Hazırlayan: Abdurrahman Akbaş İlahiyatçı-Yazar

Şüphesiz iftar vakti, müminler için sevinç ve huzur vaktidir. Allah’ın rızası için yemeye, içmeye, orucun sıhhatine zarar verecek tutum ve davranışlara karşı sabrederek, oruca özel yasaklardan uzak durmayı başaran ihlaslı gönüller için, bütün bu yasakların kalktığı vakit girmiştir. Artık, bir rahatlama söz konusudur. En önemlisi de kul için Yüce Rabbinin emrini eksiksiz yerine getirmiş olmanın verdiği kıvanç söz konusudur. Bu vakit, Resûlullah’ın (sav), “Şüphesiz her iftar vaktinde Allah tarafından (cehennem ateşinden) azat edilenler vardır. Bu, ( Ramazan’ın) her gecesinde olur.” (İbn Mâce, Sıyâm, 2) sözleriyle ifade ettiği üzere, bağışlanma vaktidir.

Gelenek hâline getirilerek atılan topun sesi, minarelerden okunan ezanlara karışır. O an, hep beraber tutulan nefesler, bismillâhlarla, hamd ve senalarla bir daha hayat bulur. Dudaklardan “Allah’ım senin rızan için oruç tuttum senin rızkınla orucumu açtım” sözleri dökülürken, Allah’ın rızasını kazanmak için gün boyu gıdalara uzanmayan eller, iftar sofralarında suya pideye, hurmaya uzanır.

Sevinç içindedir müminler… Dualar ezanlara karışır, ezanlar semaya yükselir… Allah “Oruçlunun sevabını ben vereceğim demiştir” ya! Bu ne büyük mutluluktur. İnananlar oruçlarını neşe içinde açarlar.

Allah Resulü’nün (sav) “…Müminin iki sevinci vardır: Birisi iftar vaktinde orucunu açtığı andaki sevinci, diğeri Rabbine kavuştuğu zaman orucunun (mükâfatından kaynaklanan) sevincidir.” (Buhârî, Savm”, 9; Müslim, Sıyâm, 163) müjdesi, ağızlara alınan her lokmayı, her yudum suyu daha lezzetli kılar.

İftarlarımızı acele yapmak, (Ebû Dâvûd, Sıyâm, 20) akşam namazını kılmadan önce oruçlarımızı açmak orucun adabındandır.

Peygamberimiz (sav) güneşin batmış olduğu kesinleştikten sonra ve namazdan önce iftarda acele etmeyi tavsiye etmiştir.

Nitekim Medine’de Efendimizin (sav) yanında büyüyen Enes b Mâlik (ra) şöyle rivayet ediyor: “Allah Resûlü akşam namazını kılmadan önce orucunu birkaç yaş hurmayla; yaş hurma bulamadığı zaman kuru hurmayla; o da yoksa birkaç yudum suyla açardı.” (Ebû Dâvûd, Savm, 21; Tirmizî, Savm, 10; İbn Mâce, Ṣıyâm, 25)

GÜNÜN DUASI
“Allahım, ey insanların Rabbi! Sıkıntıyı gider, şifa ver. Şifayı veren ancak sensin. Senin vereceğin şifadan başka şifa yoktur. Öyle bir şifa ver ki, hastalık nedir bırakmasın.” (Buhârî, “Tıb”, 37; Müslim, “Selam” 46)

Şüphesiz tuttuğumuz oruç ibadeti iftarla sona ermektedir. İftar sofralarımız mutevazı sofralar olmalıdır. İftar sofralarımız asla israf sofralarına dönüşmemeli, bir gösteriş ve tüketim değil bir paylaşma sofrası olmalıdır. Bu günlerde eş ve dostlarımıza iftar davetleri yerine sağlıklı bir ortamda iftariyelikler ikram edebiliriz. Muhtaç kardeşlerimize yardım paketleri gönderebiliriz.

Özelikle iftar sofrasında dua edelim. Allah Resûlü, “Her oruçlunun iftarını açtığında reddedilmeyen bir duası vardır.” (İbn Mâce, Ṣıyâm, 48) Peygamberimiz (sav), iftar ederken de ellerini açarak şöyle dua ederdi: “Allâhümme leke sumtü ve alâ rızkıke eftartü” (Allah’ım! Senin rızan için oruç tuttum ve senin rızkınla orucumu açtım.) (Ebû Dâvûd, Sıyâm, 22)

Rabbimiz iftar dualarımızı kabul etsin. Bu dualar vesilesiyle bulaşıcı hastalıktan ve afetlerden korusun. Birlik ve dirliğimiz muhafaza eylesin. Hanelerimize huzur, rızkımıza bereket ihsan eylesin.

***

Oruç İlmihali 

Oruç tutmayan kimse teravih ve diğer namazları kılabilir mi? 

