Diriliş Postası Muhabiri Furkan Benli/Analiz-Yorum

Kuzey Afrika ülkesi Libya’da 2011 yılında Muammer Kaddafi’nin öldürülmesinin ardından başlayan iç savaş ve siyasi kriz henüz bitmiş değil. Kaddafi’nin devrilmesinin ardından kaosa sürüklenen Libya, 2011 yılından sonra başlayan iç savaş devam ederken ülkede zaman içinde iki farklı yönetim ortaya çıktı.Bu hükümetler ise başkent Trablus’ta bulunan uluslararası tanınırlığa sahip Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) ile hazırda gayrimeşru hükümet olarak tanınan ve Ulusal Mutabakat hükümetini yok sayan, tamamen darbeci Hafter’in kontrolünde bulunan Tobruk Temsilciler Meclisidir.Doğu Akdeniz’de deniz sınırları konusunda Türkiye’yi bölgede etkisiz hale getirme çabasında olan ülkeler ile mücadele eden Türkiye, hem bölgedeki haklarının gasp edilmemesi adına hem de Libya ile işbirliğini hedefleme gayesi ile önemli bir hamlede bulundu. Türkiye 27 Kasım’da Libya ile bölgedeki güç dengelerini değiştirecek tarihi öneme sahip “Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması Mutabakatı Muhtırası” ve “Askeri İşbirliği Mutabakatı Muhtırası” başlıklı iki anlaşmaya imza attı.

ATEŞKES ÇAĞRISINA OLUMLU CEVAP

Deniz yetki alanları anlaşmasıyla Türkiye ile Libya’nın Doğu Akdeniz’deki sınırları BM tarafından kabul edilmesi halinde, İsrail’in Avrupa’ya doğal gaz taşınmasını amaçlayan “EastMed Boru Hattı” projesi için Libya’dan ve Türkiye’den izin alınması gerekecek.Askeri işbirliği mutabakatına göre ise Libya, Türk ordusuna topraklarında 3 yıl konuşlanabilme hakkı tanınıyor. Bu sayede UMH için hem psikolojik üstünlük hem de sahada başarı elde edilmesi planlanıyor.Tüm bu gelişmelerin ardından Türkiye ile Rusya liderleri İstanbul’da gerçekleştirilen TürkAkım projesinin açılış töreni sonrası gerçekleştirdikleri ikili görüşmede Libya’daki taraflar arasında 12 Ocak gece yarısı 00.00’da barış ve huzurun gelmesi için ateşkes çağrısında bulundu. Ateşkes çağrısının ardından Serrac Hükümeti ateşkese uyacağını bildirirken, Hafter güçleri Rusya’nın zorla kabul ettirmesiyle birlikte bölgede silah sesleri kesildi.Afrika Koordinasyon ve Eğitim Merkezi’nde (AKEM) araştırmacı Osman Kaan Yücel, Libya’daki gelişmeleri Diriliş Postası’na değerlendirdi.

Afrika Koordinasyon ve Eğitim Merkezi’nde araştırmacı Osman Kaan Yücel

Türkiye’nin attığı adımlara baktığımız zaman Libya, Türkiye için neden bu kadar önemli?

“Libya’nın Osmanlı Devleti için öneminin belirtilmesine dair tarihsel bir vurgu vardır. Libya, Afrika’nın kapısı, Sudan Afrika’nın kalbidir. Osmanlı Devleti’nin Kuzey Afrika’daki hâkimiyet kurduğu tarihten itibaren Libya ile bir gönül bağımız mevcuttur. Osmanlılar Kuzey Afrika Müslümanlarını, Endülüs’ün akıbetine düşmekten kurtarmıştır. Ayrıca Libya’nın Afrika’nın iç bölgelerine bir geçiş yolu olarak bir kapı görevi de vardır. Bu da tarihsel olarak Osmanlı için stratejik öneme haiz bir geçiş yoludur. Son döneme bakacak olursak Libya ile Türkiye bu sefer tarihi ortaklık ve dostluklarını her iki ülkenin de Akdeniz’deki kara sularına yapılan gasp girişimine karşı devreye sokmuş oldu. Bugüne gelinen noktada Türkiye ve Libya bu oldubittiye karşı tarihten gelen dostluk bağlarıyla ortak hareket ederek Akdeniz ve Libya’daki emelleri bertaraf etmiştir.”

