Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, İbn Haldun Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi ve Sağlık Bilimleri Üniversitesi işbirliğiyle online düzenlenen üniversite tercih etkinliği TercihFest’in açılış konuşmasını yaptı.

Fahrettin Altun: Ayasofya Camii’nin ibadete açılması 15 Temmuz dirilişimizin devamıdır

Gündem

Habere Git

“BATICI PARADİGMA CİDDİ BİR MEYDAN OKUMAYLA KARŞI KARŞIYA”

Yükseköğretim Kurumları Sınavı’nda başarı gösteren gençleri tebrik eden Altun, online düzenlenen TercihFest’in yol gösterici olması temennisinde bulundu.

Bugünün dünyasının 20 yıl öncesinden çok farklı olduğunu belirten Altun, dünyanın geçirdiği değişim ve dönüşümün, toplumsal dünyaya olduğu gibi sosyal bilimlerin uygulama alanları ve teorilerine de yansıdığını ifade etti.

1990’lardaki “tarihin sonu”, “liberal küreselleşme”, ” globalleşme” gibi paradigmaların yerine, artık “ticaret” ve “kültür savaşları” hatta “sıcak savaş”tan konuşulduğuna değinen Altun, “19. yüzyılda zirveye çıktığı haliyle kendisi dışındaki toplumların sömürülmesi, fiili olarak işgali anlayışından beslenen Batıcı paradigma, çok ciddi bir meydan okumayla karşı karşıya bugün.” diye konuştu.

Fahrettin Altun’dan Lübnan’a destek mesajı: Yaralarının sarılmasına yardımcı oluyoruz!

Gündem

Habere Git

DÜNYA SAHNESİ BATILI ÖZNELERE AİT BİR SAHNE DEĞİL!

Batı felsefesi ve Batılı sosyal bilimlerin, Batı’yı üstün ve egemen özne olarak konumlandırdığı teorilerin önemli oranda hakimiyetlerini yitirdiğinin altını çizen Altun, şöyle devam etti:

“Değerli madenlerden tutun da nitelikli insan kaynağına kadar Batı’nın, Batı dışı toplumları sömürdüğü o 200 yıllık düzenin bugün artık değişmeye başladığını görüyoruz ve bu artık gündelik hayatımıza da farklı şekillerde yansıyor. 1990’lı yıllarda Soğuk Savaş bittiğinde, artık dünyada savaşların son bulduğu, iktidar mücadelesinin söz konusu olmayacağı, onun yerine görünmeyen bir kültürel hegemonya olarak küreselleşmenin hakim olacağı görüşü dile getiriliyordu. Burada ‘liberal küreselleşme’ dediğimiz paradigma, aslında bize ABD önderliğindeki Batı egemenliğini evrensel, tartışılmaz, ezeli ve ebedi bir durum olarak yansıtıyordu. 1990’lardan farklı olarak bu görünmeyen hegemonya 2000’lerin sonlarında görünmeye, bugün ise çok ciddi şekilde sorgulanmaya başlandı.

Artık dünya siyaset sahnesi, Batılı öznenin hegemonya arzusunu, tahakküm arzusunu gizleyebildiği ve bu arzunun Batı-dışı dünya tarafından bir kader olarak algılandığı bir sahne değil. İyi ki de değil.

Batı dünyasında da Batı dışı dünyada da herkes aslında sert bir mücadelenin yaşandığını ve bu mücadelenin arkasında hangi aktörlerin olduğunu biliyor. Dahası aktörler arasında yaşanan çekişme ve çatışma, her alanda kendini hissettiriyor.”

TÜRKİYE’NİN ÖZGÜRLEŞME VE BÜYÜME MÜCADELESİ 

Fahrettin Altun, dünyanın gerçek sorunlarına gerçek çözümler sunan, adalet ve hakkaniyet üzerine inşa edilmiş yeni kavramlara, yeni teorilere, yeni sistemlere ihtiyaç olduğunu vurguladı.

Dünyanın değiştiğini ve buna uygun şekilde bilimin de değişerek yeni dönemin bilgisini inşa etmesi gerektiğini belirten Altun, “İdeolojik söylemleri, bilimsel hakikat olarak yansıtan teorilerin ve bunların pratikteki yansımalarının ifşa edilmesi, kuşkusuz bu noktada büyük bir önem arzediyor.” dedi.

“BİZİM MÜCADELEMİZ BAĞIMLILIKTAN KURTULMAK” 

Fahrettin Altun’dan “Ayasofya” açıklaması: Bu bir zaferdir!

Gündem

Habere Git

İnsanlığın her alanda hakikatin hakim olması adına mücadele etmesi gereken bir dönemin yaşandığını anlatan şöyle konuştu:

“Esasında bütün tarih boyunca hakikat mücadelesi her daim varola gelmiş bir mücadeledir. Bunun için verilecek mücadelenin merkezinde sahici bilgi için verilecek mücadele vardır. Üniversitelerimiz bu anlamda son derece kritik bilgi, sahici bilgi üretme, sahici bilim üretme merkezleridir. Çerçevesini çizmeye çalıştığım yeni ve belki de bir o kadar da kaotik dünya siyaset ortamında ülkemiz kendisini bir aktör olarak, kurucu bir özne olarak konumlandırma arayışı içindedir.

Türkiye, son 20 yılda bölgesel ve küresel gelişmelere, meydan okumalara, iniş çıkışlara ve çalkantılara rağmen, bütün bu zor süreçlere rağmen kendi adına ve hesabına hareket etme imkanını yakalamıştır.

Bu bağlamda ulusal, bölgesel ve küresel alanda ortaya çıkan fırsatları değerlendirmiş ve gün sonunda bölgesel bir güç halini almıştır. Dahası, ülkemiz bir bölgesel güç olmakla da kalmamış, küresel bir aktör olmak için ciddi bir mücadele süreci içerisine girmiştir. Bu mücadele süreci gerçek anlamda bir özgürleşme ve büyüme mücadelesi olarak kendisini göstermiştir. Dış politika, ekonomi ve güvenlik alanlarında verilen özgürleşme ve özerkleşme mücadelesi, Türkiye’yi önce bir bölgesel güce, ardından bir küresel aktöre dönüştürmüştür. Bu bağlamda bizim mücadelemiz, ülkemizi ve bölgemizi iki yüz yıl boyunca etkisi altına almış Batılılaşma politikalarının ürettiği ağır maliyetlerden ve ne yazık ki Batıcı elitlerin yıllar yılı önümüze kader diye koyduğu bağımlılık tuzağından kurtulmaktır.”

Editör: TE Bilisim