Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, terör örgütünün “sözde ateşkes” çağrısının kandırmaca olduğunu belirterek, “Bunlar sıkıştıkları zaman hep bu yola başvuruyor. Şu an bunların hiç bir kıymeti harbiyesi, inandırıcılığı yok” dedi.

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın, “(Ben savaştan yanayım, bu iş silahla çözülür) diyen bize oy vermesin, biz şiddet istemiyoruz” sözlerinin anımsatılması üzerine Akdoğan, “Artık onların sözlerinin çok bir anlamı yok. Onun uzantısı olduğu örgütün ne yaptığının, yaptığı eylemlerin şu anda bir anlamı var” değerlendirmesinde bulundu.

“Herhangi bir siyasi partinin söyleyeceği sözün kıymeti olacaktır ama bu yapı karşılıklı olarak birbirini besleyecek şekilde hareket ediyorsa, yani parti örgütün amaçlarına hizmet ediyor, örgüt partinin amaçlarına hizmet ediyorsa, böyle bir iç içe geçmiş ilişki varsa, bu, demokrasiye zarar veren durumdur” ifadelerini kullanan Yalçın Akdoğan, terör örgütünün 7 Haziran seçiminden önce HDP’nin daha fazla oy alabilmesi için adeta silahlı kampanya yürüttüğünü belirtti.

Silahlı unsurların HDP’nin daha fazla oy alabilmesi için köy köy gezdiğini, tehdit ettiğini, işkence yaptığını anlatan Akdoğan, “HDP de örgütün amaçlarına hizmet ediyor, ön açıyor, onun açtığı alanı gelip örgüt dolduruyor ve orada ceberut bir yapı tesis etmeye çalışıyor. HDP belediyeleri kazanıyor ve orada tamamen örgütün sözü geçiyor. Örgütün adamları belediyeleri yönetmeye başlıyor” diye konuştu.

Devletin bunlara karşı gerekli mücadeleyi yürütmek durumunda olduğunu ve de yürüttüğünü belirten Akdoğan, şöyle konuştu:

“Son dönemde çok başarılı olduğumuzu da söylememiz lazım. Bu operasyonlar sebep değil, sonuçtu. Terör örgütü 7 Haziran’dan sonra devrimci halk savaşı başlattığını ilan etti, eylemsizliği bitirdiğini açıkladı. Bunun üzerine devlet de güvenlik operasyonlarına başladı. 3 terör örgütü eş zamanlı olarak Türkiye’ye karşı savaş açmıştır. Eğer devlet operasyon başlatmasaydı, büyük bir kaos planlanıyordu. Bu operasyonlar 1990’lı yıllardaki operasyonlarla karıştırılmamalıdır. Bugün hukuk içinde mücadele yapılmaktadır, bölge halkının ihtiyaç ve talebi üzerine bu operasyonlar yapılmaktadır. Terör örgütünün ileri sürdüğü bütün tezler çökmüştür. Devrimci halk savaşı başlatmak istediler çöktü, birtakım yerlerde demokratik özerklik ilan etmeye çalıştılar çöktü, şehirlerde milis güçleri, yeni birtakım illegal silahlı yapılanmalar, kurtarılmış bölgeler oluşturma çabaları çöktü. Büyük gruplarla saldırıp vur-kal eylemleri yapma stratejisi çöktü.”

Başbakan Yardımcısı Akdoğan, açıklamalarını şöyle sürdürdü:

“Terör örgütü büyük bir bozgun yaşıyor. Bundan dolayı, onların ateşkes dediği, bizim eylemsizlik dediğimiz böyle bir çağrı… ‘Çatışmalar olmasın, seçim güvenliği etkilenmesin…’ Bu tamamen kandırmaca ve numara. Bunlar, bu örgüt sıkıştıkları zaman hep bu yola başvuruyor. Ya bir bozguna uğradılar ve sıkıştılarsa, kış üslenmesine geçiyorlarsa veya siyaseten HDP’nin işine yarasın diye, bu tür taktik açıklamalar geçmişten bu yana yapıyorlar ama bunların kıymeti harbiyesi, inandırıcılığı yok. Devlet, operasyonlara netice alıncaya kadar devam edecek, yaz, kış fark etmez, terör faaliyetleri olduğu sürece, elinde silah olan insanlar birilerine zulüm etmeye devam ettiği sürece güvenlik tedbirleri, operasyonlar devam edecek.”

