Evliya Çelebi seyahatnamesinde şöyle bir hadise nakledilir: Kanuni Sultan Süleyman Han devrinde, 1552 senesinde Macaristan’daki Eğri kalesi üzerine bir sefer düzenlendi. Bu sefere katılacak olan Anadolu ve Rumeli Sipahilerine haber salındı. Bunlardan biri de Kasımpaşa’daki Sipahi birliklerinden birinin kumandanı olan Hüseyin Ağa idi. Yeni bir gazaya katılacağı için sevinçliydi, fakat geride bırakacağı hanımı hamile ve üstelik hasta idi. Kendisi yok iken ona kim bakacak ve çocuğuna kim sahip çıkacaktı. Sonunda ellerini semaya açtı ve:“Yâ İlâhî!.. Doğacak olan çocuğumu sana emanet ediyorum…” diye yalvardı.

Şimdi içi rahattı. Hanımıyla helalleşti ve hemen kıtasına gitti. Nihayet sefer tamamlanmış, Gazi aylar sonra tekrar İstanbul’a dönmüştü. Hemen Kasımpaşa’daki evine gitti. Bu günlerde çocuğu dünyaya gelmiş olmalıydı. Kapıyı çaldı, fakat açan olmadı. Komşuları onu görünce yanına geldiler ve hanımının birkaç gün önce vefat ettiğini bildirdiler. Hüseyin Ağa, gözyaşlarına hakim olamadı ve “Allah taksiratını affetsin” kelimeleri ağzından döküldü. Sonra birden aklına geldi: “Ben giderken o hamileydi. Çocuğunu dünyaya getirdi mi? ” Hayır, o vaziyette iken defnedildi ”“Ben onun karnındaki çocuğu Cenab-ı Hakk’a emanet etmiştim. Tez mezarını bana gösterin sırada duyanlar gelmiş, kalabalığın sayısı artmıştı. Birlikte Kasımpaşa Tersanesinin arkasındaki mezarlığa yürüdüler ve merhumenin kabrine vardılar. Gazi derhal eğilerek kulağını mezara dayadı. Ne duymayı umuyordu acaba? İşte inanılmaz hadise, mezardan boğuk bir ağlama sesi geliyordu. Hemen toprağı kazdılar ve birkaç dakika içinde merhumenin na’şına ulaştılar. Herkesin gözü hayretten fal taşı gibi açılmıştı; bir bebek, annesinin memesine uzanmayı başarmış, onu emerek bu da ki kaya kadar yaşamıştı. Gazi, ciğerparesini bağrına basmış, gözlerinden sicim gibi yaşlar boşanıyordu. O anda gaipten bir ses duydu; “Sen bize yalnızca çocuğu emanet ettin, eğer annesini de emanet etseydin, onu da sağ salim bulurdun” ……………….. Aradan seneler geçti. Çocuk, mahallelinin ihtimamlarıyla büyüdü, okudu ve devrinin ulemasından oldu. Anasının vefatından sonra dünyaya geldiği için ona Osmanlı tarihinde “Meyyite Zade” yani ölü kadının oğlu denildi. Nihayet 1612 senesinde 60 yaşlarında iken vefat eden Meyyite Zade, Kasımpaşa’da annesini yanına defnedildi. Mezarı halkın en çok ziyaret ettiği kabirlerden idi.

Editör: TE Bilisim