Ebru Okanlar/Röportaj-İstanbul-ÖZEL HABER

Yükseköğretimin ve MEB’in örgün eğitiminde esas olan sınıf/kampüs içi yüz yüze eğitimdir. Ancak hâlihazırda yaşadığımız küresel salgın gibi olağan üstü hallerde eğitim ve öğretimin, program kazanımlarının öğrencilerin üzerinde gerçekleşmesi şartıyla farklı eğitim ve öğretim yöntemleri de kullanılabilmektedir açıklamasını yapan Öğretim Görevlisi Serpil Aydın Diriliş Postası’na anlattı.

İstanbul Medipol Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdür Yardımcısı Öğretim Görevlisi Serpil Aydın.

Türkiye’deki şu anda yaşanan uzaktan eğitim sürecini nasıl değerlendirirsiniz?

Yeni Koronavirüs (Kovid-19) salgını, bütün dünyada diğer alanları olduğu gibi eğitim/öğretimi de etkilemeye devam etmekte ve eğitim kurumları bu yönde ki çalışmalarını sürdürmekte. Bu süreçte uzaktan eğitim ile ilgili hem yükseköğretimde hem de milli eğitimde bazı mevzuat değişiklikleri yapıldı. Yapılan bu değişiklikler, eğitim kurumlarının uzaktan öğretim standartlarını geliştirmek ve dönüştürmek adınaydı. Yüksek Öğretim Kurumu’nun (YÖK) bu bağlamda yaptığı araştırmada birçok Avrupa ülkesine göre eğitim kurumlarımızın alt yapı ve öğrenme yönetim sistemleri bağlamında geliştirilmeye açık bir yapıda olduğu sonucuna varıldı.

Bu sürecin özellikle yükseköğretim açısından en önemli kazanımının, üniversitelerimiz ve kurumlarımız arasında gelişen dayanışma ve işbirliğidir. Bu süreçte Türkiye’ de yapılan uzaktan öğretimin teknik süreçler bağlamında güçlü ancak formal açıdan geliştirilmesi gereken yönlerinin olduğunu söyleyebiliriz. Yine bu süreçte Öğretmen ve öğretim elemanlarının uzaktan öğretim yöntem ve teknikleri desteğini kullanarak interaktif bir uzaktan öğretim yapılabileceği konusunda bilinçlenmiş olmaları, uzaktan öğretimin öğrenme ve öğretmede ki önemi farklı bir boyuta taşındı.

Pandemiden dolayı zor günler geçiren ülkeler bu işi nasıl yapıyor?

Bu noktada ülkeler, farklı teknolojilerin desteklediği uzaktan eğitim modellerini uyguladı. Arjantin, Çin, Kıbrıs, Mısır, İtalya, Japonya, Meksika, Portekiz, Kore Cumhuriyeti, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve ABD gibi çoğu ülke, öğrenmeye devam etmek için çevrimiçi platformlar sağlayan interneti kullanıyor. Yine tüm ülkelerde, öğretmenler ve okul yöneticileri, öğrenciler ve ebeveynlerle iletişimi desteklemek ve canlı ders vermek ya da devasa açık çevrimiçi kurs (MOOC) benzeri uygulamalar ile ders kayıtları yaparak bunları kullanmaya yönlendiriyor. Dijital içeri üretmek bu uygulamaların başında gelmektedir. Ayrıca TV ve diğer medya öğretmenler ve öğrenciler arasındaki iletişimi sürdürmek için mevcut uygulamalar arasındadır. Genel olarak pandemi sürecinde neredeyse bütün Ülkeler, yeterli olabilecek sistemler dâhilinde uzaktan öğretimi hayata geçirdi. Bu süreçte ülkeleri birbirinden ayırt eden en önemli konulardan biri mevcut alt yapı sistemlerinin bu sürece ne kadar uygun olup olmadığı konusuydu. Ve diyebiliriz ki birçok ülkeden uzaktan öğretime en kısa sürede adapte olan ülkeler arasında Türkiye ön sıralarda. Yine burada ayırıcı nokta ülkelerin, uzaktan öğretimde fark ettikleri zayıf noktaları zayıf noktalarını ne kadar sürede güçlendirebildikleri konusudur. Uzaktan öğretime hızlı adapte olmuş Ülkeler arasında yer alan Türkiye bu süreci en az hasar ile başlatmayı başarmıştır.