Akdoğan, “Kan gövdeyi götürürken İmralı’nın durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz, devlet bu aşamada Öcalan’la görüşmeye devam ediyor mu?” sorusu üzerine, şu anda terör faaliyetlerini tasfiyeye yönelik güvenlik operasyonlarına konsantre olduklarını kaydetti.

“Bazı arkadaşlar iyi niyetli olarak, ‘epey bir şey yapıldı, Çözüm Süreci’ne geri dönülemez mi? gibi şeyler söylüyorlar” diyen Akdoğan, Çözüm Süreci’nin sürdürülemez hale geldiğini ifade etti.

Terör örgütünün sadece terör saldırılarının değil, yol kesme, adam kaçırma, haraç alma gibi diğer şiddet faaliyetlerinin süreci sürdürülemez hale getirdiğini belirten Akdoğan, “Bunlar ortadan kalkmadığı sürece, siz isteseniz dahi süreci devam ettiremiyorsunuz. Bu yüzden bu güvenlik açığının ortadan kaldırılması gerekiyor ki Çözüm Süreci de devam edebilsin” dedi.

Yalçın Akdoğan, Kobani olaylarından sonra isyan, kalkışma denemesi yapıldığını ve sürecin koptuğunu belirtti.

“HDP seçim sürecinde makas değiştirdi”

HDP’nin seçim sürecinde makas değiştirdiğini, Çözüm Süreci’nin düşmanlarıyla, Çözüm Süreci’ne inanmayan çevrelerle iş birliği yaptığını, oy için, barajı geçmek için sürece ihanet ettiğini ifade eden Akdoğan, silah bırakmak istemeyen örgütün, ondan sonra terör saldırılarına başladığını ve bugünkü noktaya gelindiğini vurguladı.

Başbakan Yardımcısı Akdoğan, “Biz, bir çok şeyi iyi niyetle çok zorladık, denedik. Kobani olaylarından sonra da ‘süreç devam etsin’ dedik ama karşımızda ‘çözüm nihai sonuca ulaşmasın’ diye silah bırakmak istemeyen terör örgütü her türlü olumsuzluğu yaptı, süreci bitirecek eylemler içine girdi” dedi.

Akdoğan, “Öcalan bir şeyler yapamaz mıydı?” sorusuna ise şu yanıtı verdi:

“Öcalan üzerinden birtakım şeyler yapıldı biliyorsunuz ama örgüt bunların hepsini boşa çıkardı. En son Nevruz açıklaması, ondan önce yaşananlar, Dolmabahçe’den sonra bir çok olay. Dolmabahçe açıklamasını bile örgüt 3 hafta geciktirdi. Öcalan çağrı yaptı, bunlar açıklamayı yapmadılar. O süreçte sürekli sözünde durmayan ve Öcalan’ı da boşa düşürecek şekilde hareket eden bir durum söz konusuydu. Bizim konsantrasyonumuz, terör saldırlarını ve silahlı unsurları bir şekilde tasfiye etmeye yönelik güvenlik operasyonlarıdır. Onun ötesinde ‘Kandil ne diyor, HDP ne diyor, öbürü, beriki ne diyor?’ Kimin ne dediğinin artık kıymeti harbiyesi yok. Kim ne yapıyor ona bakıyoruz ve buna karşı da gereken tedbirler alınıyor.”

“Bunlar sadece hükümeti eleştirmek değil”

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü’nün “Basın özgürlüğüne saygı duyulması lazım” şeklindeki açıklaması ile Sabah Gazetesi’nde yer alan Doğan Holding Onursal Başkanı Aydın Doğan’ın gazeteci ve yazarlara çok sayıda dava açtığı yönündeki haberle ilgili soruyu yanıtlayan Akdoğan, şu değerlendirmelerde bulundu:

“O sözcü herhalde Sabah’ın bugünkü manşetini görmüş. Onu herhalde yorumluyor. Çünkü bir medya grubunun patronu yüzlerce kişiye, yüzlerce dava açıyor. Basın özgürlüğüne karşı bir şeydir bu. Siz o zaman tamamen susturmaya çalışıyorsunuz bir medya grubunu, bir medya kesimini demektir. Veya paralel yapıyla ilgili. ‘P’ deseniz hemen onlarca dava açılıyor. Kim köşe yazısı yazsa, konuşsa, bir şey yazıp çizse anında o yapının unsurları tarafından yüzlerce dava açılıyor. Bu ne demektir? O konularda kimse konuşmasın, eleştirmesin demektir. Farklı ülkelerden açıklama yapanlar herhalde bunları görerek, ‘burada böyle bir susturma girişimi var’ diye düşünüyor olsalar gerek.”

