DOÇ. DR. GÖKTÜRK TÜYSÜZOĞLU /ANALİZ

Rusya’nın “beklenen” müdahalesi ile Karabağ topraklarındaki savaş sona ererken, Azerbaycan’da görülen sevinç dalgasının aksine Ermenistan sokaklarında matem, hayal kırıklığı ve kızgınlık hâkim. 1994’ten 2020’ye dek işgal altında tutulan Azerbaycan topraklarının yeniden sahibine dönüyor olması, normal koşullarda, olması gereken bir husus olarak görülebilir. Ne var ki bu durum

Ermenistan’da aynı şekilde görülmüyor. Zira yıllardan bu yana gücünün çok ötesinde bir iddia ve etkinlik ile Azerbaycan topraklarının yüzde 20’sini işgali altında tutmayı başarmış olan Ermenistan, durumun nasıl kendi aleyhine döndüğünün hesabını yapmaya başlamış durumda. Aslında bu hesabı yapan tarafın Nikol Paşinyan’ın liderliğindeki hükümetten çok, yakınlarını savaşta kaybeden sokaktaki insanlar ve onların bağlı bulunduğu siyasal hareketler/aktörler olduğu ifade edilebilir. Rusya gözetiminde varılan antlaşmanın ilan edildiği saatlerde ve sonrasında parlamentoyu, bakanlıkları ve kamu binalarını basan, yetkililere saldırarak kızgınlığını ve hayal kırıklığını açıkça ortaya koyan Ermenilerin, sorumluluğu öncelikle iktidara kestikleri de ortada. Doğal olarak Nikol Paşinyan da toplumun hedef aldığı ilk isim olarak görülmekte.

NİKOL OLDU “PERİŞANYAN”

Moskova da çok iyi bilmektedir ki Karabağ’ı kaybeden bir Ermeni liderin koltuğunu koruyabilmesi mümkün olmayacaktır. Rusya hiçbir zaman kendisine bağlı görmediği, yıllar içinde inşa olmuş Karabağ Klanı-Diaspora Ermenileri-Rusya troykası özelindeki siyasal ittifakı kıran ve Moskova aleyhinde çıkışları bulunan Paşinyan’a güvenemeyeceğini görerek, onu iktidardan edecek bir hamlede bulunmuştur.

2018 ilkbaharında yaşanan ve “kadife devim” adı da verilen geniş çaplı meydan gösterileriyle iktidarı devralan Nikol Paşinyan, geçen 2 yıldan fazla sürede kendi gücünü siyasal anlamda sürekli olarak konsolide etse de her daim bir korku içinde yaşamıştır. Nitekim parlamentoda “süper çoğunluk” haline gelmiş ve başta yargı, istihbarat ve emniyet teşkilatları olmak üzere devlet bürokrasisine büyük oranda nüfuz etmeyi başarmış olmasına rağmen, Paşinyan’ın çekinceleri her daim varlığını sürdürmüştür. Bu çekincenin esas nedeni, ülke siyasetinde her daim ana unsur olmuş Karabağ Klanı’nın ülkenin bağımsızlığının ilk günlerine dek uzanan ve Azerbaycan topraklarının işgali sürecinde konsolide olarak Robert Koçaryan ve SerjSarkisyan dönemlerinde açık bir yansıma bulan etkinliğidir. Bu etkinlik, başta ordu olmak üzere güvenlik bürokrasisi ve yargı içinde de geniş çaplı bir kabul görmüş ve hatta Karabağlı olanların ülkede “birincil” ya da “muteber” vatandaş haline gelmelerine ya da getirilmelerine neden olmuştur.

ERMENİ DİASPORASI KAYBETTİ

Başta ABD, Fransa, Rusya ve Lübnan olmak üzere Ermeni diasporasının güçlü siyasal ve ekonomik desteğine de yaslanmış olan Karabağ Klanı, aynı zamanda Karabağ’daki işgalin “asla” sonlandırılmaması kararlılığı ekseninde, ülkeyi Rusya’nın Güney Kafkasya’daki askeri üssü ve ağırlık merkezi haline getirme yolunda adımlar da atmıştır. Tüm bu adımlar Karabağ Klanı’nın bürokrasi ve siyasi arenadaki etkisini sürekli kılmışken, aynı zamanda ülkede “Karabağlılar ve diğerleri” ekseninde karşılık bulan toplumsal bölünmüşlüğü de güçlendirmiştir. Bu durum, aynı zamanda Ermenistan’ın Azerbaycan ve Türkiye eliyle izole bir bölgesel pozisyona itilmesine de yol açtığı gibi, Erivan’a Rusya’nın dışında İran ile temas alanı meydana getirmekten başka bir hamle alanı da bırakmamıştır. Enerji, ticaret ve ulaştırma koridorlarının dışında kalan ve ekonomik anlamda çok güç bir pozisyona sürüklenen ülke, Karabağ’daki işgali sona erdirme hususunda herhangi bir adım atmama inadı nedeniyle, Rusya’ya tamamen bağımlı bir görünüm kazanmıştır.

