından tam adıyla Hüseyin Cemil Meriç, Birinci Balkan Savaşı sürerken 1912’de Meriç nehri yakınlarındaki Dimetoka’dan Antakya’ya göçmüş bir ailenin çocuğu olarak 12 Aralık 1916’da Reyhanlı ilçesinde dünyaya geldi.

Okumayı 4 yaşında söken, ilk ve orta öğrenimini Arapça, Fransızca, Kur’an, tecvid, ahlak eğitimi de aldığı Reyhanlı Rüştiyesi’nde tamamlayan Meriç, ardından Fransız idaresindeki Antakya’ya giderek Fransız eğitim sistemi uygulayan Antakya Sultanisi’nde okudu. Meriç, “Benim üniversitem” dediği lisede, Fransız ve Türk hocalardan özel dersler alırken, Ali İlmi Fani’nin kılavuzluğunda divan edebiyatını keşfetti.

İstiklal Marşı’nın yazılış serüveni “Akif” filmiyle beyaz perdeye aktarılacak

Kültür Sanat

Habere Git

IŞIĞI GÖREMEDEN IŞIK OLDU

Lise yıllarında ortaya çıkan göz rahatsızlığı okuma aşkının önüne geçmedi. Öyle ki tavandaki ışığa daha yakın olabilmek için masanın üzerine sandalye koyup kitaplarını okudu.

Miyop ilerleyerek 1955 yılında 38 yaşındayken gözlerini tamamen kaybetmesine sebep oldu. Meriç’in dünyası, en üretken döneminde karanlığa gömüldü. Ancak ailesinin ve öğrencilerinin çabası ile yılmadan eserlerini aktarmaya devam etti. Cemil Meriç, tercümeleri dışındaki bütün kitaplarını kör olduktan sonra kaleme aldı.

“İZM”LERLE SAVAŞ!

Cemil Meriç, hayatı boyunca çalışmalarını Batıcılık, Türkçülük, Sosyalizm, Ümmetçilik ve Doğuculuk kavramları üzerinde sürdürdü. Batıcılık olarak Fransızların şekillendirdiği Avrupa’lı düşünürler üzerinde dururken, toplum üzerinde baskı kuran akımları “idrake giydirilmiş deli gömlekleri” olarak niteledi.

Bir çağın vicdanı olarak tanımlanan Meriç, “Jurnal” adlı kitabında kendisini “Hayatını Türk irfanına adayan, münzevi ve mütecessis bir fikir işçisi” olarak ifade etti.

“ÇAĞDAŞLAŞMAK: REZİL BİR KAVRAM”

Avrupalılaşmak, çağdaşlaşmak ya da yabancılaşmayı birbirinden ayrı görmeyen Cemil Meriç, “Bu Ülke” eserinde okuyucularıyla şu tespitleri paylaştı:

Selvi Boylum’u yüreklere işleyen kalem: Cengiz Aytmatov

Kültür Sanat

Habere Git

“Batılılaşma miti eskiyince yeni bir yalan çıktı sahneye… Daha doğrusu aynı nazenin taze bir makyajla arz-ı endam etti. Filhakika intelijansiyamızın (aydınlar takımı) şerefine şampanya şişeleri patlattığı bu sözde bakire Tanzimat’tan beri tanıdığımız Batılılaşmanın ta kendisi. Çağdaşlaşmak, karanlık, kaypak, rezil bir kavram. Rezil, çünkü tehlikesiz, masum, tarafsız bir görünüşü var. Çağdaşlaşmak elbette ki Avrupalılaşmaktır. Avrupalılaşmak yani yok olmak. Avrupa bizi çağdaş ilan etti. Zira apayrı bir medeniyetin çocuklarıyız, düşman bir medeniyetin, bambaşka bir ölçüleri olan, çok daha eski, çok daha asil, çok daha insanca bir medeniyetin.”