Hükümete yakın gibi duran basın kuruluşları ile hükümeti eleştirenlerin sayıları ve etkileri açısından karşılaştırılmalarını isteyen Akdoğan, “Bunlar sadece hükümeti eleştirmek değil, sabah kalkıyor, ‘Ben bugün hükümete, Ahmet Davutoğlu’na, Tayyip Erdoğan’a nasıl zarar verebilirim’ diye hasmane bir şekilde, gazetecilik refleksiyle değil, düşmanca bir şekilde yerden yere vuruyor. Bunları kimse görmüyor. Bir ülkede basın özgürlüğü konusunda baskı ve engelleme olsa bu kadar gazete, televizyon bunları nasıl yapabilir? Bu yüzden tam tersi bir durum olduğu kanaatindeyim” diye konuştu.

“Algı operasyonlarının altında paralel yapı var”

Basın kuruluşlarına yönelik saldırılar konusunda da çifte standart içeren bir bakış açısı içinde olunduğunu söyleyen Akdoğan, bu konuda ilkeli bir duruş sergilemenin şiddete, kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun karşı çıkmak gerektiğinin altını çizdi.

Algı operasyonlarının uzun zamandır uluslararası zeminde devam ettiğini belirten Akdoğan, “Bunun altında da paralel yapı, Türkiye karşıtı lobiler var. Bunlar işbirliği halinde epey bir zamandır Türkiye’yi karalamaya yönelik bir kampanya yürütüyorlar” dedi. Akdoğan, şöyle devam etti:

“Otoriterleşme meselesi, basın özgürlüğü konusundaki birtakım ithamlar vesaireler, bunlar hep aynı kaynaklardan çıkıyor, pompalanıyor, besleniyor, sürekli köpürtülüyor. Onun sonucunda da Türkiye’de başka birtakım hadiseler… Bu yapı hep bir işbirliği içinde. Bu yüzden ben bunu birkaç defa söyledim; terörle mücadelede de başarılı olabilmek için paralelle de eşzamanlı mücadele yapmak gerekiyor. Çünkü bunlar Çözüm Süreci’ni sabote etmek için her şeyi yaptılar. Şimdi terörle mücadeleyi de akamete uğratmak için her türlü kirli yola başvuruyorlar. Bunlar iş birliği içinde, kol kola girmiş durumdalar. Medya destekleri ile de öyle.”

“Hukuken hakkınızı aradığınızda basın özgürlüğü yaygarası koparılıyor”

Dünyanın hiçbir yerinde basın yayın kuruluşlarının terörü övemeyeceğini, açıktan destekleyemeyeceğini, onun bir propaganda birimi gibi faaliyet gösteremeyeceğini vurgulayan Akdoğan, “Ama Türkiye’de bu oluyor. Ve siz hukuken hakkınızı aradığınızda hemen basın özgürlüğü yaygarası koparılıyor. Peki kardeşim senin ülkende terör örgütlerine, terör eylemlerine bu kadar açıktan destek verilebiliyor mu? Bu suç değil mi?” ifadelerini kullandı.

Eski Genelkurmay Başkanı Emekli Orgeneral İlker Başbuğ’un, Ergenekon davasının temyiz duruşmasındaki “Cemaat işlenen hukuk cinayetlerinin asli failidir” şeklindeki sözlerinin sorulduğu Akdoğan, “Bunu duymayan kalmadı. Sağır sultan bile duydu, herkes biliyor. Türkiye’de böyle bir faaliyet varsa, dinleme, izleme, komplo, yalan, iftira, kirli, pis bir iş varsa, bunun arkasında paralel yapı vardır; bu genel kanaat zaten şu anda. Hiç araştırmadan herkes zaten hüküm veriyor” değerlendirmesinde bulundu.

