Yazan: Kader Karayiğit / Güzelyurt Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi

Savaş, kimi insanların delilik haline, canavarlığının zuhur ettiği döneme, zalimliğinin en korkunç boyutuna; kimilerininse zulümden kaçışına, sığınak arayışına, ayrılıklarına ve kanlı sahnelerine şahit olduğumuz korkunç kelime.

Son zamanlarda sıkça karşımıza çıkan bu kelimeyi duyduğumuzda aklımıza ilk gelen şey: devletlerin ve siyasilerin çıkarları ve anlaşmazlıkları doğrultusunda askeri donanmalarla giriştikleri sıcak çatışmalar ve sonucunda elde ettikleri galibiyet veya uğradıkları mağlubiyet oluyor. Ancak savaşın asıl düşünülmesi gereken yanı nice insanın kararan hayatı, unutulmaz acıları, bir daha geri gelmemek üzere kaybettikleri ve onca ölümden sonra hayatlarına devam etme gerçeği ile karşı karşıya kalmaları olmalı. Nitekim savaşın, beraberinde yalnızca acıyı değil umudu getirmek gibi mucizevî yanları da olmuyor değil. Örneğin savaşın ortasında annesinin ve babasının ölümüne şahit olan ürkmüş ve dili tutulmuş ufacık bir çocuğun vicdan sahibi bir asker tarafından bulunması ve askerin hiç tanımadığı bu çocuğu kendi evladı bilerek ona baba olması gibi. İşte bu mucizenin gerçekleşmiş hali: Astsubay Süleyman Dilbirliği ve Ayla’nın öyküsü.

Yıl 1950… Dünya en kanlı sahnelerinden birine daha şahit olmaktadır. İşte bunun yılların ardından bıraktığı derin yaralarla beyaz perdeye yansımış ve insanların gözleri buna seyirci olduğunda kalplerinde vuku bulmuş bir acının, umudun ve bekleyişin filmidir Ayla.

İkinci Dünya Savaşı yaşanırken Kore’nin de savaşa girmesi kaçınılmaz olmuştu. Ülkeyi çepeçevre saran silahlar susmak bilmiyordu ve ülke nihayet ikiye bölünmüştü. Bir milletin güney ve kuzey olarak sınırlara ayrılıp senelerce birlik içinde yaşayan insanların birbirlerine düşman edildiği acı savaştı bu. Güney Kore’yi ABD ve müttefiklerinin, Kuzey Kore’yi ise Sovyet Rusya ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin işgali üzerine ülkeye birçok askeri birlik takviyesi yapıldı. O zamanlar Türkiye de Güney Kore safında yer alıyordu, dolayısıyla Türk askerleri savaşmak için yol almışlardı. İşte Ayla’nın hikâyesi bu noktada başlıyordu.

Süleyman İskenderun’da yaşayan bir astsubaydı. Kore savaşında duyulan asker ihtiyacından sonra birçok arkadaşı gibi o da savaşa gitmeye gönüllü olmuştu. Ardından kısa bir süre içinde vatanına veda etmeyi kendine pay edip ırak diyarlarda savaşmaya yol aldı.

Gündüzün geceyi örttüğü simsiyah bir karanlıkta görevini icra eden Süleyman Astsubay bir ormanda duyduğu sese doğru yöneldi ve araladığı çalıların arkasında ay yüzlü, tedirgin ve korkmuş bir halde yüzüne bakan küçük bir kız çocuğu buldu. Küçük kıza ellerini uzattı ve onu şefkatle kollarının arasına alıp ona sımsıkı sarıldı. O an artık hiç kimsesi kalmayan küçük kız Süleyman Astsubay’ın merhametine duyduğu güvenle ondan sonraki hayatında onu babası bilecekti. Küçük kızı bir an olsun yanından ayırmayan Süleyman Astsubay yaşadığı sarsıntı dolayısıyla konuşamayan küçük kıza bir isim bulmak istedi ve onu ayışığında bulmasından ilham alarak ay yüzlü kıza “Ayla” ismini verdi. Ayla karargâhın neşesi ve ayrılmaz bir parçası olmuştu. Uzun süren savaş döneminde ortaya çıkan ırkçı ve faşist rejimlerin uyguladığı zulümlerin yanında meydana gelen bu olay herkesin umuduna umut, inancına inanç katıyordu. Ayla hiç tanımadığı ve kendisini karşılıksız seven o askeri babası yerine koymuştu. Hikâyenin devamında ayrılıklar, uzun süren bekleyişler, yürek parçalayan bir hasret bekliyor izleyicileri. Ve tabii ki yüreklere su serpen mutlu son.

Filmin kadrosu Süleyman Dilbirliği’ni canlandıran İsmail Hacıoğlu(1950) ve Çetin Tekindor(2010), Ayla’yı canlandıran Kim Seol(1950) ve Kyung-Jin Lee(2010), Ali’yi canlandıran Ali Atay, Nuran’ı canlandıran Damla Sönmez gibi başarılı oyunculardan oluşuyor. Bunun yanında Murat Yıldırım(Üsteğmen Mesut), Büşra Develi(Nimet(1950)), Meral Çetinkaya(Nimet(2010)), Claudia Memory Monroe(Marilyn Monroe) gibi ünlü oyuncular da filmin kadrosunda yer alıyor. Senaristi Yiğit Güralp olan filmin etkileyici müziklerini besteleyen bestecisi ise Fahir Atakoğlu’dur. Filmin yapımcılığını üstlenen Mustafa Uslu ve yönetmenliğini yapan Can Ulkay ile film en güzel haliyle önümüze sunulmuş bulunmakta. 65 yıllık hikâyenin konu edildiği film, vizyona girdiğinden bu yana güzel ve başarılı işlere imza attı. Ayla Türkiye sinema sektörü temsilcilerinin oylarıyla Oscar’da “yabancı dilde en iyi film” dalında Türkiye’yi temsil etmek üzere seçildi.

Bir sırdı bu Astsubay Süleyman Dilbirliği’nin ve Ayla’nın. “Ayla” filmi ile tüm dünyaya duyuruldu bu sır ve bu sevginin, umudun, kardeşliğin, vicdanın, merhametin gücünün neleri değiştirdiğini, insanlığın içinde hala bir ışık huzmesinin bulunduğunu gösterdi bize. Süleyman bir çocuğa baba oldu, tutunacak dal oldu ve onu ölene dek bırakmadı. Çünkü dediği gibi “Babalar evlatları için mücadele eder, onlara verdikleri söz için yaşarlar.”dı.

Editör: TE Bilisim