Diriliş Postası New York Muhabiri Ebubekir Doğan – Analiz

Donald Trump göreve gelir gelmez seçim vaatlerinden biri olan ekonominin düze çıkarılması sözünü yerine getirmek için kollarını sıvadı. İşe Çin’den gelen ürünlere ek ithalat vergileri koyarak başlayan Trump, eline her fırsat geçtiğinde Çin’i kızdıran açıklamalar yapmaktan geri durmadı. Özellikle Kovid-19 vakalarının Amerika’da artmaya başlamasının ardından bu virüse ‘’Çin virüsü’’ lakabını takan TrumpÇin’nin yüksek dozda eleştirilerinin ardından bu ismi kullanmaktan vazgeçti. ABD ile Çin arasında yaşanan ek ithalat vergileri geriliminin ardından bir diğer problem ise Çin’li dev telekomünikasyon şirketi Huawei’ye karşı ABD’nin takındığı tavır sonrası ortaya çıktı.

Washington’un talebi üzerine, Çin’in en önemli teknoloji şirketi Huawei’nin kurucusu ve yönetim kurulu başkanı Ren Zhengfei’nin bir gün yerine geçmesi beklenen kızı, şirketin finans müdürü SabrinaMengWanzhou’nun Kanada’nın Vancouver Havaalanı’nda, Hong Kong’tan gelerek Meksika’ya gitmek üzere uçaktan indiğinde tutuklanması büyük bir diplomatik sarsıntı yarattı. ABD’nin bu konudaki iddiası şirketin İran’a karşı yaptırımları deldiği iddiasıydı. Görünürde Donald Trump’ın politikalarını eleştiren ve ona katılmadığını söyleyen Kanada Başbakanı Justin Trudeau, Trump’ın bu politik kararına uyup Meng’i tutuklaması aslında ABD, İngiltere, Fransa, Kanada ve Almanya’nın 5G konusunda Çin’li şirketin olanaklarını sınırlama konusunda mutabık kaldıklarını gösteriyor.

2008 KRİZİ VE YENİ EKONOMİK ROTA

Dünyayı iki kampa ayıran ve 1947’de başlayıp 1991 yılında Rus lider Gorbaçov’un istifasıyla sone eren soğuk savaş şüphesiz o zaman Dünya’da politik olarak yeni bir çağın başlangıcına işaret ediyordu. Soğuk savaş sonrasında Dünya’da tek süper güç olmanın rahatlığıyla ticari dengelerin hepsini kendi lehine çeviren ABD, son yıllarda Uzakdoğu ekonomisinin büyümesiyle bu liderliğini büyük ölçüde kaybetmiş durumda. Özellikle Çin’in sunduğu ucuz iş gücü ve olanaklar zamanla üretim maliyetlerini düşürmek isteyen ABD’li ve Avrupalı şirketlerin üretim üssü olarak Çin’i seçmesinde büyük rol oynadı. Bu durumu tersine çevirmeye çalışan Donald Trump büyük sermaye sahiplerini ve Çin’i karşısına almakta hiçbir mazur görmüyor. Soğuk savaş sonrasında ABD öncülüğündeki Küreselleşme süreci zamanla birçok sorunu da ortaya çıkardı. Özellikle 11 Eylül saldırıları sonrası ABD’nin Afganistan ve Irak’a açtığı savaş ve savaşın maliyetleri ABD’nin dış borçlarının kapanmasına katkısı bir yana emlak piyasasındaki borçlanma düzensizliğiyle beraber 2008 yılında büyük bir ekonomik krize sebep oldu.

1929 Ekonomik buhranı ardından en büyük ekonomik kriz olarak kayda geçen ekonomik kriz dünyada trilyonlarca doların kaybolmasına neden oldu. Dünya genelinde şirketlerin piyasa değerinden 14,5trilyon dolar eksilirken, küresel piyasada 20 trilyon dolarlık bir kayba yol açtı.

2008 ekonomik kriziyle beraber ABD’nin gayri safi yurt içi hasılasında yaklaşık 14 trilyon dolar ve emlak piyasasında ise 10,5 trilyon dolarlık kayıp yaşanırken, ABD’de dokuz milyon kişi işini kaybetti.

ÇİN’İN YÜKSELİŞİ

2008 ekonomik krizinin ardından durgunluk sürecine giren ABD’nin küreselleşme olgusu Uzakdoğu’nun süper gücü Çin’i ön plana çıkardı. DengXiaoping 1948 yılında Çin toplumunu ve ekonomisini yeni gelişen ekonomik piyasa ilişkilerine adaptasyonunu ön gören politikalarını açıklamasının ardından nerdeyse yetmiş yıl geçmiş durumda ve Çin, bunun meyvelerini son yıllarda büyüyen ekonomisiyle almaya başlamış durumda. Çin ekonomisi 1947’den 2007 yılına kadarki süreçte yaklaşık olarak %9,5 büyüdü. Mali krizin patlak verdiği yıl Çin’in büyüme oranı yüzde 14 civarlarındaydı. 2008 krizinden sonra Çin’in büyüme hızı %7 dolaylarına gerilese de dünyanın büyük bir kesimi resesyondayken Çin’in büyüme hızının devam ettiği görülüyor.

