Diriliş Postası Haber Müdürü Muhammed Şimşek / Analiz

Koronavirüs Çin’in Wuhan şehrinde ortaya çıktıktan çok kısa bir süre sonra dünyayı pençesine aldı. İnsanlığın yüzyıllardır yüzleştiği salgınlarla benzerlik gösterse de içinde bulunduğumuz yüzyılda böylesi bir salgının ortaya çıkması ve bu kadar hızlı yayılması akıllarda ister istemez soru işaretlerine yol açtı.

Bulaştığı insanları ölüm tehlikesiyle yüz yüze getiren virüsün yol açtığı vaka sayısı yüzbinlerle ifade edilirken bugün üç kıtada dünyayı tehdit eder boyuta gelmiş durumda. Ölümle sonuçlanan vakaların sayısı her yıl gripten vefat eden insanlardan çok daha az ama zihinlerdeki korku küresel bir esarete dönüştü bile.

AVRUPA SINIFTA KALDI

Dünyayı ele geçirmek isteyen korku imparatorlarının ekmeğine yağ süreceği baştan belli bu süreçte alınan yüksek tedbirler, başta hükümetler olmak üzere uluslararası sermaye sahibi şirketleri, büyük küçük bütün işletmeleri ve en nihayetinde dünyanın her bir ferdini panikletmiş durumda. Çünkü bu durumda kaçış yok. Bütün bu korkunç manzara karşısında virüsün Avrupa’da kol gezmeye başlamasından sonra yapılan açıklamaları hatırlayalım. Virüs karşısında bir tek beyaz bayrak çekmedikleri kaldı. Alman Şansöylesi Merkel “Almanya’da yaşaya insanların yüzde 60 ila 70’ine virüs bulaşacak” derken Alman Sağlık Bakanı “Korona virüsüne maruz kalanların yüzde 80’i bunu atlatabilecek. 65 yaş ve üstü için ciddi bir sorun var” sözleriyle ona destek verdi.

Takvimler 3 Mart’ı gösterdiğinde İngiliz Başbakan Boris Johnson, gözünü karartarak koronavirüs taşıyan hastaların tedavi edildiği hastaneye gitti. Çıkışta salgına meydan okurcasına “İnsanlarla el sıkışmaktan vazgeçmeyeceğim” mesajını verdi.

Ancak iki hafta sonra meselenin ciddiyetini öyle veya böyle anlayan Johnson, ürkütücü bir şekilde “Bu bir nesil için en kötü krizdir. Bazı insanlar bunu mevsimle griple karşılaştırıyor ama ne yazık ki bu doğru değil. Bu hastalık, bilinenlerden çok daha tehlikeli ve daha da yayılacak. Çok daha fazla aile sevdiklerini zamanından önce kaybedecek” ifadelerini kullandı.

Avrupa’nın iki önemli isminden gelen bu açıklamalar sürecin karanlık yüzünde kalan gerçeklerin çok daha büyük bir tehlikeye işaret ettiğini kestirmek güç değildi.

ABD YEKVÜCUT OLDU

Bu arada ABD’de tuhaf şekilde koronavirüs Cumhuriyetçiler’le her konuda bir birinin tersini ileri süren Demokratlar aynı düşüncede buluşturdu. Her iki kanat Çin’in salgının merkez üssü olduğuna hükmetti.

Neticede Çin ve koronavirüs ikilisine karşı tedarik zincirleri, havayolları, ulaşım, bankaclık, vize muafiyetleri, seyahat yasaklamaları, ihracat sıkıntıları, ithalat kısıtlamaları göz önüne alındığında artık yeni bir sisteme geçilmesi fikrini zorunlu hale getirdi. Hali hazırdaki

korumacılık ve göçmen kontrolü adı altındaki iflah olmaz dünyanın farklı milletlerinden insanlara gösterilen düşmanlık tavan yaptı.

