Kendi Rönesans’ını tamamladığı iddiasıyla dünyaya hak, hukuk ve özgürlük nutukları atan Avrupa’nın içine düştüğü, hiçbir kutsal tanımayan nefret çukuru gittikçe büyüyor. Genetiğine kazınmış Nazi kodlarıyla kıtanın damarlarında dolaşan ve kendinden olmayana ölüm kusan faşizan kan, her seferinde arsız bir üslupla İslam’ı ve Müslümanları hedef alıyor.

Fransa’da Hz. Peygamber’e (s.a.s.) hakaret karikatürlerinin binalara yansıtılmasını ifade özgürlüğü kılıfında dünyaya yutturmaya çalışan Batı’nın kokuşmuş zihni, Almanya’da botlarıyla camiye giren polislerin ayaklarında “inanca saygı”yı gözü kapalı çiğneyebiliyor. Her gün camilere ve Müslüman ailelerin evlerine yapılan faşist saldırıların kol gezdiği tehditler kıtada yaşayan milyonlarca insanın kâbusu olmuş durumda.

Yaşatma idealiyle insanlığa sadece esenlik vadeden İslam’ı hazmedemeyecek kadar hoşgörü ve özgürlüklerden kopan Avrupa’nın sözümona varoluş prensiplerini inkâr noktasına geldiği aşikâr. Farklılıklara tahammülü olmayan bir anlayışın, muhatabına hayat hakkı tanımayan politikaların Avrupa’nın kirli geçmişinde holokostlara (toplu kıyımlara) sebep olduğunu tarihler yazıyor.

Bundan daha esef verici olan bugün Avrupa’nın zihin olarak dünden çok da farklı olmadığıdır. Türkiye’nin hak ve adalet duruşu karşısında tehdit ve hakaret dilini kullanmaktan başka bir şey yapmayan Batı’nın artık dönüp aynaya bakmaya ve uçuruma yuvarlandığını görmeye ihtiyacı var. Zira bir gün Olimpos’un çocuklarının Hira’nın çocuklarına reva gördüğü zulüm ve aşağılamaların, sütunlarını orta yerinden çatlattığı o köhne çatı istemeseler de başlarına yıkılacak.

Editör: TE Bilisim