TBMM Genel Kurulu’nda 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi’nin tümü üzerinde yapılan konuşmaların ardından, hükümet adına soru, görüş ve eleştirilere yanıt verdi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde bugüne kadar her şartta olduğu gibi salgın şartlarında da millete hizmetlerle dolu bir yıl geçirildiğini belirten Oktay, “Bugün Sayın Kılıçdaroğlu’nun kendi ifadesiyle güzel bir şey duyduk: ‘Sağlık kurumlarımız ve çalışanlarımız üzerinden olsa bile…’ Yani dolaylı olsa bile sağlık ve Kovid-19 mücadelemizi teyit etmiş olduğunu gördük. Bunu kabul ettiklerini gördük. Bir defa da olsa önemli bir gelişmedir. Bazen hakkı teslim etmek önemli.” diye konuştu.

Milletin ve milli iradenin temsilcisi Meclisin desteğiyle tüm engelleri birer birer aşarak bugünlere gelindiğini söyleyen Oktay, bu yıl içinde hidroelektrik santrallerinden şehir hastanelerine, büyük otoyol projelerinden teknoloji merkezlerine pek çok yeni dev eserin açılışını gerçekleştirdiklerini, Fatih Sondaj Gemisi’nin 405 milyar metreküplük doğal gaz rezervi keşfinin mutluluğunu 83 milyonun hep birlikte hissettiğini dile getirdi.

Oktay, “Salgın döneminde dahi ekim ayı ihracatının Cumhuriyet tarihinin en yüksek rakamına ulaşmasıyla sanayi üretimi artışında dünya ikincisi oluşumuzla yine hep birlikte gurur duyduk.” dedi.

Türkiye’nin bir taraftan salgınla mücadele ederken 156 farklı ülkenin ve 11 uluslararası kuruluşun imdadına yetiştiğinin altını çizen Oktay, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Dünyanın 141 farklı ülkesinde geçici süreyle bulunan 100 bini aşkın vatandaşımızı en hızlı şekilde ülkemize getirdik. Bunun anlamı şuydu. ‘Ben bulunduğum ülkede yeterli hizmeti alamıyorum. Bu ülkenin adı Amerika, İngiltere, İtalya, İspanya, Rusya, Çin de olsa ‘ben yeterli hizmeti almak için ülkeme gelmek istiyorum’ diyen 100 bin insan… Bununla hep birlikte gurur duyalım. Bunun yanında 67 farklı ülkeden 5 bin 500 kişinin de ülkelerine dönebilmelerini sağladık.

Bu süreçte Sayın Cumhurbaşkanımız, dünya liderleriyle çok sayıda telefon ve telekonferans görüşmesi yaparak bölgemizdeki ve küresel düzeydeki meselelere Türkiye’nin kararlı duruşunu bizzat kendisi yansıttı. Dışişleri, ilgili kurumlar, bizler başta olmak üzere, bunları birinci elden muhataplarımıza yansıttık. Özellikle Suriye, Doğu Akdeniz, Libya ve Azerbaycan ile ilgili konularda ülkemiz söz sahibi oldu ve diplomasi kanalları etkin şekilde kullanıldı. Yani hem sahada hem masada güçlü bir Türkiye’yi yansıttık, bundan da yine hep birlikte gurur duyalım. Bölgemizde yeni çatışmalar ve insani trajedilerin yaşanmaması için elimizden geleni yapacağımızı ve sınırlarımızın güvenliği konusunda da asla ve asla geri adım atmayacağımızı hükümet olarak her platformda açıkça dile getirdik ve bunun gereğini de yaptık.

Doğu Akdeniz ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile ilgili meselelerde Türkiye’nin dışlandığı ve Kıbrıs Türkleri’nin hak ve çıkarlarını gözetmeyen hiçbir senaryonun hayata geçme ihtimali olmadığını bütün dünyaya ilan ettik. Bundan da gurur duyalım. Başarılarımızın arkasında milletimizin sergilediği sağlam birlik ve beraberlik ile Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle en iyi şekilde işleyen devletimizin, tüm kurumlarıyla ahenk içinde çalışması vardır.”

Oktay, “Dünyanın içinden geçtiği bu kritik dönemde üstlenmiş olduğumuz tarihi sorumluluğun farkındayız ve atılması gereken adımların bilincindeyiz. Geleceğimize daha güvenle bakacağımız daha müreffeh bir Türkiye için durmadan, duraksamadan ahenk içinde çalışmaya devam edeceğiz.” dedi.

AK PARTİ FARKI”

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Oktay, iktisadi büyümenin Kovid-19 gibi küresel bir salgın döneminde dahi negatife düşmediğini ve hatta hız kesmediğini dile getirerek, yılın üçüncü çeyreğinde ekonomik faaliyette başlayan canlılığın, YEP hedefi olan yüzde 0,3 oranındaki büyüme oranının aşılabileceğine işaret ettiğini söyledi.

Kovid-19 salgınına yönelik önlemlerin hafifletildiği haziran ayından itibaren sanayi üretiminde yüksek artışlar kaydedildiğini belirten Oktay, toplam sanayi üretim endeksinin üçüncü çeyrekte bir önceki yılın aynı çeyreğine göre yüzde 8,4 oranında artış gösterdiğini anımsattı.

Oktay, salgına rağmen nisan ayında 8 milyar 971 milyon dolar olan ihracatın hemen her ay artış gösterdiğine ve ekim ayında 17 milyar 329 milyon dolar seviyesine ulaştığına işaret ederek, “Böylece ihracatımız, salgın öncesi seviyelerini de aşarak, 2020 yılının en yüksek ihracat değerine ulaşmıştır.” dedi.

Gün içinde yapılan değerlendirmelerde Türkiye’nin geçmişten bugüne gelişmekte olan ülkelere benzer bir büyüme performansı gösterdiğinin aktarıldığını hatırlatan Fuat Oktay, “Evet, belirtildiği üzere Türkiye 1986-2002 yılları arasında da 2002-2019 yılları arasında da gelişmekte olan ülkelerle uyumlu bir büyüme performansı göstermiştir. Fakat arada şöyle bir fark var: 1986-2002 arasındaki büyüme ortalama yüzde 66,6 enflasyon ile yaşanmışken, AK Parti döneminde benzer performans ortalama yüzde 10 civarında bir enflasyonla hayata geçirilmiştir. AK Parti farkı da buradadır.” değerlendirmesinde bulundu.