“Bir ihanet şebekesine dönüşmüştür”

Darbeci ve vesayetçi anlayışların AK Parti ile çok uğraştığını belirten Akdoğan, “AK Parti bunların mağduru olmuştur, başına gelmeyen kalmamıştır” dedi. Akdoğan, şöyle konuştu:

“AK Parti darbeci, vesayetçi odaklara hep karşı çıkmıştır. Bir noktadan sonra bakıldığında bu paralel yapı, farklı amaçlarla devletin güç ve imkanlarını kullanarak devlete operasyon yapmaya başlamıştır. Bu bir ihanet şebekesine dönüşmüştür. İstihbarat teşkilatına, güvenlik birimlerine, hükümetine sıradan vatandaşına kadar herkese her türlü kötülüğü yapmıştır, komployu, kumpası kurmuştur. İnsanların hayatını karartmıştır, toplumsal vicdan yara almıştır. Sapla saman birbirine karıştırılmıştır. Bir adalet mücadelesi, bir hukuk mücadelesi vermek yerine başka bir amaca, devletin hukuk ve güvenlik mekanizmasını hizmet ettirir halde, başka amaçlar için operasyonlar yapmışlardır. Türkiye’nin düşmanı olacak şekilde. Bu amaç sadece kendi varlıklarını geliştirmek değil, başka ülkelerin de amaçlarına hizmet eder şekilde bir takım kirli işlerin içine girmişlerdir. Bundan da toplum rahatsız olmuştur.”

“Esed rejimini tekrar hayata döndürmeye dönük bir operasyon süreci”

Dış politikaya ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Akdoğan, NATO ve Rusya’dan gelen açıklamalarla ilgili sorular üzerine şunları kaydetti:

“İki şey önemli. Birincisi; NATO’nun yaşanan olayı çok üst düzeyde, şiddetle kınamış olması, Türkiye’nin yanında olduğunu deklare etmiş olması önemlidir. ‘Türkiye’nin sınırları, NATO’nun sınırlarıdır. Türkiye’ye karşı biri hasmane tavır takınırsa, bu NATO ittifakına karşı hasmane tutum anlamına gelir’. Bu şekildeki açıklamaları önemli. İkincisi de ihtiyaç duyulması halinde Türkiye’ye askere desteği olacağı, bir askeri dayanışma içinde bulunacağını açıklamış olması.”

Akdoğan, Rusya’nın Suriye’ye yönelik operasyonlarında amacının ne olduğunun iyi irdelenmesi gerektiğine işaret ederek, “Benim gördüğüm kadarıyla Esed rejimi çökmek üzereydi. Bir çok şehri kaybediyordu. Ilımlı muhalefet epey bir mesafe katetmişti. Burada Esed rejimini tekrar hayata döndürme ve koruma, ömrünü uzatmaya dönük bir operasyon süreci olduğunu görüyorum ben” diye konuştu. Akdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Onun ötesinde operasyonların yoğunlaştığı alan DAEŞ değil, ılımlı muhalefet. Yani operasyonlardan murad edilen şey; DAEŞ’i etkisizleştirmek değil. Uluslararası toplum DAEŞ konusunda hassas olduğu için bu biraz perdelemek maksadıyla gündeme gelen bir şey. Yapılan operasyonların da nereye yapıldığını herkes görüyor.

Burada İran ve Rusya, son dönemde benzer tavırlar sergiliyor,  Çin de zaman zaman onlarla benzer duruşlar sergiliyor. Bunun ötesinde Suriye’de daha ciddi dayanışma ve iş birliği içerisine girdiklerini görüyoruz. Birisi havadan birisi karadan farklı şekilde bir siyasi nüfuz elde etme, nüfuzunu kaybetmeme, yeni bir arayış içerisine girdiklerini görüyoruz. Küresel satranç oyunu gibi güç çekişmelerine kurban edilen bir konu Suriye. Batılı ülkeler maalesef buna dirayetsiz davrandılar, gereken zamanda gereken refleksi gösteremediler, bu sorun giderek derinleşti ve DAEŞ diye bir örgüt ortaya çıktı. Şimdi onunla mücadele etmek sorunu çözmekten daha da önemliymiş gibi takdim edilmeye başlandı. Esed arka plana düştü. Bir dizi zincirleme hatalar yapıldı ve Rusya burada tekrar sahaya çıktı, oyuna döndü ve fiili müdahaleyle, güç kullanarak, Ukrayna’da bunu gördük daha önce Gürcistan’da gördük, bugün Suriye’de görüyoruz.”

