Uzmanlar, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Birleşmiş Milletler 74. Genel Kurulunda yaptığı konuşmada, 72 yıldır çözülemeyen Keşmir meselesini gündeme taşıması, BM Güvenlik Konseyinin aldığı kararları hatırlatması ve Keşmir sorunun, barışçıl, uluslararası hukuka uygun ve diyalogla çözülmesi gerektiğine dair mesajlarını AA muhabirine değerlendirdi.

Pakistan-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı ve AK Parti Gaziantep Milletvekili Ali Şahin, Erdoğan’ın konuşmasında, İslam coğrafyasının kanayan iki yarası olan Keşmir ve Filistin konularına çok güçlü şekilde değindiğini söyledi.

Cumhurbaşkanının Keşmir konusunu sahiplenmesinin Güney Asya Müslümanlarının, Keşmir ve Pakistan halkının büyük bir beklentisi olduğunu kaydeden Şahin, “Bu beklenti BM Genel Kurulundan bütün dünyaya güçlü bir haykırış şeklinde yankılandı.” ifadesini kullandı.

‘OSMANLI TORUNU OLARAK HAMİLİK MİSYONUMUZ MİSYONUNUZ VE GÖREVİNİZDİR’

2014 yılında işgal altındaki Jammu-Keşmir’den yaşlı bir heyetin TBMM’de kendisini ziyaret ettiğini hatırlatan Şahin, heyet başkanının “Recep Tayyip Erdoğan ve Türk milletinden Somali, Arakan ve Filistin’deki mazlum halkları nasıl sahipleniyorlarsa biz Keşmir mazlumlarını da sahiplenmelerini bekliyoruz. Bu sizin millet, Osmanlı torunları olarak genlerinizde var olan hamilik misyonunuz ve görevinizdir.” ifadesinden etkilendiğini anlattı.

‘CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’IN KEŞMİR AÇIKLAMALARI KÜRESEL UYARI NİTELİĞİNDE’

Ali Şahin, 1948 yılından bu yana alınmış tüm BM kararlarına rağmen Keşmir halkının hala kuşatma ve baskı altında yaşadığını aktararak, şöyle konuştu:

“BM Güvenlik Konseyinin 1948 yılında almış olduğu Keşmir halkının BM gözetiminde bir plebisit yoluyla kendi geleceğini kendisi belirleme noktasındaki kararına rağmen Hindistan bu kararı uygulamayarak uluslararası hukuku çiğnemiş ve hiçe saymıştır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM Genel Kurulunda Keşmir’e ilişkin açıklamaları küresel bir uyarı niteliği taşıyor. Cumhurbaşkanı’nın BM Genel Kurulunda güçlü bir şekilde belirttiği üzere Keşmir meselesi bütün Güney Asya’nın güvenlik ve istikrarını ilgilendiren bir meseledir. Şunun iyi bilinmesi gerekiyor ki Keşmir krizinin bir savaşa evrilmesinin bir kazananı olmayıp iki kaybedeni olacaktır.

Keşmir meselesini çözmeden bölgeden güven ve istikrardan bahsetmek mümkün değildir. Keşmir 1947’de gerçekleşen Hindistan ve Pakistan ayrışmasının tamamlanmamış parçasıdır. Bu süreç tamamlanmadan da bölgede istikrarın temini mümkün değildir. Nitekim Pakistan ve Hindistan, Keşmir krizi nedeniyle 1948, 1965 ve 1999 olmak üzere üç kez savaşa gitmişlerdir. Hem Pakistan hem de Hindistan’ın nükleer iki güç olduğunu düşünürsek Keşmir meselesi bölgesel bir mesele olmaktan, çıkar ve küresel bir istikrar, güvenlik meselesine dönüşür.”

Şahin, bölgenin yer küredeki en yoğun nüfusa sahip olduğuna, güçlü ve ciddi tedbirlerin alınmaması durumunda buranın küresel bir felakete sürükleneceğine dikkati çekti.

“KEŞMİR, GAZZE GİBİ KUŞATMA İLE KARŞI KARŞIYA”

Ali Şahin, Hindistan’ın Keşmir’e özerklik tanıyan 370. maddeyi kaldırmasının ardından Keşmir halkının yaşam şartlarının giderek ağırlaştığını anlatarak, şunları söyledi:

“Keşmir’de neredeyse 2 aydan bu yana Hindistan yönetimi tarafından sokağa çıkma yasağı uygulanmaktadır. GSM ve internet erişimi tamamen kapalı olup hastaneler kısmi hizmet verebilmektedir. Marketlerin büyük bir bölümü kapalı durumda ve halkın gıdaya erişimi ciddi bir krize dönüşme aşamasındadır.

Sosyal medyaya yansıyan ırkçı Hinduların kimi Müslüman Keşmirli erkek ve kadınlara saldırı ve tecavüz görüntüleri, Keşmir’de yaşanan insanlık dışı bir zulmü ortaya koyuyor maalesef. Hindistan karşıtı tüm siyasi liderler an itibarıyla gözaltında olup yakınlarına görüşme olanağı sağlanmamaktadır. Jammu Keşmir halkı şu an İsrail’in Gazze halkına uyguladığı kuşatma ve baskıdan daha ağır bir kuşatma ile karşı karşıya.”

Jammu-Keşmir krizinin, barışçıl yollarla, uluslararası hukuk ve BM karaları ışığında ve Keşmir halkının kendi geleceğini kendisi belirleme şeklinde çözüme kavuşturulması gerektiğine vurgu yapan Şahin, “Böyle bir çözüm dışında makul bir çözüm yolu da bulunmamaktadır. Pakistan bu yönde çözümün bir parçası olurken Hindistan maalesef çözümsüzlüğün bir parçası olmuştur.” diye konuştu.

Editör: TE Bilisim