Dünya ülkelerinin Libya’da uluslararası meşruiyete sahip Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin Türkiye ile yaptığı anlaşmaya neden bu kadar şiddetli bir şekilde karşı çıkıyor. Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin meşru hakkı olmasına rağmen kopartılan bu fırtınanın sebebi nedir?

“Akdeniz’de Türkiye ve Libya’nın haklarını gasp etmeye çalışan olaylar silsilesi Seville Üniversitesi tarafından çizilen Akdeniz yetki alanlarını gösteren bir harita ile başladı. Türkiye, Akdeniz’de en uzun kıyı şeridine sahip olmasına rağmen neredeyse bölgede denize adım atamayacak halde tasvir edilmişti. Akdeniz’deki aslan payı Yunanistan’a ve Güney Kıbrıs’a bırakılıyordu. Bu elbette Avrupa Birliği’nin Akdeniz’de Yunanistan üzerinden tesis etmeye çalıştığı hâkimiyet çabaları ile bağlantılıydı. Bir de son yıllarda BAE ve Suudi Arabistan’ın özellikle Türkiye’ye karşı izlediği hasmane politikaların izdüşümünü gözlemlemek çok zor değil.”

“SEVİLLE HARİTASI YERİNİ ANKARA HARİTASINA BIRAKTI”

“Mısır, İsrail, BAE, Suudi Arabistan gibi ülkeler yaptıkları projelerde Türkiye’yi dışlamaya, görmezden gelmeye çalıştı. Hatta son yapılan doğalgaz boru hattı anlaşması ile bu daha da gün yüzüne çıkmış oldu. Fakat Türkiye Akdeniz’de ve Libya’da yaptığı iki önemli hamleyle bu ülkelerin planlarını bertaraf etti. İlki Libya ile yapılan münhasır ekonomik bölge ve deniz yetki alanı anlaşmasıyla Seville haritası yerini Ankara haritasına bıraktı. Bu anlaşmadan sonra Libya’daki savaş lordu Halife Hafter, Türkiye’ye karşı cephe alarak BM tarafından kabul edilen Trablus’taki Ulusal Mutabakat Hükümetine karşı askeri operasyonlarına hız verdi. Bunda hiç şüphesiz zikrettiğimiz ülkelerin etkisi vardır. İkinci olarak Rusya Devlet Başkanı Putin’in İstanbul ziyaretinde Türkiye ve Rusya’nın ortak ateşkes çağrısının bir şekilde Hafter’e kabul ettirilmesi ikinci önemli hamledir. Türkiye, kendisinin bölgedeki etkin ve güçlü varlığından rahatsız ülkelere önemli bir mesaj verdiğini düşünüyorum. Libya söz konusu olunca Türkiyesiz bir adım atılamaz.”

Dünya devletleri Libya’da uluslararası meşruiyete sahip hükümeti desteklemek yerine birçok paralı asker ve terörist grubun barındığı başını General Halife Hafter’in çektiği muhalif tarafı desteklemeyi seçti. Bu durumun sebebi nedir?

“Küresel ve bölgesel güçlerin Libya’da adeta bir vekalet savaşına destek vermeleri ve BM tarafından tanınmayan savaş lordu olarak bilinen birine verdikleri destek bölgedeki enerji ve doğal kaynakların bu ülkeler için birincil sırada gelmesinden kaynaklanıyor. Haritaya bakacak olursak Libya’nın büyük bölümü Hafter’in kontrolü altında, BM tarafından tanınan UMH’nin yüzde 10’luk kısmı kontrol ettiğini görüyoruz. Bu çok yanıltıcı bir durum. Halbuki yüzde 10’luk kısımda ülke nüfusunun çoğunluğu yaşıyor. Bu da Libya’daki durumun daha çok ülkelerin çıkarları doğrultusunda faaliyet gösterdiklerinin alametifarikası. Türkiye istisna bir ülke olarak Libya’ya asker gönderme tezkeresi dahil kolonyal ve sömürgeci ajandası ne tarihte ne de günümüzde olmuş bir ülke. Zaten ülke olarak insani ve ahlaki dış politika mottosu ile faaliyet gösteriyoruz. Bununla beraber Akdeniz’deki haklarımızı da gasp ettirmeyen zorlayıcı diplomasinin tüm figürlerini kullanıyoruz.”

Editör: TE Bilisim