Mücahit Dere / Analiz Haber 

Müslümanlar’ın ilk kıblesi ve yeryüzünün en değerlileri arasında bulunan Mescid-i Aksa, Milattan Önce Hz. Davud tarafından inşasına başlanmış vasiyeti üzerine oğlu Hz.Süleyman tarafından tamamlanmıştır. Yapımında büyük emeği olan Hz. Süleyman tamamen bitirilmiş halini göremeden vefat etmiştir. Beyt-iMakdis olarak da adlandırılan bu ibadethane, Mescid-i Aksa (uzak mescit) adı Mekke’ye en uzak noktada bulunduğu için verilir.

Bir diğer adı Harem-i Şerif

Harem-i Şerif olarak da anılan Mescid-i Aksa, bina haline getirildiği günden bu yana sürekli saldırılara ve yıkımlara maruz kaldığından ilk yapıldığı günkü orijinalliğini koruyamamıştır. Ancak hali hazırda ilk yapısı örnek alınarak restorasyon işlemleri yapılmış ve ibadete açılmış durumda.

Beyt-i Makdis’in anahtarının Hz. Ömer’e teslimi

MS. 123 yılından itibaren Bizans’ın ve haliyle Hristiyanlar’ın yönetiminde olan Beyt-i Makdis (Kutsal yer), Hz. Ömer (ra) halifeliği döneminde Müslümanlar’ın kontrolüne geçmişti. İslam ordusunun başkumandanı Ebu Ubeyde İbnu’l-Cerrah’ın komutasındaki ordu ile başarılı bir cihadın ardından 638 yılında fethedilmiştir.

Ebu Ubeyde’den af dileyen Hıristiyan halkın Patrik’i, şehrin anahtarını bizzat büyük halife Hz. Ömer’e (ra) teslim etmiş ve burada bir anlaşma imzalanmıştır.

Bu tarihten sonra İslam sancağı altındaki Kudüs’te hilafetin her inançtan insana sağladığı özgürlük ve huzur ortamı hâkim olmuştur.

O dönem herkes inancını özgürce ve huzur içinde yaşarken, bugün İsrail’in işgali altıda olan Mescid-i Aksa’da Müslümanlar’a, yıllardır zulüm ve şiddet uygulanıyor. (*1)

Mescid-i Aksa’nın önemi

Mescid-i Aksa, başta da söylediğimiz gibi her şeyden önce Müslümanlar’ın ilk kıblesidir ve Harem mescitlerinin de üçüncüsüdür. Harem mescitlerimizden diğer ikisi ise Mescid-i Nebevi ve Mescid-i Haram’dır.

Peygamber Efendimiz Aleyhisselam Miraç hadisesine şahitlik etmiş bir mekândır Mescid-i Aksa. Müslümanlar için İsrâ (yolculuk) ve Miraç (yükselmek) mucizelerinin bu topraklarda gerçekleşmesi yönüyle kutsal bir anlam taşır. Peygamber Efendimiz Aleyhisselam hadis-i şeriflerinde “Yolculuk ancak şu üç mescitten birisine yapılır: Mescid-i Nebeviye, Mescid-i Haram’a ve Mescid-i Aksa’ya” buyurmuştur.

Bu sebeple Müslümanlar için kutsal ve değerli olan bu mekân dünyanın dört bir yanından Müslüman ziyaretçilerini ağırlıyor.

Mescid-i Aksa’nın statüsü

Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı’nın ardından Filistin’den çekilmek zorunda kaldı. Bunu fırsat bilen İngiltere burada bir askeri üs kurdu. Gelişmeler birbirini takip ederken Milletler Cemiyeti kararıyla Filistin 1922 yılında adeta vesayet yönetimine alınmış oldu. İngiliz Hükümeti tarafından 1917 tarihinde ‘Balfour Bildirgesi’ yayımlandı. Bahsi geçen bildirgede Siyonist Yahudi azınlıklar için resmen bir vatan inşa edilmesi öngörüldü. İngiltere tarafından iki toplumlu bir yapı kurgulandı ve Siyonist İsrail’in devletleştirilmesine yönelik uygulamaların hâkim olduğu bu dönem 1947’ye kadar sürdü.