HİBRİT ÖĞRENME EĞİTİM MODELİ

Sanal sınıflar için geleceğin sınıfları diyebilir miyiz? Sanal sınıfların uzaktan eğitimdeki geleceği hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?

Yükseköğretimin ve MEB’in örgün eğitiminde esas olan sınıf/kampüs içi yüz yüze eğitimdir. Ancak hâlihazırda yaşadığımız küresel salgın gibi olağan üstü hallerde eğitim ve öğretimin, program kazanımlarının öğrencilerin üzerinde gerçekleşmesi şartıyla farklı eğitim ve öğretim yöntemleri de kullanılabilmektedir.

Ancak bu durum demek değildir ki Sanal sınıflar geleceğin sınıfları olabilme kabiliyetini gösterecek. Bir öğretimin tamamen uzaktan gerçekleşmesi belli ölçütler ve sınırlılıklar dahilinde olmak koşulu ile sağlanır. Ancak dünya, şu an ‘Harmanlanmış’

(Hibrit) öğrenme sistemini eğitim programlarına entegre etme düşüncesinde.

Pandemi süreci sonrasında da Türkiye dahil olmak üzere, birçok yüksek öğretim kurumu Harmanlanmış (Hibrit) Öğrenme, eğitim modeli ile geleceğin sanal sınıflarından ziyade, geleceğin eğitim modelini programlarına dahil edeceği görülmektedir. Harmanlanmış öğrenme özellikli sınıflar ile örgün derse katılan öğrencilerin yanı sıra sınıfta bulunan teknik ekipmanlar ve sanal sınıf sistemleri sayesinde dünyanın herhangi bir yerinden öğrencilerin derse katılması söz konusu. Bu nedenle harmanlanmış öğrenme için geleceğin en uygulanabilir öğretim modeli olarak söylenebilir.

Uzaktan eğitimi nasıl fırsata dönüştürebiliriz?

Biz eğitimciler olarak ilk önce uzaktan öğretimi derslerimiz ile pedagojik olarak nasıl bir araya getirmemiz gerektiğini, karşılaştığımız farklı sistemler ve uygulamaları gözlemleyerek interaktif bir öğrenme nasıl sağlayabileceğimizi tartışma ve uygulama noktasına geldik. Şu süreçte bunu fırsata dönüştürmenin en iyi yolu bilinçli ve uzakta olsa öğrenci ile bağ kurabilen bir öğretim yöntemi tasarımlamamız gerektiğidir. Bu durumu fırsata dönüştürerek, Öğrencilerinde, araştırma, tartışma, yorumlama vb. Becerilerinin geliştirilmesi için teknoloji destekli eğitim/öğretim uygulamalarından mutlaka yararlanmalarını sağlamak gerekmektedir. Zira uzaktan öğretimde en önemli koşul “Aktif Öğrenme” sağlanabilmesidir. Aktif öğrenme ile birlikte, öğrencilerin sanal eğitim ortamlarına dahil edilmesi, eğitimcinin de tek taraflı bilgi paylaşımı yapmasından ziyade interaktif bir öğrenme sağlamasına yardımcı olacaktır. Ve bu bağlamda kullanılan teknolojik uygulamalar ile öğretme yöntemlerine yeni bir boyut kazandıran, öğretim elemanı güncel ve yeni nesil öğrenme araçları ile eğitim/öğretim sürecinde farklı kuşak öğrenciler ile bağ kurarak onların dilinden anlamaya yönelik ciddi adımlar atacaktır.

UZAKTAN ÖĞRETİMDE KARŞILAŞILAN SORUNLARI

Sanal sınıflarda karşılaştığınız başlıca sorunlar nelerdir?

Uzaktan öğretim ile birlikte, kullanılan çeşitli teknolojiler ve uygulamalar her ne kadar iletişimi farklı bir boyuta taşısa da birtakım sorunları da beraberinde getirmektedir.

Bu sorunların başında ise bağlantı problemleri, sanal sınıf adaptasyon ve kullanım sorunları, sanal ortam da hata yapma korkusu ile derse katılamama, eğitimcinin teknolojik uygulamaları verimli kullanamaması sebebi ile derslerin sıkıcı geçtiği yönünde öğrenci dönüşleri en sık karşılaştığımız problemler arasında.

