Öncelikle Türkiye denince yabancıların aklına Ortadoğu da Arap bir ülke geliyor. Sonra sırasıyla müthiş doğal güzellikleri, yemeklerinin çok lezzetli olması, şiddete meyilli bir halkı olan bir ülke algıları takip ediyor.

Avrupalılar; Türkiye konusunda önyargıya ve negatif bir algıya sahipler. Ülkelerinde yaşayan Türklerden ve tarihten öğrendikleri yanlış bilgilerden Türkiye’yi genel olarak geri kalmış, demokrasiden uzak, kadın hakları olmayan, erkeklerin çok eşlilik yapabildiği, futbola çok seven, doğal güzellikleri çok fazla, yemek kültürü geniş, misafirperver bir ülke olarak görüyorlar.

Avrupalılar son zamanlarda fikirleri değişmeye başlasa da genelde Turkish = Cahil, vasıfsız kişi, kebapçı, dönerci, kebap man olarak biliyorlar. Türkiye’ye yolu düşmüş olanlar ise biraz daha olumlu bakıyorlar. Özellikle Balkanlar ve Doğu Avrupa’da Türk dizileri Türkiye’ye olan merakı arttırmış.

Amerikalılar için Türkiye tam bir kapalı kutu. Yalnız siyasetçiler ve bürokrasi ülkemizi iyi tanıyor; hatta bizden iyi tanıyorlar. Amerikalıların çoğu Türkiye’nin nerede olduğunu bile bilmiyor. Bildiğini düşünenler de ülkeyi çölde ya da Arap yarımadasında zannediyor. Yolu Türkiye’den geçmiş olanlar özellikle İstanbul’a hayran olduklarına şahit oluyoruz.

Güney Amerikalılar özellikle de Arjantinliler ve Brezilyalılar Türkiye’yi çok seviyorlar. Gelmeyen bir gün mutlaka gelmek istediklerini söylüyorlar. Bunda futbol takımlarımızda oynayan çok sayıda Güney Amerikalı futbolcu olmasının da etkisi büyük.

Asyalılara gelince tarihsel zenginliğimizden dolayı bizlere büyük saygı duyuyorlar. Türk misafirperverliğinden ve tarihinden çok etkilendiklerini belirtip, Avrupa turlarına mutlaka Türkiye’yi ekliyorlar. Ayrıca son zamanlarda ki olaylardan, yapılan algı yönetimlerinden etkilemiş olsalar da Kore ve Japonya vatandaşlarının diğer Asyalılara oranla çok daha fazla bir Türkiye sevgi ve ilgisine sahip olduğu da çok net gözlemlediklerim arasında.

Afrikalıların genelinde olumlu Türkiye algısı olduğunu görüyoruz. Özellikle ecdattan dolayı bizleri bekliyor desem abartı olmaz. Zira Fransa, İtalya, İngiltere, Amerika, İspanya baya sömürmüş, hala sömürüyor buraları.

Dışardan üç aşağı beş yukarı böyle algılanıyoruz. Biz kendimizi nasıl görüyoruz; Türkler olarak nasıl adamlarız?

Bunu en iyi Hasan Kaçan abimiz paylaşmış: ?

• Desenlerini çok beğenerek aldığı yeni bir mobilyanın üstünü başka bir örtü örterek kullanan kişi Türk’tür.

• Geçirdiği bir trafik kazasından sonra kanlar içinde çıkıp, çarpılmış arabasına üzülen kişi Türk’tür.

• Tüp kaçırıyor mu, kaçırmıyor mu diye kibrit yakıp kontrol eden Türk’ten başkası olabilir mi?

• Yemekte eti bıçakla değil, çatalın yanıyla kesmeye çalışan bir kişi görürseniz gözlerinden öpün, o bir Türk’tür.

• Kırmızı ışıkta durduğunuz için size ancak bir Türk bağırabilir.

• Elektronik hesap makinesini, uzaktan kumandasını naylona sarmış, üzerine de ambalaj lastiği geçirmiş birini görürseniz hemen boynuna sarılın. Türk’tür o.

• On yıllık bir otomobilin koltuk ambalaj naylonlarını çıkarmadan kullanma becerisini ancak Türkler gösterebilir.

• İşinde iyi olan birisini överken hakaretle iltifat eden bir Türk’ten başkası olamaz. (şerefsizin oğlu ne is yapmış be kardeşim, helal olsun.)

• Ancak bir Türk aracın sinyal lambaları dururken kolunu çıkararak “dönüyorum” hareketi yapabilir.

• Ancak bir Türk trafik ışıkları kırmızıdan yeşile döndüğünde önündeki herkesi salak sanarak kornaya basabilir.

• TV’de film seyrederken filmin oyuncularıyla muhatap olan (dur oraya gitme öldürecekler seni) Türk sinema severlerdir.

• Ancak bir Türk kulağını kalem ya da örgü sisiyle karıştırabilir.

• Gazete kâğıdını en iyi şekilde kullanan Türk’tür (cam silme bezi, külah, mendil, sofra bezi)

• Plastik yoğurt kabini saksı yapan elbette ki Türk’tür.

• Arabasının arkasına yazı yazan bir Türk değil de nedir? (Rahmetli de sollardı :))

Dünya’da ve bizim kendimizle ilgili algımız işte böyle! Daha ayrıntılı muhabbetler edeceğiz inşallah.

Ahali kıssadan hisse;

Türkiye markadır. Bu markayı iyi değerlendirmeliyiz. Yanlış algılandığımız hususlarda doğru algıyı oluşturmalıyız. Bunun içinde dünya da tanınan daha çok markamız olmalı. Zira ülkeler artık markalarla, markaların sunduğu ürün ve hizmetlerle algılanıyor, tanınıyor, yönetiliyor. Bunun içinde ulusal marka stratejisini ivedilikle oluşturmalıyız. Türkiye markamıza yönelik daha farklı tanıtım ve marka değerini artırmaya yönelik stratejiler ve projeler oluşturmalıdır, hayata geçirilmelidir. Özelliklede sosyal medya da algıyı yönetemiyoruz. Birileri yanlış yönlendiriyor. Çözüm; acil milli iletişim, sanat takımı oluşturulmalıdır. Diyeceğim o ki; bir abimden duymuştum “çorbamızın kaynaması, maymunumuzun oynaması” için çok çalışmamız lazım çok! ?

DÜNYA BİZİ BEKLİYOR; AYAĞA KALK TÜRKİYEM!

Not: 10 Nisan 2017 Memursen de genç memurlarla Dünya ve Türkiye gündemini ve hayatı Nasreddin Hoca fıkralarıyla değerlendireceğiz.

Bekleriz efenim… ?

Yazar: Harun Emre Karadağ

Editör: TE Bilisim