“BİLİNÇLİ, ÖNGÖRÜLÜ VE KARARLI EKONOMİ POLİTİKALARI”

Türkiye’nin, 2023 hedeflerinin açıklanmasından sonra Gezi olayları, Suriye sorunu, 17-25 Aralık yargıda darbe girişimi, çeşitli terör saldırıları, 15 Temmuz darbe girişimi, ülkenin yükselişini engellemeye yönelik dış politika gerginlikleri gibi ekonomiye yönelik belirsizlikleri artıran pek çok iç ve dış gelişmeyle karşı karşıya kaldığını anlatan Oktay, bu nedenle, 11. Kalkınma Planı’nda uzun dönemli hedeflerin belirli oranlarda revize edilmesi gerektiğini bildirdi.

Küresel şokların en belirgini olan Kovid-19 salgınının başladığı dönemde vatandaşın salgından ekonomik ve sosyal anlamda en az şekilde etkilenmesine dair tedbirleri hızla alarak hayata geçirdiklerini vurgulayan Oktay, “Bu tarz şoklar, 2023 hedeflerine ulaşılması yönünde engel teşkil ediyor gibi görünse de plan hedeflerinin ulaşılmasına yönelik ekonomimizin uzun vadeli perspektifi 11. Kalkınma Planı, Orta Vadeli Program ve yıllık programlar başta olmak üzere tüm üst politika dökümanlarında açık bir şekilde yer almaktadır. Bu çerçevede hazırladığımız program ve bütçelerimizle, günübirlik değil, bilinçli, öngörülü ve kararlı bir biçimde ekonomi politikalarımıza yön veriyoruz.” diye konuştu.

“ADIMLARIMIZI YAPISAL REFORMLAR İLE DESTEKLEYECEĞİZ”

Satın alma gücü paritesi cinsinden 2002 yılında kişi başına milli gelirin AB ortalamasına oranının sırasıyla yüzde 38,2 iken, 2019 yılında bu değerlerin yüzde 61,2 olarak gerçekleştiğini anlatan Oktay, şöyle devam etti:

“Bu oranların 2020 yılında yüzde 65,2’ye yükseleceği, YEP döneminde yakınsama sürecinin hızlanması ve satın alma gücü paritesi cinsinden milli gelirimiz ile kişi başına milli gelirimizin dönem sonunda AB ortalamasına oranının yüzde 67,7 olması öngörülmektedir. Aynı yakınsama göstergesi ABD’ye göre hesaplandığında ise 2019 yılındaki yüzde 43,9 oranından dönem sonunda sırasıyla yüzde 47,1’e yükseleceği öngörülmektedir.

2010 referandumundan bu yana ülkemizin fakirleştiği yönünde bir eleştiri vardı. Gelir dağılımındaki adaletsizliği ölçen Gini katsayısı 2010 yılındaki 0,402 seviyesinden 2019 yılında 0,395’e gerilemiştir. Eş değer hane halkı kullanılabilir fert medyan gelirin yüzde 60’ı baz alınarak TÜİK tarafından hesaplanan göreli yoksulluk 2010’da yüzde 23,8 iken bu oran 2019’da yüzde 21,3’e gerilemiştir. En yüksek gelire sahip yüzde 20’lik nüfus kesiminin gelirinin en düşük gelire sahip yüzde 20’lik nüfus kesiminin gelirine oranı 2010 yılında 8 iken bu katsayı 2019 yılında 7,4’e gerilemiştir. Bu göstergeler, yöneltilen mesnetsiz eleştirileri boşa çıkartmakta, gelir dağılımın söylendiği şekilde geriye gitmediğini ifade etmektedir.

Ekonomi politikalarında güven ve kredibiliteyi artırmak üzere para ve maliye politikaları arasındaki eşgüdümü daha da güçlendiriyor, ekonomi yönetiminde kurumsal kapasitenin artırılması ve kuralların etkili bir biçimde işletilmesi için gerekli altyapıyı sağlamlaştırıyoruz. Ayrıca, ekonomi politikalarını ilgili tüm tarafların katkısını alarak istişareye dayalı ve daha katılımcı bir anlayışla oluşturuyoruz. Nitekim, bakanlarımız son haftalarda sivil toplum kuruluşları ile istişare toplantıları gerçekleştirdi, önümüzdeki günlerde de benzeri toplantıları toplumun çeşitli kesimlerini temsil eden diğer sivil toplum kuruluşları ile gerçekleştirecektir.

Enflasyon ile mücadeleyi önceliklendirerek makroekonomik istikrarı güçlendirmeye yönelik politikalarımızla enflasyonu düşük tek haneli seviyelere kalıcı olarak indirmekte kararlıyız. Merkez Bankamız bu yönde gerekli adımları atarak kararlı duruşunu gösterdi. Önümüzdeki dönemde de Merkez Bankası fiyat istikrarına yönelik olarak gerekli bütün araçları bağımsız şekilde kullanmaya devam edecektir. Fiyat istikrarının sağlanmasına destek olmak üzere mali disiplini güçlendirecek, kamu finansmanının kalitesini artıracağız. Kamu eliyle yönetilen ve yönlendirilen fiyatlarda olabildiğince temkinli davranmaya dikkat edeceğiz. Bu adımlarımızı yapısal reformlar ile destekleyeceğiz. Yapısal sorunlara bütüncül bir yaklaşımla eğilerek daha etkili sonuçlar almayı başaracağız.”

Oktay, adalet hizmetlerinde altyapı, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı, yargıda dijitalleşme ve dinamik mevzuat değişiklikleri gibi alanlarda önemli reformlara imza attıklarını söyledi.

Geçtiğimiz süreçte anayasa ve başta temel yasalar olmak üzere gerçekleştirilen değişikliklerle birçok yeniliğin kazandırıldığını belirten Oktay, kişisel verilerin korunması, çocuk haklarının anayasal koruma altına alınması, sendikal özgürlüklerin geliştirilmesi, kamu görevlilerine toplu sözleşme yapma hakkının getirilmesi, bilgi edinme ve bireysel başvuru hakkı gibi sosyal ve demokratik haklara odaklı yeniliklerin anayasal bir zeminde hayata geçirildiğini bildirdi.

“Yeni mevzuat çalışmalarıyla altyapı yatırımlarıyla kurumların yapısal ve teknolojik dönüşümüyle artan yargı mensubu ve personel sayısıyla sürekli eğitim perspektifiyle ve güçlenen mahkemeler teşkilatıyla büyük bir dönüşümü gerçekleştiriyoruz ve halen de bu sürecin içinden geçiyoruz.” diyen Oktay, hakim, savcı ve personel sayısını yüzde 177 oranında artırarak yargıda insan kaynağı kapasitesini güçlendirdiklerini kaydetti.