Sanal sınıf ortamında eğitmenlerin karşılaştıkları sorunların üstesinden gelebilmeleri için önerileriniz nelerdir?

Yukarıda belirttiğimiz problemlerin neredeyse tamamı pedagojik açıdan çözülmesi gerek problemlerdir. Bu noktada eğitimcilere teknoloji kullanımı konusunda eğitim alabilecekleri fırsatları değerlendirmeleri, eğitim ve öğretimi daha çekici, dinlenebilir kılmak için sanal ortamdaki derslerini sunum (ppt) dışında oyunlaştırma, dijital kavram haritaları, dijital pano etkinlikleri ve dijital beyin fırtınası yapabilecekleri uygulamalar ile derslerini daha kalıcı ve öğrencinin de aktif olduğu interaktif bir öğrenme ortamı oluşturmaları.

DOĞRU TEKNİK BAŞARI GETİRİR

Sanal sınıflarla eş zamanlı olarak kullanılabilecek uzaktan eğitimdeki teknolojilerden bahsedebilir misiniz? Şu süreçte hangi uygulamalar daha verimli kullanılabildi?

Sanal sınıflarda kullanılabilecek uygulamalardan ziyade ilk olarak eğitimcinin hangi teknik ya da yöntem ile ders anlatacağı göz önünde bulundurulmalıdır. Öyle ki eğitimci eğer kullanacağı tekniği ya da ders tasarımını doğru yapamazsa kullanılan teknolojide öğrenciler açısından bir fayda sağlamayacaktır. Dünya genelinde yapılan araştırmalarda, teknoloji ve diğer birçok etken sebebi ile öğrenciler daha fazla uyarıcıya maruz kalmakta ve bu durumda, öğrencilerde konsantre olamama, dikkat eksikliği ya da oyun bağımlılığı gibi akademik bilişsel düzeylerini olumsuz etkileyecek bir takım bulgular tespit edilmiştir.

Ve yine yapılan araştırmalar akademik bilişsel düzeyi düşük öğrencilerin öğrenme stillerinin farklılaştığı ve doğru yöntem ve teknik ile yaklaşıldığı takdir de kalıcı ve uzun süreli öğrenmenin sağlandığı vurgulanmaktadır. Örneğin, günde üç saat sosyal paylaşım sitelerinde vakit geçiren bir öğrenciye öğretim sağlayabilmemiz için maruz kaldığı uyarıcıları farklılaştırarak belli sürelerde vermeliyiz. Peki bunu nasıl ve hangi şekilde yapabiliriz?

E-ÖĞRENME SÜRECİ

Örneğin yeni bir konu öğretecekseniz ve sunum yoluyla bir anlatım yapmayı tercih ediyorsanız mutlaka minik animasyonlar( https://www.powtoon.com/) ile izlence yapılmalı. Hatta bu örnek animasyon çalışmalarının benzeri öğrenciden istenerek anladığını aktarma ve tekrar etme düzeylerini ölçmeli. Ya da işbirliği yöntemi ile bir çalışma yapılacaksa ortak çalışma yapılabilecek dijital pano ve etkinlik uygulamaları kullanılmalı (https://miro.com/https://padlet.com/). Eğer kavram öğretimi çalışmaları yapıyorsak mutlaka dijital kavram haritalarından yararlanmalıyız (https://coggle.it/https://www.mindmeister.com/). En önemlisi fazla uyarıcıya maruz kalmış bir kuşağa, akademik bilgiyi mutlaka hap bilgiye dönüştürerek öğretim sürecini desteklemeliyiz. Bunun için infografikleri sıklıkla kullanabiliriz (https://www.easel.ly/).

Eğitimcilerin derslerini bu ve benzeri uygulamaları kullanarak, Öğrencilerini e-öğrenme sürecine dahil etmesi, çoklu zeka kuramındaki “ne kadar çok duyu organı öğrenme sürecine dahil edilirse, öğrenme o kadar uzun süreli ve kalıcı olur” bilgisini de fazlasıyla destekleyerek, kalıcı ve uzun süreli ve pedogojik olarak kuşak farklılıklarının göz önünde bulundurulduğu, öğrencilerin anlaşıldığını onlara hissettirebildiğimiz bir öğrenme gerçekleşir.

Editör: TE Bilisim