Sümeyye Aksu / Özel Haber / İstanbul

Hacettepe Üniversitesi Kanser Enstitüsü Prevanttif Onkoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Saadettin Kılıçkap, akciğer kanserinin en ağır kanser türlerinden biri olduğunu söyledi. Türkiye’de tütün kullanımının yaygın olması nedeniyle akciğer kanserinin erkeklerde 1’inci sırada, kadınlarda ise 5’inci sırada yer aldığını dile getiren Prof. Dr. Kılıçkap, kadın hastaların da giderek arttığını kaydetti. Pandemi döneminde akciğer kanseri hastalarının hastanelere gelmelerinin, riskler nedeniyle bir süre azaldığını söyleyen Prof. Dr. Kılıçkap, iyileştirme etkinliğinin en üst düzeye çıkabilmesi için tedavilere devam edilmesi gerektiğinin önemine dikkat çekti. Prof. Dr. Kılıçkap, akciğer kanseri hastalığının sürecini ve pandemi döneminde hastaların nelere dikkat etmesi gerektiğini Diriliş Postası gazetesine anlattı.

Prof. Dr. Saadettin Kılıçkap

“Pasif içicilik Akciğer kanseri riskini artırmakta”

Akciğer kanserinin en sık nedenlerinden birinin sigara olduğunu ifade eden Prof. Dr. Kılıçkap, pasif içicilerin de tiryakilerde kansere neden olan aynı zararlı maddelere maruz kaldığını söyledi. Tüm akciğer kanserlerinin %85-90’ı sigaraya bağlı kanserler olduğunu belirten Prof. Dr. Kılıçkap, “Bununla birlikte başkalarının içtiği sigara dumanına maruz kalmak da akciğer kanseri riskini yükseltmektedir. Pasif içicilik olarak adlandırılan bu durum riski 2 kata kadar arttırmaktadır. Bunun dışında asbest, hava kirliliği, radyasyon, radon gazı, ağır metaller, geçirilmiş skar bırakmış enfeksiyonlar akciğer kanserinin nedenleri arasında sayılabilir” ifadelerini kullandı.

Akciğer kanserinden korunmanın en önemli yolunun hiç sigara içmemek olduğunun altını çizen kılıçkap, “Sigara içen kişilerde sigaranın bırakılması sonrasında risk giderek azalmakla birlikte devam eder. O nedenle sigaranın bırakılması da en azından sigara içmemek kadar önemlidir.

Bununla birlikte stresten uzak durmak, yeterli, dengeli ve sağlıklı beslenme, fiziksel aktivite genel olarak kanser riskini azaltmaktadır” değerlendirmesinde bulundu.

Akciğer Kanserinde Belirtilere Dikkat

Akciğer kanserinin belirtilerinin kanserinin çapına, bulunduğu bölgeye ve uzak organlara yayılma durumuna göre değiştiğini kaydeden Prof. Dr. Kılıçkap, “En sık görülen belirtiler nefes darlığı, geçmeyen öksürük, ağızdan taze kan gelmesi (hemoptizi), istemsiz kilo kaybı ve göğüs veya sırt ağrısı olarak sıralanabilir. Santral yerleşimli yani soluk borusu komşuluğundaki tümörler daha küçük boyutta iken bulgu verebilir, ancak periferik yerleşimli tümörler çok büyük bir hacme ulaşana kadar bulgu vermeyebilir. Bazı akciğer kanserleri metastaz yaptıkları bölge ile ilgili belirti verebilirler. Örneğin kemik metastazı olan hastalarda kemik ağrıları, beyin metasazı olan olgularda nöbet veya diğer nörolojik belirtiler ile hasta tanı alabilir. Bazı akciğer kanseri türlerinde ise tümör hücreleri tarafından salınan bazı peptit ve hormonlar sayesinde paraneoplastik sendrom görülebilir” diye konuştu.

Enfekte Olma Korkusu Süreci Olumsuz Etkiledi

Prof. Dr. Kılıçkap, koronavirüs enfeksiyonun akciğer kanseri üzerindeki etkilerinin farklı şekillerde yorumlanabileceğini söyledi. Bazı hastaların enfekte olma korkusuyla, öksürük, nefes darlığı, ağrı, kilo kaybı gibi şikâyetleri olmasına rağmen maalesef belirtiler ileri boyutlara varıncaya kadar beklediklerini belirten Prof. Dr. Kılıçkap,“Bu hastalarda maalesef akciğer kanseri tanısı gecikti ve maalesef hastalar bu süreçten olumsuz bir şekilde etkilendiler. Ancak belirli bir grup hastada ise süreç tam tersi bir şekilde işledi. Bazı hastalar normalde hiç hastaneye başvuru yapmayacak iken korona enfeksiyonu veya şüphesi ile çekilen tomografilerinde akciğerde kitle tespit edilmesi nedeniyle ileri tetkik yapılarak değerlendirildi. Ve ilginç bir şekilde biz korona enfeksiyonu nedeniyle yapılan tomografiler sayesinde çok daha küçük kitle ile erken dönemde akciğer kanseri tanısı koyduğumuz hastalar oldu. Bu hastalar ise korona virüsü sayesinde daha erken dönemde tanı aldıkları için cerrahi veya diğer lokal tedavilerin uygulanması ile daha uzun süreli yaşam ve belki de kür elde etmiş oldular” değerlendirmesinde bulundu.