Oktay, mahkeme sayısını adli yargıda yüzde 83, idari yargıda yüzde 38 artırarak mahkemelerle ilgili teşkilatı yaygınlaştırdıklarını dile getirerek, şöyle konuştu:

“Burada altını çizerek belirtmek isterim; yargı yetkisinin kullanımı ancak ve ancak yargıya aittir. Yargı, hiçbir kişi, kurum veya merciden emir, talimat, tavsiye ya da telkin almaz ve böyle bir şey de asla yoktur. Yargının kurumsal varlığı hukuk devleti ve hukukun üstünlüğünü gerçekleştirmenin, korumanın da güvencesidir; böyle olmaya da devam edecektir.”

Uyuşmazlıkların arabuluculuk ve uzlaştırma yollarıyla mahkeme süreci öncesinde kısa sürede ve daha az masrafla dostane yöntemle çözülmesini sağladıklarını dile getiren Oktay, 1 Ocak 2019’da yürürlüğe giren Türk Ticaret Kanunu değişikliğiyle bazı ticari uyuşmazlıklarda dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olmasını dava şartı yaptıklarını söyledi.

“YÜZDE 54’Ü HIZLI ŞEKİLDE ÇÖZÜME KAVUŞTU”

Oktay, bu kapsamda arabulucuya giden dosyaların yüzde 54’ünün hızlı şekilde çözüme kavuştuğunu bildirdi.

İddianamenin iadesi veya kabulü, kamu davasının açılmasının ertelenmesi, hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve uzlaşma gibi yeni hukuk müesseselerini getirerek iş yükünün azalmasını ve vatandaşların hukuki güvencesinin güçlendirilmesini sağladıklarını vurgulayan Oktay, bu yıl içinde yargıda mağdur odaklı uygulamaların geliştirilmesi için Mağdur Hakları Daire Başkanlığını müstakil bir birim olarak yeniden yapılandırdıklarını bildirdi.

Oktay, adli süreçlerde kadın ve çocukların örselenmeden ifade ve beyanlarının alınabilmesini sağlamak için özel Adli Görüşme Odaları kurduklarını da dile getirerek, vatandaşların hukuki güvenliği için büyük önem taşıyan ve gelenekselleşmiş uygulamalarla bugüne kadar gelen noterlik işlemlerini kolaylaştırdıklarını kaydetti.

“Yargı Reformu Stratejisi’nde vizyonumuzu ‘güven veren ve erişilebilir bir adalet sistemi’ olarak belirlemiştik, bu doğrultuda ihtiyaçlara göre gerekli reformları gerçekleştirmeye devam ediyoruz.” diyen Oktay, Mecliste kabul edilen birinci reform paketiyle hak ve özgürlüklerin korunması ve geliştirilmesine yönelik birçok düzenlemenin 24 Ekim’de hayata geçtiğini anımsattı.

İkinci düzenlemenin 15 Nisan 2020’de, üçüncü düzenlemenin de 28 Temmuz 2020’de yürürlüğe girdiğini aktaran Oktay, şunları söyledi:

“Tüm bu değişikliklerle amacımız adalet reformunda yol haritamız olan Yargı Reformu Strateji Belgesindeki hedeflerin birer birer hayata geçirilmesidir. Bu kapsamda Yargı Reformu Stratejisi İzleme ve Değerlendirme Kurulu oluşturduk ve bu kurulla uygulamayı izleyip aksamalara çözüm getireceğiz.

İnsan haklarına ve hukukun üstünlüğüne dayalı bir sistemin tesisi ve muhafazası her zaman temel hedefimiz olmuştur. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki hükümetlerimizin reform çizgisinin temel motivasyonu hukukun üstünlüğü anlayışıdır. Halihazırda Adalet Bakanlığımız İnsan Hakları Eylem Planı üzerindeki çalışmalarını sürdürmektedir. Geniş bir istişare sürecinden sonra insan hakları konusunda yol haritamız olacak Eylem Planı’nın Taslağı oluşturulmuştur. Buna ilave olarak, Hazine ve Maliye Bakanlığı ve Merkez Bankası başta olmak üzere ekonomik hayatın tüm paydaşları ile bir araya gelinmekte ve İnsan Hakları Eylem Planı Taslağı ve mevzuat ihtiyaçları gözden geçirilmektedir. Bu çerçevede yatırım ortamı, mülkiyet hakkı, sözleşme serbestisi gibi konularda adalet sistemine ilişkin yeni politikalar belirlenecektir.”

Toplumun tüm kesimlerinin yaklaşımlarının dikkate alındığı yeni bir reform sürecini başlattıklarını aktaran Oktay, “Önümüzdeki aylarda hukuk devleti ilkesini güçlendirme, öngörülebilir kolay erişilebilen hızlı ve etkin işleyen yargı sistemi yönünde yeni adımlar atacağız. Milletimizin beklentilerine ve ihtiyaçlarına cevap verecek düzenlemeleri titiz bir çalışmanın ardından birer birer hayata geçirmekte kararlıyız.” dedi.

“Kadın katillerini, kadına ve çocuğa karşı suç işleyenleri dışarı bıraktınız, sizin yargı reformunuz budur” diyerek asimilasyondan, Kürt düşmanı politikalardan, insani güvenlikten bahsedildiğini dile getiren Oktay, Kürtçe konuşmanın dahi yasak olduğu günlerden, Kürtçe’nin okullarda öğretildiği, Kürdoloji bölümlerinin açıldığı günlere gelindiğini söyledi.

Oktay, Türkiye’de faaliyet gösteren tüm yayın organlarının bugün Kürtçe yayın yapma hakkı bulunduğunu belirterek, TRT’nin de Kürtçe yayın yapan basın organlarından birisi olduğunu kaydetti.

“Temel hak ve hürriyetler anlamında Kürt kökenli vatandaşlarımız için önemli adımlar atıldığı bir gerçektir.” diyen Oktay, şunları söyledi:

“Mahkemelerde başka dilde savunma hakkının kapsamı genişletildi ve seçimlerde Türkçe’den başka dillerde propaganda yapmayı engelleyen hükümler kaldırıldı. Bugün 83 milyon vatandaşımız hayatın her alanında dili, dini ya da etnik kökeni sebebiyle ayrımcılığa uğramadan yaşamını sürdürebilmektedir.

Kadın katillerine, kadına ve çocuğa karşı suç işleyenlere, istismarda bulunanlara gelince, sizler bunları iyi tanırsınız. Dağa kaçırılan çocuğuna kavuşmak isteyen Diyarbakır annesini evinde diri diri yakmak isteyenleri sizler iyi tanırsınız. Mağdur olan bu kadınlarımızı, çocuklarımızı size veya hiç kimseye kurban etmeyeceğiz. İnsani güvenlik mi dediniz? Sonuna kadar insanlarımızın güvenliğini ve haklarını koruyacağız. Hangi etnik kökenden, hangi inançtan olursa olsun.”