Filistinliler ve Yahudiler arasında ki çatışmayı fırsat bilen İngiltere 1945 yılında Birleşmiş Millet’lerin kurulmasıyla vesayetin kaldırılması ve toprakların iki taraf arasında bölünmesi için BM’ye başvurdu. 25 Kasım 1947 tarihinde BM Genel Kurulu’nda kabul edilen 181 Sayılı “Taksim Planı” ile Kudüs, silahtan arındırıldı ve BM Vesayet Konseyi himayesinde müstakil bir yapıya büründü. Karara göre, bu statü 10 yıl süreyle devam edecek. Bu karar aynı zamanda Siyonist İsrail’in işgal yöntemi ve batılı güçlerin illegal desteği ile devletleşmeye giden ilk adımdı. Filistinli Müslümanlar ise duruma tepki olarak kararın Siyonistlerin lehine ayrıcalık olarak alındığını ve Yahudi azınlığa özel haklar tanındığını dile getirerek kabul etmedi.

14 Mayıs 1948 tarihinde İngiltere’nin bölgedeki vesayet hakkından vazgeçmesi üzerine İsrail Devleti resmen kuruldu ve çok sayıda ülke tarafından kabul gördü. Batılı güçlerin desteğini arkasına alan işgalci İsrail, Kudüs üzerindeki gayri meşru hükmünü genişleterek Nisan 1949’da Filistin’in %78’ini işgal altına aldı.

Siyonistler 1947’de Filistin’i parçalamaya başladılar

Bir İngiliz oyunuyla ortaya çıkan Siyonist İsrail, BM ve batılı güçlerin desteğiyle 1948’de devlet statüsüne geçtikten sonra Filistin topraklarını işgaline devam etti. BM’nin tarafgir arabuluculuğunda devreye giren ‘Taksim Planı’yla Yahudi azınlığın yerleştirildiği bölgelerdeki işgal meşru gösterildi. En verimli toprakların Yahudi azınlıklara verildiği tek taraflı anlaşmada İsrail yönetimine %55’lik toprak tahsis edilirken, Filistinli halka ise sadece %45’lik tarıma elverişsiz bir toprak parçası bırakıldı.

Batılı güçlerin adeta bir koridor işlevi gördüğü süreçte işgallerine devam eden İsrail 1948 yılında Müslümanlara ait toprakların %15’ni daha işgal etti. Bu durum sonucunda bir milyon Müslüman yüz yıllar öncesinden atalarından miras olduğu yerinden ve yurdundan edildi. Buradaki Müslümanlar’ın çoğu Batı Şeria ve Gazze şeridine sürüldü.

‘6 Gün Savaşı’

İşgalci İsrail’in yayılmacı işgal politikası yıllarca devam etti. 1967 yılında başlayan ‘6 Gün Savaşı’nda, Filistinliler’e bırakılan Batı Şeria ve Gazze şeridi de İsrail güçleri tarafından işgal edildi.

Bu savaşa kadar Kudüs’ün yarısını kontrol altında tutarken savaş sonrasında şehrin tamamınael koyuldu. İnsanlık dışı işkencelere maruz bırakılan birçok Müslüman eli kanlı İsrail güçleri tarafından katledildi.

Toprak işgallerine devam eden İsrail bir virüs gibi yayılmaya devam etti ve bir başka Müslüman toprağı olan Mısır’a ait Sina yarımadasını ve ardından Suriye’ye ait Golan Tepelerini ele geçirdi.

Sonraki dönemde işgalci güçler, Sina yarımadasından çekilse de Golan Tepeleri’nde hâkimiyetini sürdürmeye devam etti.