Müslümanın yerine getirmekle yükümlü olduğu ibadetlerin her birinin ayrı ayrı sorumluluğu bulunmaktadır. Kabul edilebilir bir mazereti olmayan müminler ibadetlerini tam yapmakla sorumludurlar. Müminler ibadetlerini yerine getirmede gaflet ve tembellik yapmazlar. Her birine kıymet verirler

İbadetlerin geçerliliği diğer bir ibadete bağlı değildir. Birinin olmaması, diğerinin de reddine sebep olmaz. Namaz, oruç teravih ayrı ayrı birer ibadettirler.

GÜNÜN AYETİ
“Mü'minler gerçekten kurtuluşa ermişlerdir. Onlar ki, namazlarında derin saygı içindedirler. Onlar ki, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler. Onlar ki, zekatı öderler. Onlar ki, ırzlarını korurlar.” (Mü'minûn Sûresi, 1-5)

Hangi ibadet olursa olsun az ve ya çok yapılan ibadetlere karşılığında yapıldığında sevap veya yapılmadığında ceza takdir edilecektir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de; “Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse onun mükâfatını görecektir. Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse onun cezasını görecektir.” (Zilzâl, 99/7-8) buyrulmaktadır.

Teravih namazı Ramazan ayına ait bir sünnet bir namazdır. Oruç ibadeti ile birlikte yapılması Ramazanın ihyası açısından önemlidir. Ancak oruç ve teravih namazı bir bütün değildir. Namazın oruçla doğrudan bütün bir ilişkisi yoktur. Oruç tutmayan ya da tutamayanlar kişiler teravih namazı kılabilirler.

Bu bakımdan oruç tutmayan veya tutamayan kimsenin usulüne göre kıldığı beş vakit namaz ve teravih namazı geçerlidir.

***

HZ. PEYGAMBER VE RAMAZAN GÜNLÜĞÜ

Peygamberimiz ve iftar sofraları

Medine’de sıcağın ve kıtlığın yaşandığı günlerden biriydi. Peygamberimiz (sav), Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer ile birlikte sahabeden birini ziyarete gitmişti. Sahabî, bu değerli misafirlerin ziyaretinden son derece mutlu olmuştu. Zira Resûlullah’ın, hanesini ve bahçesini teşrif etmesi, onun için bir rahmet ve bereket vesilesiydi. Bir ağacın altına oturan misafirlerine o anda elindeki en güzel nimetler olan taze hurma ve soğuk su ikram etti. Rahmet Elçisi, hurmayı yiyip suyu içtikten sonra Allah’a şükretti ve şöyle buyurdu:

“Serin bir gölge, lezzetli bir hurma ve soğuk bir su… Allah’a yemin ederim ki, kıyamet günü bütün bu nimetlerden hesaba çekileceksiniz.” (Tirmizî, Zühd, 39)

Peygamberimiz (sav), yokluğun kol gezdiği bir zamanda bile nimetlerin hesabını hatırlıyor ve hatırlatıyordu. O, darlıkta da bollukta da her bir nimetin kıymetini bilmeyi ve israftan kaçınmayı öğretiyordu.

Peygamber Efendimiz, iftar edeceği zaman özel yiyecekler aramaz, yemek ayrımı yapmaz, sofrada ne bulursa onunla iftar ederdi. Onun iftar sofrası, lüks ve israftan uzak, son derece sade idi.

Allah Resûlü’nün kendisi de bizzat iftar davetlerine icabet etmiş, davet sahiplerine övgüde bulunmuştu. Nitekim Sa’d b. Ubâde’nin (ra) iftar davetine icabet ettiğinde, iftarda kendisine ikram edilen ekmek ile zeytinyağını yedikten sonra, genellikle başkalarıyla iftar ederken okuduğu şu duayı terennüm etmişti:

“Eftara ındekümü’s-sâimûn ve ekele taâmekümü’l-ebrâr ve sallet aleykümü’l-melâiketü” (Yanınızda oruçlular iftar etsin, yemeğinizi iyiler yesin ve melekler size rahmet dilesin.) (Ebû Dâvud, Et’ıme, 54; Dârimî, Savm, 51.)

GÜNÜN HADİSİ
“İnsanda bir organ vardır. Eğer o sağlıklı ise bütün vücut sağlıklı olur; eğer o bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin! O, kalptir.” (Buhârî, “Îmân”, 39)

 ***

Geldi Hoş Lutf ile Şehr-i Ramazân

Nûr ile doldu yine kevn ü mekân

Geldi lutf ile mubârek Ramazân

Zeyn olup açıldı ebvâb-ı cinân

Geldi hoş lutf ile şehr-i Ramazân

 

Zikr ü tehlîli vü tesbîhi güzel

Savm u tâatı terâvîhi güzel

Hem kanâdîl ü masâbîhi güzel

Geldi hoş lutf ile şehr-i Ramazân

Aziz Mahmud Hüdâi

Editör: TE Bilisim