Demokrasinin de insanlığın da en büyük düşmanının terör olduğunu dile getiren Oktay, “Terörle katillerle mücadelemizi Kürtlerle mücadele gibi yansıtmak tek kelimeyle art niyetliliktir, insafsızlıktır. Tüm Kürt vatandaşlarımızın temsilcisi gibi konuşmanız gerçeği çarpıtmaktır ve asla doğru değildir.” ifadelerini kullandı. Oktay, şunları kaydetti:

“PKK’nın Suriye’deki kolu PYD/YPG’nin temsilcisi gibi konuşmak, İmralı’nın sözcüsü gibi konuşmakla Kürt vatandaşlarımızın, Kürt kardeşlerimizin adına konuştuklarını iddia edenler, onların temsilcisi değildir. Kürt vatandaşlarımızın, kardeşlerimizin temsilcisi biziz, hep birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir, Türkiye Cumhuriyeti Devletidir, Türkiye Cumhuriyeti hükümetidir. Suriye’de de Irak’ta da Kürt kardeşlerimizle omuz omuza teröre karşı mücadele eden biziz.”

DEAŞ’la sahada göğüs göğse çarpışan, mücadele eden tek ülkenin de Türkiye olduğunu dile getiren Oktay, “Yaradan’dan ötürü severiz insanı biz, insan olduğu için severiz. Ülkemizle milletimizle coğrafyamızla değerlerimizle barışık olmak kadar güzel bir şey yok. Bu duyguyu hep birlikte tadalım.” ifadesini kullandı.

“BÜYÜMEYİ TEŞVİK EDECEK POLİTİKALARIMIZA HIZ KAZANDIRIYORUZ”

Oktay, sanayide “Milli teknoloji, güçlü sanayi” vizyonuyla katma değerli üretim ile büyümeyi teşvik edecek politikalara hız kazandırdıklarını belirterek, Türkiye’nin otomobilinin 2022’nin son çeyreğinde seri üretim bandından ineceğini ifade etti.

“Bu proje, bir araba üretmekten çok daha geniş bir bakış açısına sahip olması nedeniyle büyük önem arz ediyor.” diyen Oktay, Teknoloji Odaklı Sanayi Hamlesi Programı ile yerlileşme çalışmalarına hız verildiğini, uçtan uca destek mekanizmasını geliştirerek yüksek teknolojili ürünlerin ülkede üretilebilmesini desteklediklerini vurguladı.

Oktay, yerli otomobilin elektrik ve elektronik sektörlerinin lokomotifi haline gelecek yüksek teknolojinin geliştirilmesini sağlayacak bir proje olduğunu dile getirerek, bu projenin uçan araçların dünyada konuşulduğu ortamda Türkiye’yi lider ülke konumuna getirecek, bu alandaki altyapıyı oluşturacak bir proje olduğunu ifade etti.

Bölgesel Kalkınma Fonu, Teknoloji ve İnovasyon Fonu ile Bilişim Vadisi Girişim Sermayesi Fonunu kurarak Türkiye’nin sanayi ve teknoloji alanındaki yatırımları ihtiyaç duyduğu finansmanı sağladıklarını aktaran Oktay, AB ile yürütülen Rekabetçi Sektörler Programı kapsamında 260 milyon avroluk kaynağı projelerin kullanımına sunarak Türkiye’nin rekabet gücünü artıracak yatırımları desteklediklerini bildirdi. Oktay, şunları söyledi:

“Buna ilaveten, girişimcilerimize sermaye sağlamayı hedefleyen 80 milyon avro bütçeli ‘Türkiye Gelecek Fonu’na İlişkin Finansman Anlaşması 19 Haziran 2020’de Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmesiyle bu Girişim Sermayesi Fonu’nu 2021 yılında ülkemizdeki girişimcilerin kullanımına açıyoruz.

2021 yılında, organize sanayi bölgeleri ve sanayi siteleri için kullanacağımız bütçe yüzde 400, TÜBİTAK’ın Ar-Ge bütçesi yüzde 100 artacak. Kalkınmanın itici gücü olan sanayi sektörünün gücüne güç katmak ve rekabeti artırmak için çalışmaya devam edeceğiz.”

Oktay, yenilikçi çevre ve şehircilik politikalarıyla kentsel dönüşüm projelerinden sosyal konut projelerine, çevre dostu yeşil koridorlardan millet bahçelerine kadar şehirleri donattıklarını ifade etti.

TOKİ aracılığıyla 2020 yılında yatırım bedeli 44 milyar lira olan 115 bin 581 sosyal konutun daha temelini attıklarını belirten Oktay, son iki yılda da 102 bin 500 binayı yapı denetiminden geçirdiklerini kaydetti.

Oktay, bu yıl ülkenin dört bir yanında gerçekleşen doğal afetlerin herkesin yüreğini yaktığını dile getirerek, “Başta İzmir, Elazığ, Malatya ve Giresun olmak üzere doğal afetlerden etkilenen şehirlerimizin yanında olduk, vatandaşlarımızın yaralarını en hızlı şekilde sardık. Afetten etkilenen bölgelere bu yıl toplam 165 milyon lira kaynak sağladık. 3 bin 34 afet konutunun yapımını tamamladık. 20 bin 858 afet konutunun da yapım süreci devam etmektedir.” diye konuştu.

İzmir’de meydana gelen 6,6 büyüklüğündeki depremde 116 vatandaşın hayatını kaybettiğini anımsatan Oktay, depremin hemen ardından arama kurtarma ekipleri, gönüllü ekipler ve ilgili kamu kurumlarının gece gündüz demeden büyük fedakarlıkla çalışarak 107 vatandaşı enkazdan kurtardığını belirtti.

Oktay, “İzmir’de depremden ağır hasar almış ya da yıkılmış binaların yüzde 30’unun 1990-2000 yılları arasında, yüzde 70’inin ise 1990 öncesi yapılmış yapılar olduğunu görüyoruz. 2000 yılından sonra yapılan binalarda yıkım ya da hasar tespit edilmemiştir. Bu, 1999 depremi sonrası aldığımız tedbirlerin ve uyguladığımız yapı denetim çalışmalarımızın ne kadar isabetli olduğunu göstermektedir.” ifadelerini kullandı.

Deprem sonrasında İzmir’de tarihinin en büyük kentsel dönüşüm seferberliğini başlattıklarını vurgulayan Oktay, ilk etapta 5 bin konut için proje hazırladıklarını, vatandaşlara verdikleri kira ve taşınma yardımlarının da kesintisiz olarak devam ettiğini söyledi.