Dünya Ticaret Örgütü’nün 2018 verilerine göre Çin’in toplam ihracatı reformlardan bu yana 1979’da 13,5 milyar dolardan 2006’da 969 milyar dolara, 2017’de 2,1 trilyon dolara çıkmış. Aynı dönemin başında dış ticaret dengesi 2 milyar dolar açık verirken, 2017’de 489 milyar dolar fazla veren bir düzeye gelmiş. Çin’in dünya ticareti içindeki payı da sürekli artmış; toplam ihracat içindeki payı, 1983’te yüzde 1 düzeyinden 2017’de yüzde 13,5’e yükselmiş.

Aynı dönemde, ABD’nin toplam küresel ihracat içindeki payı yüzde 11,2’den yüzde 9’a gerilemiş. Böylece Çin dünya ihracat klasmanında birinci sıraya yerleşmiş. Çin’in kaydettiği bu ekonomik gelişme 2015 yılında ekonomik katma değerini 2,6 trilyon dolara kadar çıkarmış durumda. Bu ekonomik büyüme sonrası bütün alanlarda ağırlığını koymasına neden olurken, birçok alanda ABD’yi geçmesini sağladı. Bu hızlı büyüme trendinin ardından, IMF hesaplarına göre, Çin’in milli gelirinin ABD milli gelirini, satın alma paritesi hesabıyla, 2013 yılında yakaladığı ve geçtiği gözlemlenirken, cari fiyatlarla ölçüldüğünde 2030’da yakalayacağı tahmin ediliyor. IMF verilerine göre, Çin dünyanın en büyük imalat sanayine, en büyük döviz rezervlerine sahip ülke konumuna ulaşmış.

Diplomatik savaş

Kovid-19 pandemisi nedeniyle kasım ayındaki başkanlık seçimlerinde geriye düşen Donald Trump dış ilişkilerde tehlikeli hamleler yaparak kaybettiği prestijini kazanma derdinde. Bunun en son örneğini ABD dış işleri bakanlığının Çin’den Houston’daki büyükelçiliğini kapatmasını istemesiyle görmüş olduk. Houston’daki büyükelçilik Çin ile ABD arasındaki normalleşmenin başladığı 1979’dan beridir açıktı. Güney Çin Denizi’nde ABD ve Çin savaş gemileri arasında yaşanan krizin ortasında gelen bu hamle bir nevi yeni tip bir soğuk savaşın da habercisi gibi. Çin Dış işleri bakanlığı bu adımı kınayarak mütekabiliyet esasına binaen ABD’den Chengdu’daki konsolosluğunu kapatmasını istedi. ABD dış işleri bakanı Mike Pompeo bu kapatma kararının Çin’nin mülkiyet haklarını ihlal ettiği gerekçesiyle alındığını söyleyerek kararın haklılığını ifade etmeye çalışsa da ABD’li diplomatik çevreler bu kararın artçı sarsıntılarının ABD’ye büyük bir zarar vereceğini düşünüyor. Temmuz ayının başında Donald Trump Hong Kong’da uyguladığı politikalar nedeniyle Çin’e yaptırım getiren bir yasayı imzalarken, ABD maliye bakanlığı Pekin’nin Tibet ve Sincan bölgelerindeki etnik azınlıklara yönelik muamelesini gerekçe göstererek bazı üst düzey Çin’li yetkililere yaptırım kararı aldı.

Çin despotizmi

ABD başkanı Donald Trump Amerikan yakın tarihinde gelmiş geçmiş en itici başkan konumunda ve önümüzdeki başkanlık seçimlerinde Demokrat Parti’nin silik başkan adayı Joe Biden’a seçimi kaybedeceğe benziyor.

Yaptığı çıkışlar ve kullandığı dil ile beyaz faşist Amerikalıların dışında herkesin tepkisini çeken Donald Trump , bir diğer despotik lider Putin ile geliştirdiği ilişkiler bakımından kafalarda birçok soru işareti barındırıyor. Donald Trump her ne kadar kabul edilemeyen birisi olsa da Çin’in Sincan bölgesinde Müslümanlara uyguladığı sistematik soykırım Çin’i bir bakıma Amerika’nın alternatifi olma konusunda bir çok soru işaretini beraberinde getiriyor. Yıllardır uyguladığı demografik soykırım ve devlet terörü sonrası Doğu Türkistan’da Müslüman Türklerin oranındaki düşüş çok ciddi boyutlara ulaşmış durumda. Ülke genelinde gebelik önleyici uygulamalarda büyük düşüş yaşanırken, Sincan’da keskin bir artış meydana geldi.

ORANLARDA DÜŞÜŞ GÖRÜLDÜ

Hükümet verilerine göre Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki Hotan ve Kaşgar kentlerinde, 2015 ve 2018 yılları arasında doğum oranlarında yüzde 60’tan fazla düşüş yaşandı. Sincan bölgesi genelinde de doğum oranları düşmeye devam ediyor. Geçtiğimiz yıl Sincan’da doğum oranlarında yaklaşık yüzde 24 düşüş yaşanırken, ülke genelinde bu oran yalnızca yüzde 4,2 olarak kayıtlara geçti. ABD Dışişleri Bakanlığının raporuna göre, Doğu Türkistan genelindeki toplama kamplarında Uygur, Kazak, Kırgız ve diğer Türk azınlıklara mensup 3 milyon civarında Müslüman bulunuyor. Uygur Türklerine zulmünden dolayı uluslararası toplumun tepki gösterdiği Çin hükümeti, toplama kamplarını “aşırılıkçılığı” ortadan kaldıran ve insanlara yeni beceriler kazandıran “Mesleki eğitim kampı olarak” adlandırıp tüm suçlamaları reddediyor.

Editör: TE Bilisim