“Sen ne kadar elini taşın altına koydun?”

Yeni bir tablo oluştuğunu, buna karşı çok etkisiz ve dirayetsiz durup sürekli geri çekilmeye çalışan bir batılı yapı olduğunu kaydeden Akdoğan, bunun sorunları daha da içinden çıkılamaz hale getirdiğini kaydetti.

Akdoğan, “Oradaki operasyonlar, sadece Suriye’nin geleceğini ilgilendirmiyor. Türkiye’yi de etkiliyor. Senin yaptığın bir operasyon beni etkiliyorsa ben buna lakayt kalabilir miyim? O operasyon sonucunda diyelim ki yeni bir göç dalgası oluştu, insanlar geldi, kapımıza dayandı. Bu beni etkiliyor ve orada sürekli ben fatura ödüyorum. 2,5 milyona yakın insan geldi. Sen ne kadar elini taşın altına koydun? Mesele sadece siyasi nüfuz, güç çekişmesi melesi değil ki insani bir mesele var ve bu insani meselede ben bedel ödüyorum, ben uğraşıyorum. O insanlar Türkiye’ye geliyor. Onun ötesinde ulusal güvenlik meselesi zaten apayrı bir konu. Türkiye, ulusal güvenliğini, egemenlik haklarını korumaya dönük her türlü tedbiri alır” diye konuştu.

“Rusya’nın da bunu doğru anlaması lazım”

Bu konuda hem Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hem de Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun gerekli hassasiyeti gösterdiğini, tepkiyi ortaya koyduğunu belirten Akdoğan, şunları söyledi:

“Rusya’nın da bunu doğru anlaması lazım. Rusya bizim komşumuz, dost bir ülke. Çok boyutlu çok ilişkilerimiz var. Sayın Cumhurbaşkanı da bu ilişkilerin gelişmesi için çok çaba gösterdi. Başka ülkeler soğuk bakarken, bu ilişiklerin gelişmesinden de rahatsızlık duyarken, Türkiye, öyle davranmadı. İran konusunda da… Bütün dünya sırt çevirdi, Türkiye çevirmedi. Rusya konusunda da. Herkes seninle ilişkisini keserken veya ilişki kurulmasından rahatsız olurken, Türkiye burada çok samimi bir gayret içerisinde oldu ve bunun da bozulmaması lazım. Çok boyutlu ilişkilerimiz var her alanda, bu konuda da hassasiyetle yaklaşılması lazım. Türkiye’nin ulusal güvenlik hassasiyetlerini nazara alacak şekilde daha sorumlu şekilde Türkiye’ye başka sorunlar, yükler getirmeyecek şekilde daha duyarlı bir yaklaşım içinde olmaları lazım.”

“Hiçbir provokatif hadise, hiçbir sabotaj gölge düşüremez”

Hacı Lokman Birlik’in cenazesinin yerlerde sürüklenmesi ve bir şehit polisin cenazesinin de terör örgütü mensuplarınca yakılmasına ilişkin değerlendirmesi sorulan Yalçın Akdoğan, şu anda Cumhuriyet tarihinin en büyük terörle mücadele harekatının uygulandığını belirterek, sınır ötesi harekatın yanı sıra ülke içinde kırsalda ve şehir merkezleri ile ilçelerde güvenlik operasyonları gerçekleştirildiğini aktardı.

Akdoğan, “Şu anda teröristle vatandaşı birbirinden ayıran, bunu birbirine karıştırmayan, günlük yaşamın olumsuz etkilenmemesi için her türlü çabayı gösteren, sivillerin oradaki hakkını, hukukunu koruyan bir mücadele stratejisi var. Dünyada başka hiçbir ülke, bu çapta bir operasyonu bu kadar başarıyla yapamaz, yapmamıştır da. Bu yüzden yani son derece hukuk içinde bir mücadele yürüyor” diye konuştu.