“81 ilde 81 milyon metrekare” hedefiyle başlattıkları millet bahçeleri projeleriyle şehirleri yeşille ve doğayla buluşturmaya devam edeceklerini vurgulayan Oktay, “77 ilde büyüklüğü 50 milyon metrekareyi bulan 272 millet bahçesini hayata geçiriyoruz. Bugüne kadar 22 ilde 6 milyon metrekare büyüklüğünde 35 millet bahçesinin açılışlarını gerçekleştirdik ve vatandaşımızın hizmetine açtık. 237 millet bahçesinin de yapım, projelendirme ve yer çalışmaları devam etmektedir. 2023 yılına kadar da diğer millet bahçelerimizi açarak 81 ilde 81 milyon metrekare millet bahçemizi milletimizin kullanımına sunmuş olacağız.” dedi.

KÖİ PROJELERİ

Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) modeliyle yapılan projelere değinen Oktay, KÖİ modelinin, özel sektörün projeleri kısa vadede ve etkin şekilde gerçekleştirerek yatırım maliyetlerini düşürmesi nedeniyle tercih edilen bir kamu finansman modeli olduğunu anlattı.

Tecrübelerini her yeni projeye yansıttıklarını ve her projenin daha önceki projelere göre kamu açısından daha az maliyetli olduğunu belirten Oktay, buna örnek olarak Avrasya Tüneli Projesi’ni gösterdi.

Avrasya Tüneli’nin yatırım bedelinin yaklaşık 1,3 milyar dolar olduğunu kaydeden Oktay, sözleşmenin yürürlüğe girmesinden itibaren öngörülenden 8 ay daha erken, yaklaşık 4 yıl gibi bir sürede inşaatın tamamlandığını ve 2016 yılının sonunda tünelin hizmete açıldığını dile getirdi.

Oktay, projenin vatandaşların ihtiyaçlarına doğrudan cevap verdiğini, İstanbulluların Anadolu ve Avrupa arasında kaybettikleri zamanın büyük bir bölümünü telafi ettiğini vurguladı.

Avrasya Tüneli Projesi’nde garanti sayılarına ulaşılmasının ardından, geçişler üzerinden hasılat paylaşımı mekanizması ile kamunun pay alacağına işaret eden Oktay, “Bu payın sözleşme süresi boyunca yaklaşık 4,8 milyar liraya ulaşması beklenmektedir. Ayrıca ödenecek garanti tutarlarının da düşülmesiyle sözleşme dönemi boyunca yaklaşık 3 milyar lira net gelir elde edilmesi beklenmektedir.” bilgisini paylaştı.

Sözleşme dönemi sonunda projenin devlete devredileceğine işaret eden Oktay, “Hatta yeniden işletme hakkı devriyle gelir getirebilecek ya da sözleşme süresi bittiğinde tercih edilirse devletimiz de işletebilecektir. Bunun yanı sıra Avrasya Tüneli’nin her işletme yılı sonunda ekonomiye olan katkısı köprülere olan endirekt faydası da hesaba katılarak hesaplanmaktadır.” dedi.

Fuat Oktay, Avrasya Tüneli’nin açılışından bugüne kadar 98 milyon saat zaman tasarrufu, 1,3 milyar araç-kilometre azalması, 60 bin ton emisyon azalımı, 150 bin ton yakıt tasarrufu ile ülkenin ekonomisine toplam 5,23 milyar lira katkı sağladığını söyledi.

GEBZE-ORHANGAZİ-İZMİR OTOYOLU PROJESİ

Gebze-İzmir Otoyolu’ndaki Osmangazi Köprüsü’nün de KÖİ modeli ile yapılmış ileri derecede mühendislik gerektiren dünyanın en büyük 4. Asma Köprüsü olduğuna dikkati çeken Oktay, bu projenin hayata geçmesiyle seyahat süresinin kısaldığını, hizmet konforunun arttığını ifade etti.

İstanbul-İzmir arasındaki yollara yönelik projelerin tamamlandığını ve sürenin 3,5 saate indiğini dile getiren Oktay, “İzmir-Bursa-İstanbul arasındaki illerimiz bu hizmetten yararlanmaktadır. Projemiz 382 kilometre otoyol ve köprüden oluşmakta olup bağlantı yolları ile beraber toplam 426 kilometredir. Toplamda 4 kesim otoyol ve bir köprü bulunmaktadır. Yapım maliyeti yaklaşık 6,3 milyar dolar olan projenin, Osmangazi Köprüsü kısmı sözleşmenin yürürlüğe girmesinden itibaren yaklaşık 3 yıl 4 ay içerisinde tamamlanmıştır. Tamamı ise yaklaşık 6 yıl 4 ayda hizmete girmiştir. Proje 2036 yılında kamuya devredilecektir.” diye konuştu.

Osmangazi Köprüsü’nün de erken açılarak vatandaşların hizmetine sunulduğunun altını çizen Oktay, erken açıldığı için kamunun 2 milyar dolardan fazla bir ödemeye katlandığı iddiasının doğru olmadığını belirtti.

Osmangazi Köprüsü için verilen günlük garanti sayısının çift yön için 40 bin araç olduğunu anlatan Oktay, “Erken açılan gün sayısı 1354 ve hiç araç geçmese bile yani sıfır araç geçse bile ancak bu rakama ulaşılabilir. Trafik geçişlerinin de hesaba katılmasıyla iddia edilen 2 milyar doların çok daha altında bir ödeme gerçekleştirilmiştir. Dolayısıyla hesap tamamen yanlıştır.” dedi.

Fuat Oktay, İstanbul-İzmir Otoyolu Projesi’nin, Osmangazi Köprüsü dahil toplam yatırım maliyetinin 10,8 milyar dolar olduğunu, bu maliyete yapım maliyeti, görevli şirket tarafından karşılanan kamulaştırma bedeli, yapım dönemi finansman maliyeti, otoyol ve Osmangazi Köprüsü’nün tüm işletme dönemi süresi boyunca bakımı ve işletilmesi maliyetleri, ağır bakım maliyetleri ve işletme dönemi finansman maliyetlerinin dahil olduğunu söyledi.

