6 Ağustos 2020’de ABD’de bir Suudi vatandaşı tarafından Veliaht Bin Selman hakkında açılan dava ve burada ileri sürülen iddialar, Kral Abdullah sonrası Suudi Arabistan’da yaşanan iktidar mücadelesinin aldığı boyutu bir kez daha gün yüzüne çıkardı. Bahse konu dava, Suudi istihbaratının eski bir üst düzey yetkilisi olan Saad el-Cabiri tarafından açıldı.

El-Cabiri’nin açtığı davada, Veliaht Muhammed bin Selman tarafından görevlendirilen özel suikast timinin, tıpkı Cemal Kaşıkçı cinayetinde olduğu gibi, Kanada’da kendisine yönelik suikast girişiminde bulunduğu ileri sürülüyor. İlgili davanın, yakın zamana kadar istihbarat biriminde üst düzey görevde bulunan eski bir Suudi yetkili tarafından açılmış olması, yalnızca Suudi iç siyasetine hâkim olan güç mücadelesine ışık tutmuyor, aynı zamanda Suudi Arabistan’ın diğer devletlerle ilişkilerinin geleceğini de olumsuz etkiliyor.

EL-CABİRİ’NİN SUUDİ İÇ VE DIŞ SİYASETİNDEKİ ÖNEMİ

İçişleri bakanlığı bünyesinde faaliyet yürüten istihbarat biriminde görevli olan el-Cabiri, eski İçişleri Bakanı Muhammed bin Nayif’in yakın çalışma ekibinde yer alıyordu. 2012- 2017 döneminde içişleri bakanlığı görevinde bulunan Nayif, 2015’te Kral Selman tarafından Suudi tahtına oturacak veliaht olarak atanmıştı. 11 Eylül 2001 terör saldırıları sonrasında Bush yönetimi nezdinde şüpheli konuma gelen Suudi rejimini ve Suudi hanedanını, ABD’nin siyasi baskı ve ekonomik yaptırımlarından Nayif’in kurtardığı biliniyor. 11 Eylül saldırılarının ardından el-Kaide ve türevi terörist gruplara karşı her alanda kapsamlı mücadele başlatan ve bunda büyük ölçüde başarı sağlayan Nayif, Suudi yönetiminin saygınlığını Washington’da yeniden tesis etmeyi başarmıştı. Bu süreçte Suudi istihbaratını etkin bir şekilde çalıştıran Nayif, “Beş Göz” (The Five Eyes) şeklinde adlandırılan ve içinde ABD, İngiltere, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda’nın yer aldığı uluslararası istihbarat ittifakıyla yakın şekilde çalışmıştı.

SELMAN VE NAYİF TEMELDE İKİ KARŞIT BLOK

2015 yılında Suudi Arabistan’da iç siyasetin geleneksel dengelerinin köklü bir şekilde değişmeye başladığı bir kırılma meydana geldi. Tam 20 yıl boyunca ülkeyi fiili (1995-2005) ve resmi (2005 2015) olarak yöneten Kral Abdullah’ın Ocak 2015’te vefat etmesi ve yerine geçen Kral Selman’ın da çok yaşlı ve sağlık sorunlarından muzdarip olması, üçüncü nesil Suudi hanedan üyeleri arasında şiddetli bir taht mücadelesine yol açtı. Ülke yönetimini ele geçirme mücadelesi, Muhammed bin Selman ve Muhammed bin Nayif arasında, temelde iki karşıt blok şeklinde kendini gösterdi. Ancak Bin Selman’ın mevcut kralın oğlu olması, başarılı siyasi kariyerine rağmen Nayif ve taraftarlarının 2017’de tasfiye edilmesinde büyük bir avantaj sağladı. Haziran 2017’de Kral Selman Veliaht Nayif’i görevden alarak yerine oğlu Bin Selman’ı atadı.