Kanser varlığının Koronavirüs enfeksiyonu riskini artırmadığını ifade eden Prof. Dr. Kılıçkap,”Kanser hastalarında korona virüs riskinden ziyade bulaş sonrasında korona virüsünden olumsuz etkilenimleri olabilir. Bazı kanser hastaları kemoterapi sonrası kan değerlerinde düşme nedeniyle enfeksiyon riski artabilir ve daha kolay enfeksiyon ve daha uzun süreli bir enfeksiyon geçirebilirler. Bununla birlikte akciğer cerrahisi yapılmış, akciğerde radyoterapi, plevral effüzyon gibi tedavi veya hastalık ilişkili durum gelişenlerde korona virüs enfeksiyonu daha şiddetli ve ağır seyredebilir” diye konuştu.

Standart tedaviler mutlaka tamamlanmalı

Prof. Dr. Kılıçkap, kanserli hastaların pandemi dönemimde çok büyük bir kaos içerisinde hareket ettiklerine şahit olduklarını ve bazı hastaların Koronavirüs ile enfekte olma korkusuyla tedavilerini ve kontrollerini aksattıklarını dikkati çekti. Kılıçkap, “Biz bu süreçte tedavisi aktif olarak devam eden hastalarda maksimum korunma prensipleri içerisinde tedavilerine devam etmelerini önerdik. Bazı hastalarda oral tedavilerle hastaneye başvuru sıklığı azaltıldı. Ancak özellikle riskli olarak tanımladığımız tanı sonrası ilk 2-3 yıl içerisinde olan hastalar kontrollerini aksattıkları zaman daha büyük bir risk ve tehlike ile baş başa kadılar. Hastalar bu süreçte hekimlerinin önerisine göre hareket etmelidirler. Mümkün olduğunca standart tedaviler tamamlanmalı ve tedavi sürecinde hasta, hasta yakını ve hastane yönetimi maksimum korunma prensipleri çerçevesinde hareket etmeliler. Yüksek riskli hastalar kontrollerine hekimin önerdiği aralıklarla devam etmelidir. Düşük riskli ve yıllık takibi yapılan hastalarda ise gerektiğinde kontroller arası biraz daha açılarak korona enfeksiyonu açısından riskin düşük olduğu dönemlerde kontrolleri yapılmalıdır”

En önemli koruma yolu maksimum izolasyon

Koronavirüs salgınından korunmanın en önemli yolunun maksimum izolasyon olduğunu söyleyen Prof. Dr. Kılıçkap, evde kalmak suretiyle ev izolasyonu, iş veya başka bir nedenle ev dışına çıkmak zaruri ise temas izolasyonunun önemine dikkati çekti. Sosyal mesafeye riayet edilmesi ve uygun şekilde maske kullanımı bulaş riskini azaltacağını belirten Prof. Dr. Kılıçkap, kalabalık ortamlardan kaçınmak ve buralarda uzun süreli kalmamak, asansör gibi ortak kullanım alanlarında

sosyal mesafe ve dezenfeksiyon bulaş riskini azaltmanın diğer yollarıdır. Kapalı ortamlarda bulunan bireylerin ise bulundukları ortamları periyodik olarak havalandırmaları oldukça önemlidir. Kanserli hastalar ise tüm bu genel korunma prensipleri dışında sadece gerektiğinde hastaneye başvurmaları, zaruri durumlar dışında izolasyon kurallarını terk etmemeleri yararlı olabilir” diye konuştu.

Riskli Gruba Aşı Tavsiyesi

Kanser hastası olmaları nedeniyle risk grubunda yer alan hastaların “14 Kural Prensibi” içerisinde hareket etmelerinin büyük oranda kendilerini daha güvende hissetmelerini sağlayacağını vurgulayan Prof. Dr. Kılıçkap, “Grip aşısı ve zatürre aşısı (eğer risk grubunda ve hekim tarafından önerilmekte ise) korona virüsünden koruyucu olmamakla birlikte gribal enfeksiyon veya zatürrenin olası zararları korona virüsünün akciğer tutulumunun verebileceği zararların en aza indirgenmesi açısından önem arz etmektedir. Bu nedenle riskli grubun mutlaka grip ve zatürre aşılarını yaptırmaları gerekmektedir” dedi.

Editör: TE Bilisim