Bu kadar büyük bir projeye sadece yapım maliyeti gözüyle bakmanın haksızlık olduğunu ifade eden Oktay, şöyle devam etti:

“Halihazırda toplam 4 kesim otoyolun trafik gerçekleşmelerine bakıldığında salgın döneminde bile verilen garanti sayılarının üzerine çıkıldığı görülmektedir. Kesimler ve köprü arasında gelir paylaşımı olduğundan otoyoldan elde edilen fazla gelirin köprü garanti ödemelerini daha da düşüreceği öngörülmektedir. Geleneksel finansman ile yapılan otoyol projeleri 7 ile 20 yıl gibi sürelerde bitirilirken Gebze-Orhangazi-İzmir Otoyolu gibi çok büyük bir proje kısa sürede tamamlanmış ve ülkemizin rekabet gücüne katkı sağlayarak ekonomik fayda getirmiştir. Projemizin zamandan ve akaryakıttan tasarruf sağlamasıyla 2023 yılında yaklaşık 4,2 milyar lira tasarruf sağlaması hedeflenmektedir.”

Bu büyüklükteki bir projenin özel sektör ile çalışılarak devlet üzerinde yük olmaktan çıkarıldığını belirten Oktay, ayrıca projenin işletme süresinden sonra her türlü bakımı yapıldıktan sonra kamuya devredileceğini kaydetti.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, 2021 yılı bütçesine ilişkin “Bu bütçe haramzadelerin bütçesidir.” sözünü hatırlatan Oktay, bütçenin, Birleşmiş Milletler insani gelişmişlik endeksinde en yüksek insani gelişmişlik sınıfına çıkardıkları milletin bütçesi olduğunu söyledi.

2021 bütçesinin, Dünya Bankası üst orta gelirler grubuna yükselttikleri halkın bütçesi olduğunu belirten Oktay, “Bu bütçe, satın alma paritesine göre, 2009’da 15 bin 457 dolar olan kişi başına geliri 2019’da 28 bin 424 dolarla ikiye katlanan insanımızın bütçesidir. Bu bütçe, Türkiye’ye karşı ortaya konulan tüm engellemelere rağmen küresel kriz sonrasında 2010-2019 döneminde ortalama yüzde 5,8 oranında büyüyen ekonomimizde çiftçimizin, esnafımızın, işçimizin, memurumuzun artan vergileriyle oluşturduğumuz milletimizin anasının ak sütü gibi helal bir bütçedir.” ifadelerini kullandı.

2002’de krizlerle yorgun bırakılan, “yoksul insanların ülkesi” olarak anılan Türkiye’de iktidarı devraldıklarında, faiz ödemelerinin bütçe harcamaları içindeki payının yüzde 43,2 iken bu oranın 2020’de yüzde 11,3 seviyesinde olduğunu belirtti.

Oktay, “Bu bütçeye ‘faiz bütçesi’, ‘haramzadelerin bütçesi’ diyenler, bu topraklara tek bir çivi çakmamış, bu ülkenin insanını yıllarca hor görmüş ve bu yüzden de milletimiz tarafından ebediyen muhalefetle görevlendirilmiş, muhalefete mahkum edilmiş olanlardır. Bu nedenle geçtiğimiz 18 yılda olduğu gibi bu yıl da milletimiz bütçeyi yapma yetkisini bize vermiştir.” dedi.

“18 YILDIR HER SEÇİMDEN SONRA NASIL TIPIŞ TIPIŞ GİDİLDİĞİNİ ÇOK GÖRDÜK”

Bu sırada CHP milletvekillerinin tepkileri üzerine Oktay, “Sayın Genel Başkan’ın kullandığı dile dikkat ederseniz daha ağır. ‘İlk seçimde bu milletin nasıl tıpış tıpış yolcu edeceğini göreceksiniz.’ ifadesini kullandı. Biz 18 yıldır her seçimden sonra nasıl tıpış tıpış gidildiğini çok gördük. Bu vesileyle CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı da belli oldu bugün. Hayırlı olsun.” ifadelerini kullandı.

“Türkiye’nin 2002’den 2020’ye kadar geçen 18 yıllık dönemde her alanda daha kötüye gittiğinin” ifade edildiğini hatırlatan Oktay, “Biz de zaten Türkiye’nin 18 yılda nereden nereye geldiğini rakamlarla anlatıyoruz. Ama bizim ülkemizin gelişmişliğiyle ilgili sözlerimizin asıl şahidi, rakamların ötesinde hayatın pratikleridir.” diye konuştu.

Oktay, milletvekillerine şu soruları yöneltti:

“Eğitimde Türkiye, okul ve öğretmen sayısından, teknolojik altyapıya kadar 18 yıl öncesinin Türkiye’si midir? Sağlıkta Türkiye, hastane ve sağlık çalışanı sayısından, genel sağlık sigortasının kapsayıcılığı ve hizmet kalitesine kadar 18 yıl öncesinin Türkiye’si midir? Ulaşımda Türkiye, kara yolundan hava yoluna, demir yoluna kadar her alanda 18 yıl öncesinin Türkiye’si midir? Enerjide Türkiye, hidroelektrikten güneş ve rüzgar enerjisine, iletim ve dağıtım hatlarına kadar 18 yıl öncesinin Türkiye’si midir? Adalette Türkiye, FETÖ unsurlarının yol açtığı tahribata rağmen hizmet kalitesinde 18 yıl öncesinin Türkiye’si midir? Askeri imkanları ve hareket kabiliyeti bakımından Türkiye, sınırlarının güvenliği ve sınır ötesi operasyonlarıyla 18 yıl öncesinin Türkiye’si midir?

Sosyal yardımlarda Türkiye, ihtiyaç sahibi her vatandaşına el uzatabilen, destek veren sistemiyle 18 yıl öncesinin Türkiye’si midir? Engellilerden şehit yakınları ve gazilere, korunmaya muhtaç çocuklardan yaşlılara kadar dezavantajlı kesimlere verilen hizmetler bakımından Türkiye, 18 yıl öncesinin Türkiye’si midir? Elinizi vicdanınıza koyun. Tarımda Türkiye, verilen geniş destek yelpazesi ve sürekli modernize olan makine altyapısıyla 18 yıl öncesinin Türkiye’si midir? Bunları rakamlarıyla da ifade ettik. Siz de görüyorsunuz. Sanayide ve teknolojide dünyanın yıldızı yükselen üretim merkezlerinden biri olarak Türkiye, 18 yıl öncesinin Türkiye’si midir? Cevaplar son derece net aslında. Diplomaside Türkiye, dünyanın en yaygın diplomasi ağı ve müzahir olduğu her meseledeki ağırlığıyla 18 yıl öncesinin Türkiye’si midir?”