Başbakan Yardımcısı Akdoğan,  şöyle devam etti:

“Arada tabi birtakım olumsuz olaylar var. Bunların üzerine gidildi, soruşturma açıldı ve bu kabul edilemez bir durumdur. Bakın yüz binlerce insan burada terörle mücadele ediyor. Asker ediyor, korucu ediyor, jandarma ediyor bunlar yüz binlerce insan. Çok başarılı bir mücadele… İnsani perspektifi kaybetmeden, hukuki hassasiyetleri kaybetmeden bir mücadele yürütüyor. Bu olaylar, buna gölge düşürmemeli ve düşüremez. Yani birisi bir yanlış yaptığında orada fedakarca, cansiparane mücadele eden, kurşunun önüne atlayan insanlarımız var bizim. Bunların bu kadar emeği, çabası, gayreti yani birisinin yaptığı bir yanlış yüzünden kötülenmemeli, aşağılanmamalı. Bunu da bu hassasiyeti de gözetmemiz lazım. Kim yanlış yaparsa üzerine gidilir, gereken yapılır. Ama orada binlerce fedakar evladımız bir mücadele yürütüyor ve çok büyük bir insani duyarlılıkla bu mücadeleyi yürütüyor. Hiçbir provokatif hadise, hiçbir sabotaj buna gölge düşüremez ve düşürmemeli.”

Operasyonlarda etkisiz hale getirilen teröristlerin, helikopterlerle şehir merkezlerine getirildiğini ve ailelerine teslim edildiğini, bunun insani bir hassasiyet olduğunu belirten Akdoğan, terör örgütü PKK’nın ise mensupları öldüğünde onları gizlediğini ifade etti.

Terör örgütünün kutsala saygı duymadığını anlatan Yalçın Akdoğan, “Kurban bayramında nasıl kanlı eylemler gerçekleştirdiğini gördük. Ambulans şoförünü öldürmek, bu nasıl bir şeydir? Uyuyan polisimizi şehit etmek, bu nasıl bir alçaklıktır? Şimdi karşımızda, kutsalı olmayan, kutsala saygısı olmayan, canavara dönüşmüş bir örgüt var ve bununla fedakarca mücadele eden güvenlik güçlerimiz ise o insani hassasiyeti kaybetmeden bir mücadele yürütüyorlar ve buna kimse gölge düşürmemeli” değerlendirmesinde bulundu.

“MHP tabanında çok ciddi bir eleştiri var”

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, HDP dışındaki koalisyon seçeneklerine açık olduklarına ilişkin açıklaması hatırlatılarak, “Bu açıklamayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu açıklamadan sonra şartlar gerektirirse hala bir AK Parti, MHP koalisyonu kale alınabilir bir olasılık mıdır?” sorusunun yöneltilmesi üzerine de Akdoğan, seçmen kanaatinin, 7 Haziran seçiminden sonra yaşananlarla şekillendiğini bildirdi.

Yalçın Akdoğan, “Vatandaşımız şu iki şeyi gözlemledi ve bu iki gelişme üzerine biraz da siyasi kanaatini şekillendiriyor. Bunlardan bir tanesi hükümet kurulma sürecinde kim nasıl davrandı? Yani taşın altına elini kim koydu? Kim pozitif, yapıcı davrandı, kim sorumluluk üstlendi? Vatandaş bir not verdi” dedi.

MHP’lilerin, AK Parti ile koalisyona ve hükümet ortaklığına çok istekli olduğunu ama Devlet Bahçeli’nin bundan kaçtığını savunan Akdoğan, “Yani iktidar korkusu var. Bir şekilde sorumluluk alma korkusu var ve bundan kaçtı. Partililer bunu istemesine rağmen Sayın Bahçeli bundan kaçtı. Bundan dolayı ülkücü camiada, MHP tabanında, MHP’ye oy veren kardeşlerimizde çok ciddi bir eleştiri var” ifadesini kullandı.

Akdoğan, “Yani siz niçin siyaset yapıyorsunuz o zaman? Yani iktidar olamıyorsunuz, ortağı olmuyorsunuz, sorumluluk üstlenmiyorsunuz. Peki niye siyaset yaparsınız? Yani ‘küçük olsun, benim olsun anlayışı’, sadece kendi koltuğunu koruma anlayışı… Bu kadar insan bunun için mi çalışıyor? Yani sen koltuğunu koru diye mi bu kadar insan çalışıyor? Birincisi bu olaylar, bunları vatandaşımız gözlemledi” diye konuştu.