WASHİNGTON-RİYAD İLİŞKİLERİNİN GELECEĞİ

Temmuz 2020’de ABD’de dört Senato üyesi Trump yönetimine mektup yazarak el-Cabiri’nin Suudi Arabistan’da tutuklanan yakınlarının serbest bırakılması hususunda sorumluluk almasını istediler. Bu mektupta el-Cabiri’den “değerli ortak” şeklinde bahsedilmekte, ABD’nin Riyad’daki büyükelçisi gibi hareket ettiğine dikkat çekilmekte. Bunun ardından 6 Ağustos 2020’de el Cabiri’nin Washington bölge mahkemesine başvurması üzerine Veliaht Bin Selman hakkında dava açıldı. Açılan soruşturmada, Veliaht Bin Selman’ın el-Cabiri’yi öldürmek üzere Ekim 2018’de “kaplan timi” adlı özel bir ekibi Toronto’ya gönderdiği iddia edilmekte.

Kanada istihbaratının aldığı tedbirler sayesinde suikast timinin hava alanından ülkeye girişinin engellendiği ve muhtemel cinayetin önüne geçildiği ifade edilmekte. Öte yandan, söz konusu suikast girişiminin Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’nda gerçekleştirilen Kaşıkçı cinayetinden sadece iki hafta sonraya denk gelmesi ve aynı yönteme başvurulması büyük önem arz ediyor. İddia sahibinin eski bir istihbarat yetkilisi olması ve Kaşıkçı cinayetine atıfta bulunması, Ankara’nın İstanbul’da işlenen bu cinayet hakkında yürüttüğü kapsamlı soruşturma neticesinde ortaya koyduğu iddiaları güçlendirmekte ve uluslararası kamuoyunda bu iddialara dair şüpheleri gidermekte.

“İÇİŞLERİNE KARIŞMA” VE “EGEMENLİK İHLALİ”

El-Cabiri’nin ABD’de dava açmış olması, Veliaht Bin Selman hakkında epey mühim iddialar ileri sürmesi ve Amerikan istihbaratı ile bazı Kongre üyeleri tarafından korumaya alınması Washington-Riyad ilişkilerinde yeni bir gerilim potansiyeli taşıyor. Suudi Arabistan’ın ABD’nin söz konusu davaya dair tutumunu “içişlerine karışma” ve “egemenlik ihlali” şeklinde tanımlaması, Trump yönetimi altında oldukça hassas dengeler üzerine oturtulan ikili ilişkileri zora sokabilir. Çünkü hem Kongre üyelerinin mektubu hem dışişleri bakanlığının buna yanıtı hem de bölge mahkemesinin soruşturma başlatması Suudi Arabistan’ın egemenliğinin açık ihlali anlamına geliyor.

Washington-Riyad hattında kriz!

El-Cabiri davası ABD ile Suudi Arabistan arasında henüz bir gerilime neden olmuş değil. Suudi yetkililerden bu davaya ilişkin henüz resmi bir açıklama gelmedi. İlgili davanın Washington Riyad hattında bir krize yol açıp açmaması Trump’ın alacağı kişisel tutuma bağlı. Bu nedenle, Suudi yönetiminin Başkan Trump’ın alacağı tavrı bekleyip ona göre tutum ve davranış sergileyeceğini söylemek mümkün. Kongre ve CIA bu konuda Suudi Arabistan’ı karşısına almış olsa da, Trump Suudi Arabistan’ı fazla rahatsız edecek bir davranış sergilemekten uzak duracaktır.

Arap-İsrail çatışması

Trump yönetiminin Ortadoğu’da en temel önceliklerinden biri, Arap-İsrail çatışmasının Tel Aviv lehine çözüme kavuşturulmasıdır. İsrail’in bölgede Arap ülkeleriyle ilişkilerinin normalleştirilmesi konusunda Suudi Arabistan’ın tavrının son derece etkili olduğu Washington’ın malumu. İki ülke ilişkilerinin geleceğine bakıldığında, Veliaht Bin Selman muhalif grupları tasfiye ederek “tahta oturma” yolunda bu tarz büyük hatalar yaptıkça, Trump “kurtarıcı” şeklinde sahneye çıkarak onu istediği şekilde yönlendirmeye devam edecektir.

Editör: TE Bilisim