“2023 HEDEFLERİMİZE İLK GÜNKÜ HEYECAN VE KARARLILIKLA BAĞLIYIZ”

Bu listenin olabildiğince uzatılabileceğini belirten Oktay, şöyle devam etti:

“Sıkıntılarımız yok mu? Elbette var. Ama bu sıkıntıları konuşmak ve çözüm yollarını aramak başkadır, 18 yıldır bu ülkede hiçbir şey yapılmadığını iddia etmek başkadır. Biz yaklaşık 10 yıl önce 2023 hedeflerimizi ortaya koyarken dünyanın ve bölgemizin içinde bulunduğu şartları bir düşünün. Bir de özellikle son 7 yıldır kesintisiz yaşadığımız saldırıları ve bunların yol açtığı siyasi ve ekonomik maliyetleri bir düşünün. Dünyayı ve bölgemizi yeniden dizayn etmek isteyenler, tüm güçleri ve imkanlarıyla üzerimize saldırırken biz bir adım dahi gerilemek yerine hep daha ileriye gittik, dimdik durduk. Bu tarihi mücadele sürecinde önceliklerin değişmesi, eldeki kaynakların kullanımdaki planlamanın değişmesi, öngörülemeyen maliyetlerin karşılanması gibi pek çok sebep, bizi bazı hedeflerimizin gerisinde bırakmış olabilir. Ama bu demek değil ki 2023 hedeflerimizden vazgeçtik. Asla. İlk günkü heyecan ve kararlılıkla 2023 hedeflerimize bağlıyız. İhracatı 500 milyar dolara ulaştıracağız. Milli geliri kişi başına 25 bin dolara ve ötesine de taşıyacağız. Yalnızca değişen şartlara ve uğradığımız saldırıların yol açtığı yeni durumlara göre hareket ediyoruz.”

Büyük ve güçlü Türkiye’nin inşasının, her türlü siyasi hesabın üzerinde milli bir hedef olduğunu vurgulayan Oktay, TBMM çatısı altında yer alan tüm siyasi partilerin ve milletvekillerinin, en az kendileri kadar bu hedefe sahip çıkma sorumluluğu bulunduğuna dikkati çekti.

Milletvekillerini, 2023 hedeflerini karalamaya değil, bu hedeflere sahip çıkmaya davet eden Oktay, “Milletimizin huzuruna çıktığımızda vereceğimiz en büyük hesabın, büyük ve güçlü Türkiye için ne yaptığımız veya ne yapmadığımız olacağını unutmamalıyız.” dedi.

“ŞEHİT VE GAZİLERİMİZ ÜZERİNE TİTREDİĞİMİZ KARDEŞLERİMİZDİR”

“15 Temmuz şehit ve gazilerinin parasına el koyulduğu” iddiasına da değinen Oktay, “Allah’tan korkun. Şehit ve gazilerimiz üzerine titrediğimiz kardeşlerimizdir.” diye konuştu.

“Hain darbe girişimi sonrasında düzenlenen 15 Temmuz Dayanışma Kampanyası kapsamında toplanan meblağın, nemasıyla birlikte 338 milyon 933 bin 650,97 lira olduğunu ve vakfın banka hesabına yatırıldığını” bildiren Oktay, “Paranın, vakfımız kuruluş amaçları doğrultusunda kullanımında yönetim kurulu karar vermeye yetkilidir. 15 Temmuz şehit yakınlarımızı ve gazilerimizi desteklemek amacıyla 15 Temmuz Dayanışma Kampanyası’yla ilgili burada toplanan yardımlar, her ay buradan 1000’er lira ödeme yapılmaktadır. Bu, tamamlanana kadar devam edecek. Derdimiz sürdürülebilir bir destektir. Bizim derdimiz hiçbir zaman şov yapmak olmamıştır. Şehit yakınlarımızın ve gazilerimizin yanında olmuşuzdur. Onlar da bunu çok iyi bilirler.” ifadelerini kullandı.

“RAKAMLARI TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NDEN ALIN”

Beşiktaş’taki terör saldırısında 47 vatandaşın şehit olduğu, açılan bağış kampanyasında 52 milyon lira toplandığı, şehit yakınlarına kaç lira aylık bağlandığına ilişkin soruya yanıt veren Oktay, şöyle konuştu:

“Terör eylemi sonucu şehit olan bir polis memurumuzun babasına 121,96 lira aylık bağlanması söz konusu değildir. Bu rakamları nereden alıyorsunuz, bilmiyorum. Rakamları Türkiye Cumhuriyeti’nden alın, başka yerlerden rakam almayın. Yönünüzü Türkiye Cumhuriyeti’ne dönün. Terör eylemi sonucunda şehit olan bir kamu görevlisinin hak sahiplerine, görevdeki emsalinin almakta olduğu aylıktan az olmamak üzere aylık bağlanmaktadır. Buna göre şehit polis memurlarının hak sahiplerine bağlanabilecek en düşük aylık tutarı 6 bin 150 liradır. Anne ve babaya bağlanacak aylığın tutarı hak sahibi sayısına göre değişkenlik göstermektedir. Örneğin bir eş, iki çocuğu bulunmaktayken şehit olan bir polis memurunun eş ve çocuğuna toplamda 6 bin 150 lira aylık bağlanırken ayrıca anne ve babasına ise 1240 lira aylık bağlanmaktadır.”

“SAĞLIK PERSONELİNE 5,1 MİLYAR LİRA ÖDEME YAPILDI”

Kovid-19 döneminde salgınla mücadeleyi gerçekleştiren sağlık çalışanlarına destekte bulunulmadığıyla ilgili eleştirilere yanıt veren Oktay, “salgın döneminde Sağlık Bakanlığı ve üniversite hastaneleri personeline ilave ek ödeme yapılmasına imkan sağlandığını, bu kapsamda bütçeden 5,1 milyar lira ödeme yapıldığını” bildirdi.

Kamu harcamalarının denetlenmesine ilişkin soruya ise Oktay, Sayıştay Kanunu’nun AK Parti döneminde çıkarıldığı karşılığını verdi.

Daha önce çok yetersiz olan denetime ilişkin bu yasayla Sayıştay’a geniş denetim yetkisi verildiğine dikkati çeken Oktay, bu kapsamda toplam 432 kamu idaresinin kamu harcamalarının denetlendiğini bildirdi.