İkinci olarak da terörle mücadele konusunda, kimin terörle mücadele eden devletin yanında durduğunun ve milli bir duruş sergilediğinin ya da kimin teröriste, terör örgütüne ve uzantılarına destek olup sempatiyle baktığının vatandaşlarca dikkate alındığını belirten Akdoğan, şunları söyledi:

“Teröriste, terör örgütüne hiç eleştiri getirmiyorlar. Meclis’teki konuşmalarına da bakın. Sürekli hükümeti yerden yere vuruyorlar. Peki böyle bir süreçte sen milli bir duruş sergilemeyeceksen, sorumlu davranmayacaksan, terörle mücadele edenin yanında durmayacaksan, bu nasıl bir milliyetçiliktir, nasıl bir milli tavırdır? Vatandaşımız, bunu da gördü. Şimdi burada çok eleştiri geldiği için yani hükümet kurma çabalarında hep negatif yaklaştığı için, çok eleştiri geldiğinden, bu sefer bunu bir seçim vaadi olarak ‘hükümet ortağı da olabiliriz’, birtakım tabi şartlar vesaire… Yüzde 41 oy alan bir partiye bunun üçte biri kadar oy alan bir parti şart dikte edebilir mi, şart koşabilir mi, dayatabilir mi? Yani sen azıcık oy almışsın, çok büyük oy alan bir partiye şart dayatıyorsun. Şimdi bunun adı uzlaşı olmaz zaten.”

“AK Parti’nin tek başına iktidar olacağına inanıyorum”

AK Parti’nin tek başına iktidar olacağına inandığını vurgulayan Yalçın Akdoğan, şunları kaydetti:

“Vatandaşımız, güven ve istikrarın ne kadar önemli olduğunu, bunun için de tek parti iktidarının ne kadar gerekli olduğunu geçen 3 ayda çok iyi anladı diye düşünüyorum ben. Burada AK Parti de tabi seçim sonuçlarını çok iyi analiz etti. Mesajı anlamak için, seçmenin, farklı toplum kesimlerinin ne dediğini anlamak için, yani dersine iyi çalıştı. Seçim beyannamesi de bunu ortaya koyuyor. Diğer, AK Parti’nin siyaset tarzı vesaire de bunu ortaya koyuyor. Ben AK Parti adına olumlu bir sonuç çıkacağını düşünüyorum.”

Terör örgütünün kontrol dışı unsurları ve infaz timleri olduğu iddiasına dair de Akdoğan, “Buna aldanmamak lazım. Nasıl bunların eylemsizlik vesaire, çatışmasızlık açıklaması bir kandırmaca ve taktik bir hamleyse bu tür kontrol dışı unsurlar olduğunu söylemeleri de bir kandırmacadır” dedi.

Rusya’nın Suriye’deki hava harekatı

Akdoğan, hükümetin, Rusya’nın operasyonları neticesinde yeni bir göç dalgası değerlendirmesi ve gelinen noktanın Türkiye-Rusya ilişkilerine bir etkisinin olup olmadığı yönündeki soru üzerine, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun gereken açıklamaları yaptıklarını kaydetti.

Bir sıkıntı, kaygı ve rahatsızlık oluştuğunu belirten Akdoğan, “Bu hava sahalarımızdaki ihlal, sınırlarımızı ihlal… Bunun sehven olmadığı gayet açık. Çünkü süresi, uçaklar, pilotun yabancı dil bilmemesiyle izah edilecek bir durum değil. Bunlar komik izahatlar. Burada bir durum var. Buna karşı da tepki ortaya konuldu. Aslolan tekrar edilmemesidir” diye konuştu.

Göç meselesinin operasyonların seyriyle alakalı olduğunu ifade eden Akdoğan, şöyle  devam etti:

“Operasyonlar kime, hangi amaçla yapılıyor? Eğer DAEŞ yerine ılımlı muhalefete ve belli bölgelere dönük bir operasyon halkası devam ederse o zaman elbette oradaki insanlarda bir göç dalgası oluşabilir. Buradaki operasyonların neticesi Türkiye’yi etkiliyorsa, Türkiye’nin hassasiyetlerinin de gözetilmesi gerekir. Çünkü onun sonuçlarıyla ben uğraşacağım. Yani senin yaptığın operasyon orada sadece Esad’a hayat suyu, can suyu olmuyor. Başka birtakım sonuçlar doğuruyorsa ve bizim ilişkilerimiz dostane bir zeminde yürüyorsa bu hassasiyetlerin gözetilmesi gerekir.”

Editör: TE Bilisim