Meriç, “İzm’ler idrakimize giydirilen deli gömlekleri. İtibarları menşe’lerinden geliyor. Hepsi de Avrupalı.” sözüyle hafızlarda yer edinirken, “Kitap fazla ciddi, gazete fazla sorumsuz. Dergi, hür tefekkürün kalesi. Belki serseri ama taze ve sıcak bir tefekkür. Kitap, çok defa tek insanın eseri, tek düşüncenin yankısı; dergi bir zekalar topluluğunun. Bir neslin vasiyetnamesidir dergi; vasiyetnamesi, daha doğrusu mesajı. Kapanan her dergi, kaybedilen bir savaş, hezimet veya intihar…” ifadeleriyle dergilerin önemine değindi.

ÖNCE KENDİNİ SONRA İNSANLIĞI TANI!

Doğu-Batı çatışmasını düşüncesinin ana omurgasına yerleştiren, oryantalizmi sömürgeciliğin keşif kolu olarak gören Meriç, “Osmanlı irfandır, Avrupa kültürdür” değerlendirmesiyle “Kültürden İrfana” adlı eserinde şu önerilerde bulundu:

Cemil Meriç’in 83 yıl önce Afrin için yazdığı şiir

Kültür Sanat

Habere Git

“Hadis-i Şerif, ‘Kendini tanıyan Rabbini de tanır’ buyuruyor. Önce kendilerini tanımalılar, kendilerini yani ikbal ve idbarlarıyla tarihlerinin bütününü, kendi dillerini, kendi dinlerini, kendi irfanlarını… Sonra insanlığın tarihine eğilmek, Asya ve Avrupa’nın her düşüncesini hiçbir peşin hükme saplanmadan incelemek… Bu çetin yolculukta iki çetin yardımcıya ihtiyaç var.

1) Milli irfan hazinelerini taramaya yetecek zengin ve köklü bir Türkçe (İslam harflerini öğrenmeden böyle bir fethe çıkılabileceğini sanmıyorum)

2) Bir Batı dili, Avrupa’yı, imtiyazlı birkaç züppenin vesayetine ihtiyaç duymadan bizzat tetkik etmek için bir Batı dilini bilmekten başka çare yoktur. Sonra ‘ikra (oku)’ emr-i celiline uymak…”

Meriç İslamiyet’i ise şöyle anlatır:

İslamiyet bir kanun ve nizam hakimiyeti (nomokrasi)dir. Batı’nın gerçekleştirmeye çalıştığı eşitliği çoktan fethetmiştir. Fikir hürriyetini, insanı insana saldırtan bir tecavüz silahı olarak değil, bir ikaz, bir irşat vasıtası olarak kabul etmiştir. Demokrasinin ta kendisidir İslamiyet. Ama Batı’nınkinden çok başka bir ruh ikliminde gelişen, çok başka umdelere dayanan bir demokrasi.

Pakistan’ın fikir babası Muhammed İkbal’in vefatının 81’inci yıldönümü

Kültür Sanat

Habere Git

“OKUMA İÇİMİZDEKİ MEÇHUL ALEMİN KAPILARINI AÇAN BİR ANAHTAR”

Kızı Ümit Meriç ise, kitaptan değil kitapsızlıktan korkulması gerektiğini söyleyen ve okumayı “İçimizdeki meçhul alemin kapılarını açan bir anahtar” olarak tanımlayan babasını şu sözlerle anlattı:

“Cemil Meriç’in her günü, eserinin bir sayfasında mündemiçtir. Hiçbir gününü değil, görmediği halde bir dakikasını boş geçirmeyen bir insandır. Ağzından en çok çıkan söz ‘Oku evladım’ ve arkasından ‘Yaz evladım’ olmuştur. Onu bir insanlık kahramanı olarak değerlendirmemiz bu açıdan çok önemli. Hepimize, bütün beşeriyete vereceği bir mesaj var. Bunu hiç unutmadan her nefesimizi alıp vermemiz gerekiyor.”

Editör: TE Bilisim