Oktay, Kovid-19’la mücadele döneminde gelir kaybına uğrayan vatandaşlara katkı yapılmadığı eleştirisini de şöyle yanıtladı:

“Tüm dünya gibi ülkemizi de etkisi altına alan Kovid-19 salgınıyla mücadelede uyguladığımız politikalarla, vatandaşlarımızın yanında olmaya devam ediyoruz. Bu kapsamda istihdamı korumak için sözleşme feshi kısıtlanmış, şartlarını esnettiğimiz Kısa Çalışma Ödeneği kapsamında 21,8 milyar lira, işverenler tarafından ücretsiz izne çıkarılan çalışanlarımıza sağlanan nakdi ücret desteği kapsamında 5,1 milyar lira, İşsizlik Ödeneği olarak 4,2 milyar lira ödeme yapıldı. Salgının etkilerini atlatarak normal çalışma düzenine dönen iş yerlerimize 1,7 milyar lira prim desteği sağlandı. Salgın döneminde hayata geçirilen sosyal destek programı kapsamında hane başı 1000’er lira olmak üzere 6,3 milyar lira destek verildi.”

“315 BÜYÜK TARIMSAL OVA KORUMA ALTINA ALINDI”

“15 yılda çiftçinin ekim alanının yüzde 15 azaldığı, bütçede buna ilişkin bir şey bulunmadığı” eleştirine ilişkin Oktay, “Tarım sektörümüz 2002’den bugüne gelişme ve büyüme göstermiştir. 2002’de nadasa ayrılan tarım alanı 5,1 milyon hektarken 2019’da bu rakam 3,4 milyon hektar olarak gerçekleşmiştir. Geçen süre içinde yapılan çalışmalar sonucu 1,7 milyon hektar nadas alanı tarımsal üretime kazandırılmıştır.” dedi.

Tarım alanlarını koruma altına aldıklarını vurgulayan Oktay, bu kapsamda Türkiye genelinde kasım ayı sonu itibarıyla toplam alanı 8 milyon 470 bin hektar olan 315 büyük tarımsal ovanın, koruma altına alındığını bildirdi.

“AK Parti iktidarı döneminde tarım ve hayvancılığın bitirildiği” iddiası konusunda Oktay, 2002’de 97 milyon ton olan bitkisel üretimin yüzde 18 artışla 2018’de 115 milyon tona, yüzde 8 artışla 2020’de ise 124 milyon tona çıkarıldığını belirtti.

Sertifikalı tohum üretiminin 2000’de 145 bin ton iken bugün 8 kat artışla 1 milyon 143 bin tona çıktığına dikkati çeken Oktay, “Yürütülen etkin çalışmalar ve sağlanan desteklerle tohum üretiminde buğdayda 6 kat, arpada 40 kat, mısırda 3 kat, çeltikte 7 kat ve sebze tohumu üretiminde ise yüzde 69 artış gerçekleşmiştir. 2002’de 17 milyon dolar olan tohum ihracatımız 2019 yılında yüzde 763 artışla 149 milyon dolara yükselmiştir. Bugün 88 ülkeye tohumluk ihracatı yapıyoruz.” değerlendirmelerinde bulundu.

Tarım Kanunu uyarınca çiftçiye verilmesi gereken desteklerin neden verilmediğine ilişkin eleştirilere Oktay, 2002’de 1,8 milyar olan destekleme bütçesini 2019’da 17,4 milyar liraya, 2020’da ise yüzde 36 artışla 22 milyar liraya yükselttiklerini söyledi. Oktay, 2020’de toplam bütçenin yüzde 55’ini tarımsal desteklere ayırdıklarını anlattı.

2003-2020 Kasım döneminde reel olarak toplam 311 milyar lira ödeme yaptıklarını aktaran Oktay, şunları söyledi:

“2017’de uygulamaya giren havza bazlı destekleme modeli kapsamında ülkemiz için stratejik öneme sahip insan sağlığı, beslenmesi, hayvan beslenmesi ve bölgesel önemi olan 21 ürün en uygun yetiştirildiği havzalarda, bu alanlarda yine destekleme kapsamına alındı. 2021 bütçesi bir önceki yıla göre yüzde 27,8 artarak 51,5 milyar lira oldu. OECD 2019 Yılı Raporu’na göre ülkemizin destek oranı yüzde 1’in altına değil yüzde 1’in üstüne çıktı, yüzde 1,3.”

“RÜŞVETÇİ BÜYÜKELÇİLER İTHAMI BÜYÜK TALİHSİZLİK”

Oktay, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun “rüşvetçi büyükelçiler” ithamının büyük talihsizlik olduğunu belirterek, “Dışişlerimiz ve bütün büyükelçilerimiz adına bu ithamı kategorik olarak reddediyoruz. İddianıza dair elinizde ne varsa Cumhuriyet savcılıklarına gitmeniz, şayet gitmediğiniz takdirde suç işlediğinizi de sizlere bir kez daha hatırlatmak istiyorum.” diye konuştu.

Kılıçdaroğlu’nun, yönetim kurulu üyelikleriyle ilgili “bürokrasidekilerin beş maaş aldıkları” konusunda ithamları bulunduğunu anımsatan Oktay, “Böyle bir şey yok. Bu, bizden önce böyleydi. Biz bunu durdurduk. Kaç tane yönetim kurulu üyeliği olursa olsun yalnızca bir tanesinden huzur hakkı alabilir. Başka hiçbirinden huzur hakkı alamaz. Bunu düzenleyen de biz olduk.” dedi.

Kılıçdaroğlu’nun, “Avrupa Birliği’nin Türk gemisinde arama yapılacağını açıklamasına rağmen Dışişleri Bakanı’ndan neden 5 saat ses çıkmadığı” konusundaki eleştirilerini dile getiren Oktay, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve kurumlarının açıklamalarına itibar edilmesini istedi.

Uluslararası hukuktaki temel kuralın, bir ülkenin açık denizde seyreden ticaret gemisine o ülkenin açık rızası olmadan çıkılmaması olduğunu belirten Oktay, şunları kaydetti:

“Bu kural, ülkemizin taraf olduğu 2005 denizde seyir güvenliğine karşı yasa dışı eylemlerin önlenmesi hakkında uluslararası sözleşme protokolünde açıkça zikredilmektedir. Bu sözleşmede geçen ‘dört saat uygulaması’, yalnızca bunu kabul ettiğini Uluslararası Denizcilik Örgütü’ne bildiren ülkeler için geçerlidir. Türkiye’nin böyle bir bildirimi yoktur. Kaldı ki ülkemiz ticaret gemimize yasa dışı çıkılmasından önce AB yetkililerine itirazımızı da rızamızın olmadığını da yazılı olarak bildirmiştir. Açıklamaları, gelişmeleri lütfen Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurumlarından takip edin. Yaşanan hadise, AB ve ilgili ülkeler olarak Almanya, İtalya ve Yunanistan nezdinde protesto edilmiştir.”

Oktay, 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi’nin hayırlı olmasını dileyerek, görüş ve eleştirileriyle 2020 yılı bütçesinin oluşmasına katkıda bulunanlara teşekkür etti.

Editör: TE Bilisim