Günümüzde geriye kalan Filistin topraklarını işgal edip Mescid-i Aksa’nın kontrolünü tamamen eline geçirmeyi hedefleyen Siyonist İsrail, mazlum Filistin halkına her türlü zorbalığı sistematik olarak uyguluyor.

İsrail yönetimi, bölgede ki demografik yapıyı değiştirmek için600 bin Yahudi yerleşimcinin yarısından fazlasını Batı Şeria’da olmak üzere dört ana bölgeye yerleştirdi.Buradaki amaç işgallerini dünyaya nezdinden daha da meşru göstermek.

675 köy ve kasaba yok edildi

Emperyalistlerin ve BM’nin son derece illegal aktif çabaları yardım ve destekleriyle devletleştirilen eli kanlı Siyonist İsrail, kurulduğu günden bu yana Müslüman kıyımları yaptı.

Devamlı olarak yayılmacı bir politika güderek işgal alanın genişleten ve Filistinli halkın evlerini yıkan dükkânlarınıyağmalayanİsrail yönetimi, bölgedeki demografik yapıyı değiştirmek için uğraştı. Bunu en çokta halkı katlederek veya göçe zorlayarak toplama kamplarında yaşamaya mecbur bırakarak yaptı. Bu kapsamda 675 köy ve kasaba yok edildi. Bugün 5 milyon Filistinli hiç hak etmedikleri halde sığındıkları kamplarda yaşam mücadelesi veriyor. (*2)

Şeyh Salah: Filistin için dua etmeliyiz

Meselenin daha iyi anlaşılabilmesi için 24 Haziran 2017 tarihinde Diriliş Postası’na özel röportaj verenŞeyh Raid Salah’ınsözlerine kulak vermekte fayda var. Röportajda Siyonist İsrail’in resmen Mescid-i Aksa’yı tanımadığını dile getiren Salah, İsrail’in bu tutumunun adeta 2 milyar Müslümana meydan okuması olduğunu belirtti.

İşgalcilerle en doğru ve etkili mücadele yönteminin ‘Dua’ olduğunu vurgulayan Raid Salah, Filistin halkının özgürlüğü ve Mescid-i Aksa’nın özgürlüğü için mutlaka dua silahımızı kullanmamız gerektiğinin altını çizdi.

Türkiye ve İslam âleminin tutumu

Müslüman âlemine desteğiyle gündemden düşmeyen ve dik duruşyla her zaman mazlumların yanında olan Türkiye, İsrail’in ihlallerine ilişkin Siyonist yönetimi defalarca ikaz etti. Uyarıları sonucunda işgalci yönetime pek çok kez geri adım attırmayı başardı.

Siyonistlerin planı: Mescid-i Aksa’nın altını kazıyorlar

Aynı süreçte Mescid-i Aksa’nın altını kazdıklarına ilişkin cep telefonu görüntülerinin ortaya çıkması, Siyonist İsrail’in planını da gün yüzüne çıkarttı. İşgalci güçler Mescid-i Aksa’nın altında çalıştırdıkları iş makineleriyle Süleyman tapınağını ortaya çıkarmak ve bu kutsal mekânı kendilerine mal ederek Müslümanların elinden tamamen almaya çalışıyor. Buradaki amaç,Siyonist emellerini gerçekleştirdikten sonra kurmayı düşledikleri, dünya hâkimiyetine sahip işgalci Yahudi devletini Kudüs’le taçlandırmak.Müslümanlar’ın bu sinsi planın farkında olması ve birlik beraberlik ruhu içerisinde anahtarları kendisine ait olan ilk kıblesi Mescid-i Aksa’ya elbette ki her koşul ve şartta mabedine sahip çıkması gerekiyor. (*3)

NOTLAR

*1- blog.com

*2- Ortadoğu Enstitüsü 

*3- medeniyetvakfi.org

Editör: TE Bilisim