YOLUN SONUNA GELDİ

Azerbaycan tarafından ağır ve ezici bir yenilgiye uğratılan, ordusu yok olmak üzereyken Rusya’nın inisiyatifiyle imzalanan bir ateşkes ile yalnızca Dağlık Karabağ’da Rus denetiminde tutunabilen Paşinyan, hayatını kaybeden askerler ve karşı karşıya kalınan aşağılanmayla birlikte düşünüldüğünde, Ermeni milliyetçilerinin desteğini de kaybetmiştir. Devrimin gücünü arkasına  alan NikolPaşinyan, Karabağ’daki Ermeni varlığını büyük oranda sona erdiren Rusya hamlesi sonrasında, sokaklardan yükselen istifa tepkisiyle karşılaşmış ve gerek mecliste gerekse de meclis dışında bulunan siyasi partiler de bu yönde kendisine baskıda bulunmaya başlamıştır. Rusya’nın arabuluculuğunda yapılan antlaşmanın ilan edildiği süreçte, ülkede yaşanan otorite boşluğu ve yoğun toplumsal tepkinin adresi de yine Paşinyan ve başında olduğu siyasal koalisyon olmuştur. Hatta Paşinyan’ın istifasının ya da görevden “zorla” uzaklaştırılmasının yalnızca bir zaman meselesi olduğuna ilişkin analizler de özellikle dünya basınında yer almaktadır.

EYLEM VE SÖYLEMLER UYUŞMADI

Paşinyan’ın devrimin önderi haline gelmesinin en temel nedenlerinden biri, Rusya’ya mesafeli duruşu ve ülkeyi Batı’ya yaklaştıracağına ilişkin söylemleriydi. Önceleri, Karabağ Klanı’nın ülkeyi yönettiği süreçte, Rusya’ya yönelik ortaya koyduğu olumsuz tutum ve ayrıca ifade ve basın özgürlüğünü kullanamaması nedeniyle karşı karşıya kaldığı davalar, hatta 2008’deki tartışmalı seçimlerinden sonra Batı yanlısı Ter-Petrosyan’a verdiği meydan desteği nedeniyle tutuklanmış olması gibi hususlar dahi, özellikle AB’nin Paşinyan’a sıcak bakmasına neden olmuştu.

Ne var ki muhalefette söylenenlerle iktidara gelindiğinde yapılanlar arasındaki makasın epey açık olması gerçeği, Batı ile ilişkiler ve özellikle Moskova ile kurulan temas hususunda da kendisini göstermiştir. Zira geçen 2 yıldan fazla zaman zarfında Paşinyan Putin ile birçok kez görüşmüş, ülkenin Avrasya Ekonomik Birliği ile Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü üyeliklerini savunmuş ve Ermenistan’ın ne doğuya ne de batıya yanaşmayacağını ve Batı ile Rusya arasında bir tercih yapmak zorunda olmadığını birçok kez belirtmiştir.

Rusya neden destek vermedi?

Moskova’nın Azerbaycan’a uzunca bir süre müdahale etmemesinin temel nedeni, Moskova’nın Bakü’yü Güney Kafkasya özelinde yakın tutulması, kazanılması gereken en önemli aktör olarak görmesiyle yakından ilişkilidir. Zira Azerbaycan, Türkiye ile birlikte geliştirilen enerji projeleri marifetiyle AB’nin Rusya’ya karşı kullanmaya çalıştığı en önemli Kafkas aktörüdür. Üstelik Kuşak ve Yol Projesi özelinde, “orta vadede” Çin etkinliğinin de Güney Kafkasya’yı sarmalaması beklenmektedir.

Enerji zengini ve Hazar’a kıyıdaş Azerbaycan’ın bu hususta da ön planda olacağına şüphe yoktur. Ayrıca Rusya-Türkiye ilişkilerindeki yakınlaşma ve özellikle ABD-Türkiye ilişkilerindeki gerginliğe paralel olarak Moskova’nın Ankara’yı kendisine çekme arayışı da bu hususta baskın bir rol oynamıştır. Tam da Trump’ın iktidarı kaybettiği ve Ankara’nın, izleyeceği dış politika açısından çekinceyle yaklaştığı Biden’ın seçimleri kazandığı bir süreçte önemli bir hamlede bulunan Rusya’nın, Ankara özelinde “yakınlık” vurgusunu bir kez daha göstermek istediği de ortadadır.

Rusya, Batı’nın pek de etkin olmadığı Güney Kafkasya özelinde, Ankara ve Bakü ile birlikte hareket etmek istediğini böylece gösterirken, reel politik dengeler Erivan’la olan müttefikliği ikinci plana itmiştir

Türkiye kendine alan açtı

Aslında Rusya Ermenistan’ın kendisine olan askeri ve ekonomik bağımlılığının ayırdında olduğu için, Erivan’ın kolay kolay kendisinden kopamayacağını öngörerek, Karabağ topraklarındaki işgalin büyük oranda son bulmasına kapıyı aralamıştır. Fakat bunu yaparken Dağlık Karabağ ile Ermenistan arasındaki bağlantıyı koparmayarak ve Laçin Koridoru’nun güvenliğini bizzat sağlayarak, bölgede yaşayan Ermenileri de kolladığını göstermektedir. Tabii bunun karşılığında da Nahçıvan ile Azerbaycan’ı Zengezur üzerinden (Ermenistan) bağlama ve bu bağlantıyı kontrol etme inisiyatifini de eline almıştır. Böylece Rusya’nın bölgedeki etkinliğini korunduğu ve barışın garantörlüğünün Moskova’da kaldığı söylenebilir. Moskova bu hususta (barışı gözlem misyonu içerisinde) Türkiye’ye de belli bir alan açarak Ankara’yı da bu sürecin bir parçası yapmaya yönelik “sembolik” bir adım atmıştır

Editör: TE Bilisim