Yazar: Sefa Gedik

Medya toplumun aynasıdır. Medyanın din üzerindeki etkisi veya dinin medya üzerindeki etkisi reddedilemez çağımızın gerçeklerindendir. Dinsiz ne bir medya, ne de bir toplum düşünülemez. Medya toplumun düşüncelerine, ihtiyaçlarına veya isteklerine ayna tutar, tutmalıdır. Ne amaçla kullanıldığı ve iplerinin kimin elinde olduğu da önemlidir. Topluma ayna olma görevini yerine getirmemekle beraber çıkarları doğrultusunda hareket eden, insanların düşündüklerine ayna tutmayı değil de insanların düşüncelerine hükmetmeyi tercih eden medya mecraları maalesef her toplumda görülmektedir.

Medyada din ilk olarak dergilerde ve radyo programlarında işlendi. Din alanında sözel iletişimin daha yoğun olmasından dolayı bazı kesimler yazılı mecmualara pek rağbet göstermeseler de dergiler dinin temsilinde araç olarak kullanıldı. Radyolarda ise ilk olarak Kur’an-ı Kerim okumalarını dinledik. Daha sonra televizyonun ülkemize gelmesiyle, devletin televizyon kanalı aracılığıyla ilk olarak ramazan ve kandil programlarını televizyondan izledik.

TV’de tartışma programlarıyla, Kur’an-ı Kerim tilavetleriyle ve ramazan programlarıyla, radyoda ilahi, ezgi veya marşlarla, gazetelerde çıkan güncel dini haberlerle, internette ise aklımıza gelebilecek tüm dini tezahürleri görmekteyiz. Din alanında tüm aracılar içerik üretmek zorunda hissettiler. Çünkü halkın bu konuda ihtiyacı ve isteği vardı. Bu isteklere zaman zaman devlet kanalıyla cevaplar verildi. Zaman zaman özel kişi ve kurumlar aracılığıyla. Devlet ekseninde televizyon kanalları açıldı ve dini içerikli yayınlar yapıldı. Aynı şekilde gazete, dergi ve internet ortamında da dini içeriklere yer verildi.

Dergi ve gazetelerde, sinema ve dizilerde, sosyal medyada ve çeşitli medya mecralarında din ve dindarlık adına yapılan her şeyin belli bir süzgeçten geçirilmesi gerekmektedir. Dindar diye gösterilen siyah cübbeli, çirkin yüzlü ve kaba davranışlı dindar figürünün, yarı çıplak kadınların içinde dans eden bir din adamının veya gazetelerde din adına yapılan yanlış haberin bir süzgeçten geçirilmesi gerekmektedir. Bu süzgeç tabi ki iktidar tarafından sağlanmalıdır. Vergilerin ödenip ödenmediğini kontrol ettiği gibi din adına söylenilen her sözü ve işlenen her suçu denetlemelidir. Herkes istediği şeye inanabilir. İnanç özgürlüğü vardır, fikir ve düşünce özgürlüğü de vardır. Bir kişi istediği şeye inanmakta özgürdür. Allah’a inanmayabilir ama Allah’la dalga geçtiğinde ya da mizahına alet ettiğinde suç işlemiş olur. Bu söylediklerimiz bazı kesimler tarafından düşünce veya fikir özgürlüğü olarak nitelendirilse de bizlerce tamamen değerleri aşağılamaktır. Hangi din olursa olsun kutsallık üzerinden mizah, fikir özgürlüğü değil hakarettir. Kutsallarımızı veya kutsallarımızı yaşamamızda yardımcı olan şeyleri mizah haline getirdiğimizde veya getirilmesine müsaade ettiğimizde bağnaz bir toplum olmaktan başka bir şey olamayız.

Müslüman kimliğine sahip her bir bireyin mutlaka bu konuda bilgilenmesi, medya alanlarını doğru bir şekilde kullanması, başkaları tarafından kolay yönlendirilebilir olması için değil kendi seçimlerini kendi yapabilmesi için medya konusunu gündeme getirdik. Medya, çağımızın en etkili ikna yöntemlerini içinde barındırır. Renklerle, müziklerle, seslerle veya görüntülerle bize ne yapmamız gerektiğini söyler. Dini yargılarımızda bile durum böyledir. Haberlerde, dizilerde veya sinemalarda bize neye nasıl inanmamız gerektiğini söyler.