DÜNYANIN İMALATHANESİ ÇÖKTÜ

Çin, 2017 yılında 3.7 trilyon dolarlık değer üreten fabrikaları ile ABD, İngiltere, Almanya ve Güney Kore’yi geride bırakarak dünyanın en büyük üreticisi pozisyonuna gelmişti. Düşük üretim maliyetleriyle dünyanın dört bir yanından markanın imalathanesi konumundaki Çin’de, virüsün ortaya çıkmasıyla birlikte ekonomik veriler burun üstü çakıldı. Milyonlarca şirket kapanırken milyonlarca işçi de işsiz kaldı. Hepsinden önemlisi yüzbinlerce insan sağlığından oldu ve bir o kadarının ise hayatı karardı. Bu noktada durumun öyle kısa sürede toparlanmasını beklemek iyimserlik olur.

Wuhan’da doğan kriz Çin’e olan güveni yerle bir ederken ekonominin ikinci büyük gücü bir çırpıda piyasalardan silinme noktasına geldi. Salgın sürecin karanlık yüzünde birilerini istediği de buydu belki de. Bir üretim canavarı olan Çin ile üretim miktarları, zamanları ve maliyetleri kriter alındığında hiçbir ülke başa çıkamazdı. Ancak Çin’in yıllar içinde hızla zenginleşmesiyle bir takım maliyetler arttı.

Uzmanlara göre bu durumda iki seçenek vardı. Birincisi Çin yeniden dizayn edilerek eski şartlarına döndürülecekti. İkincisi alternatif bir üretim üssü bulunarak Çin’de yükselen maliyetlerin getirdiği yük hafifletilecekti. Bunun içinde Vietnam, Endonezya veyahut Meksika gibi ülkeler üzerinden yeni istasyonlar inşa edilebilirdi.

YENİ BİR SİSTEM KURGULANDI

Koronavirüs salgınıyla dünyadaki her devlet, şirket ve kurumun verdiği reflekslere bakarak bugün için küreselleşmenin arka plana atıldığını ve çözümü her ülkenin kendi içinde aradığını söyleyebiliriz. Bu durumun Türkiye’deki karşılığı ise hiç şüphesiz yakın dönemde başlatılan yerli ve milli hamleler oluşturuyor. Bu tablo içerisinde artık devletler öne çıkıyor. Her ülkenin kendi öz varlıklarıyla ayakta durmayı başarmasını gerektiren yeni bir sürece giriyoruz.

PARA DEĞER KAYBEDİYOR

Bütün bu fotoğrafın içinde paranın özellikle de kağıt paranın değeri artık sorgulanır oldu.

Koca şirketlerin üretim merkezi Çin’in savrulmasıyla daha önce yaşamadıkları üst düzey bir panik yaşayan şirketler ve sermayedarlar neye uğradıklarını şaşırdı. Ekonomik krizlerde çok parası olan yüksek faizle daha çok kazanabiliyordu. Fakat bu kez öyle olmadı. Zira ekonominin damalarını tıkayan virüs faiz sistemini de vurdu. Paraya virüs bulaşınca bankacılık yara almaya başladı. Parayı elinde tutanlar Off Shore hesaplara sığındı. Vergi cenneti adalara kaçan büyük sermaye sahipleri bu fırtınayı en az zararla atlatmak için manevra yapamaya başladı. Uzmanlara göre Apple, Amazon, Microsoft, Oracle, Coca Cola, Gazprom gibi yüzlerce şirket 3 trilyon dolara yakın parayı adalara taşıdı. Virüsün ortaya çıktığı daha ilk günden bu adımı atan sermaye sahipleri böylece doların değer kaybetmesini önlemenin yanı sıra değerlenmesini de sağladı.

YENİ DÖNEMİN İP UÇLARI

Piyasadan bir kalemde çekilen paralar hükümetlere bir rest olarak görülebilir. Fakat bu sürecin bu şekilde sürüp gitmesi pek mümkün görünmüyor. İki yıl önce BM konuşmasında “Biz küreelleşme doktrinini reddediyoruz. Tüm dünyadaki devletler kendi ülkelerini korumalıdır” mesajı veren ABD Başkanı Trump ve onun gibi düşünenler devletlerin son sözü söyleyeceği bir dönem başlasın istiyor olabilir. Yahudi sermayesinin inşa ettiği Çin’i hedef alan bir salgının kimin işine yaradığına bakmak lazım.

Diriliş Postası Haber Müdürü Muhammed Şimşek / Analiz

Editör: TE Bilisim