Müslüman; Allah’a, Allah’ın istediği gibi inanmalı, dünyada Allah’ın istediği gibi yaşamalıdır. Evlatlarını Allah’ın istediği gibi yedirmeli, içirmeli ve yine onun istediği gibi yetiştirmelidir. Çağa ayak uydurmak için değerlerinden ve dininden taviz vermemeli. İçine de kapanmamalı, sığ yaşamamalı hayatı, dik durmalı, Müslüman gibi…

İhtiyaçlarımıza göre mi üretim sağlanır yoksa, tüketmemiz istenilen şeyler mi ihtiyacımız olur ve bu ihtiyacımız sanılan şeyler mi üretilir. Sadece bu konu üzerine doktora tezi yazılabilir. Bu düşünceyi medyaya da uyarlayabiliriz. İzlemek, görmek veya okumak istediğimiz şeyler mi üretiliyor ya da izlememizi, görmemizi veya okumamızı istedikleri şeyler mi. Medya’da din adamını çirkin, kaba ve yobaz olarak görmek mi istiyoruz ya da görmemiz mi isteniyor. Bu sorunun cevabını biz vermeyelim. Sizler düşünün. Medya’da din ve dindarlık kavramları üzerine birçok görsel ve yazılı içerik üretilmiş. Din üzerine yapılan haberlerde birçok hataya rastlamaktayız. Bu hatalardan en meşhuru “Bu Yıl Hac Kurban Mevsimine Denk Geldi” haberidir. Her sene olan bir olaydan haberleri yokmuş demek ki. Bilginin doğruluğu dahi araştırılmadan haber manşetten girilebiliyor. Bu ve bunun gibi haberlerden çokça örnek verebiliriz. Bunların yaşanmasındaki en temel sorun şudur ki; Din ile alakalı çok cesur bir medyamız var. Her türlü fetvayı verebiliyor, her türlü dini konuda mizah yapabiliyor. Bu durumu süzgece alan bir kurumun olmayışı medyanın bu alanda cesur hareket etmesine imkan sağlıyor. Gerek gazetelerde yanlış verilen fetvalar ve bilgilerle, gerek dergilerde dindarlığın moda malzemesi olması ve ticarete dönüştürülmesiyle, gerekse TV kanallarında dindar figürlerin yanlış tanıtılmasıyla, her medya mecrasında merkezi bir kontrol sisteminin olmayışından dolayı din ve dindarlık üzerinden cesurca yayınlar yapılabiliyor. Bunun adına da fikir ve düşünce özgürlüğü deniliyor elbette.

İçinde yaşadığımız toplumun kültüründe din vazgeçilemez soyut bir olgudur. Hayata geçirildiğinde din adamı tarafından temsil edilir. Din adamı, dini topluma anlatan ve aktaran kişidir. Toplumsal hayatın her bir noktasında etkindir. Dini temsil edendir. Geçmiş dönemlere bakıldığında şehrin merkezinde camiler yer almaktadır. Toplumun merkezinde de din adamları yer alır. Din adamlarını itibarsızlaştırma çalışmaları merkezi yapının temellerine dinamit koymak demektir. Bu itibarsızlaştırma çalışmaları son yüz elli yıllık süreç içerisinde gerçekleşmiş ve hala gerçekleşmektedir. Medyada din adamı tiplemesi eğitimli, saygın, dürüst, güvenilir değil sahtekâr, düzenbaz, üçkâğıtçı, çirkin, kaba olmuşlardır. Olanı mı göstermişler, olmasını istediklerini mi göstermişler bu tartışılır ancak toplumun şah damarları olan bir yapıya çok zarar verildi.  Bu zararı en çok, toplumun ahlak ve kültür gibi değerlerinde hissedildi. Bir dönem imam hatiplilerle ölü yıkayıcısı diye dalga geçildi. Toplumun aynası görevini üstlenmesi gerekirken, toplumun tamamen zıttı olan bir medya dönemi yaşadık ne yazık ki. Ahlak, kültür ve maneviyat değerlerinden uzak, dini inanç ve esaslarla alay eden medya, toplumun şalterleriyle oynamaktadır ve nitekim yıllarca da oynanmıştır. Yaşadığımız şu son on yıllık süre içerisinde milli sinema, gazete, dergi ve televizyon yayınlarında din adına müspet gelişmeler gözden kaçmamaktadır. Toplumun istek ve ihtiyaçlarının 80’li yıllardan sonra dini yayınlar üzerine artış göstermiş olması, Millî Görüş Lideri merhum Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın başlatmış olduğu hareket ve Muhafazakâr bir parti olan AK Parti’nin iktidara geçmesi müspet gelişmelerin sebepleri olarak gösterilebilir.

Sefa Gedik

Yazar Hakkında: Sefa Gedik, 1994 İstanbul doğumludur. Memleketi Kastamonu olan Gedik, evli ve bir erkek çocuk babasıdır. İstanbul’da yaşayan Gedik,  Şuan bir sivil toplum kuruluşunda 3 yılı aşkın bir süredir dijital reklam departmanı sorumlusu olarak görev yapmaktadır.

Editör: TE Bilisim