Semih Pişkin / Röportaj

Dağdaki terörün siyasete tahvil edildiğini ispat eden somut örnekler verebilir misiniz?

Yıl 1997. Türk solunun müzmin ve hastalıklı militanı Mihri Belli, Şam’da bulunan terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan’ı ziyaret eder. Öcalan’ı henüz Ankara’da bir öğrenci olduğu dönemde zehirleyen Mihri, ziyareti esnasında kendisiyle uzun uzun sohbet eder. Sohbetin bir yerinde Öcalan, o zamanlar Şam’da yanında bulunan Şemdin Sakık’ı odaya yanına çağırtır. Mihri Belli’ye dönerek; “Mihrigörüyorsun işte, Şemdin bile “Savaş tıkandı, bu savaşla artık bir sonuca ulaşamayız, farklı bir yol izlemeliyiz’ diyor. Belli ki o da savaşın bitmesini istiyor, sen ne dersin. Ona biraz akıl veremez misin?” diye şikâyet ediyor. Mihri Belli, kekeleyerek, “Nasıl olur Şemdin, bu savaştır Kürtleri var eden. Bu savaş sayesinde, Türk solu hâlâ ayakta duruyor. Sen nasıl olur da savaşın bitmesini istersin. Bu kadar emeğe, bu kadar çabaya yazık olmaz mı?” diyor. Şemdin Sakık’a terörün devamının ateist Türk solunun yaşamasına vesile olan ve beka sorunu olan bir süreç olduğunu söyleyen Mihri Belli’nin amacı aslında yıllar sonra anlaşılır. Zira onun hedefinde, kan döken ve kanları dökülen kandırılmış Kürt çocuk larının sırtından hedeflediği burjuvazi hayatını sınıfsal olarak yaşamaktır. Mihri Belli bu vesileyle, 3 Kasım 2002 yılında yapılan milletvekili seçimlerinde seküler siyaset bloku ‘emek, barış, demokrasi bloku’ adına seküler Kürt siyasalı DEHAP İstanbul milletvekili adayı olarak ortaya çıkar.

CHP- HDP ittifakının temeli nereye dayanıyor?

Aslında Öcalan, Türk soluna ulaşmak için hep seküler, mezhepçi ve Alisiz Alevilik düsturunu ilke edinen Alevileri bir köprü olarak öngörüyordu. Zira “Alisiz Aleviler” üzerinden ateist Türk soluyla kuracağı birliktelikle devleti hem içeride hem de dışarıya karşı zor durumda bırakacağını düşünmekteydi. Bunun içinde oldukça büyük gayret sarf etmişti. Bu çabalar özellikle 1999’da CIA tarafından Türkiye’ye teslim edilişi ve akabinde seküler Kürt siyasi partilerinin bölgede yerel yönetimleri kazanmasıyla karşılık bulmaya başladı.

Bunun sahadaki yansımaları nasıl oldu?

HDP söylem olarak sözde tüm ezilen kesimleri kapsayan bir sosyalist çatı partisi gibi sunuldu ama asıl hedeflediği toplumsal taban seküler mezhepçi taban oldu. Bu bağlamda inşa ettiği seküler Kürt siyasalı yerine ateist bir Türk solcusu olan Ertuğrul Kürkçü’ye görev verildi. Alisiz Alevilik üzerinden bir siyaset dili üretmeyi hedefleyen Öcalan, bu sebeple halkın demokratik kongresi başkanlığına seküler mezhepçi bir kadın olan Sabahat Tuncel’i genel başkan olarak seçtirdi.

HDP’Lİ ALEVİLER ÖCALAN’IN MEKTUBUNA KIZDI

Sizin deyiminizle ateist Türk solu ve Alisiz Alevilik HDP’de nasıl buluştu?

21 Mart 2013 tarihinde Diyarbakır Nevruz Meydanı’nda Öcalan’ın gönderdiği mektupta takiye de yapmış olsa İslam kardeşliğinden söz etmesi, HDP içindeki baskın seküler mezhepçi kanadın oldukça kızmasına ne den olmuştu. Bu kızgınlığı yatıştırmak için ateist Türk solcularının oldukça mesai sarf ettiklerini biliyoruz. Bu esnada dikkat çekici olan ve gündemde hiç yer almayan bu dostluğun perde arkasında Dersim’e karşı suskunluk sözleşmesi de vardı. Seküler Kürt siyasalı HDP’nin ve onun Türkiyeleşmek adına şımarttığı seküler, mezhepçi. Alevilerin nedense her yıl sessiz sedasız anması yapılan Dersim Katliamı’nı ve onun baş aktörü tek parti döneminin iktidarı CHP’yi hiç kınamayışları oldukça dikkat çekicidir. FETÖ terör örgütünün Uludere’de katlettikleri 33 Kürt köylüsü için ağıt yakan ve bu konuda FETÖ’yü hiç ağızlarına almayan bu iki kesimin Dersim Katliamı’na sessiz kalışları unutulmamalıdır. Yine Diyarbakır’da nevruz mitinginde okunan Öcalan’ın mektubunda gündeme gelen İslam kardeşliği hususunda rahatsızlık duyan seküler mezhepçileri ikna etmeye yönelik olarak Sırrı Süreyya Önder şunları anlatır: “Alevile-rin duyarlılığına ilişkin yakınmalarını Öcalan’a ilettik. Ama o bizi anlamadı. Öcalan meselenin yanlış anlaşılmasına şaşırdı. Öcalan ‘Benim söylediğim bir İslam eleştirisi’ dedi. ‘Şimdi siz kalkmış hepimiz Müslümanız diyorsunuz. İslam hukukun-da fetih yoktur’ dedi. Onun yaklaşımında İslam kardeşliği vurgusu bir eleştiriydi.”

ÖCALAN ALEVİLER’E YÖNELDİ

Sünni kesimden karşılık bulmakta zorlanan HDP'nin stratejik hedef olarak Aleviler üzerinden palazlandırılmak istendiği söylenebilir mi?

Bu sorunuza şuradan devam ederek cevap vereyim. Sırrı Süreyya Önder şunu anlatmıştı: “İkinci gidişimizde Aleviler konusunu kendisi gündeme getirdi. ‘Bu kadar tartışma yürüdüğünü bilmiyordum. Gidin Alevi temsilcilerine söyleyin. Şırnak’ta bir tane Alevi yok ki, Alevi vekil var. Mardin’de 500 Süryani ya çıkar ya çıkmaz. Mardin’in Şafii halkı 56 bin oyunu bir Süryani’ye verdi. Biz Muş’ta Sünni bölgesinde Demir Çelik’i aday gösterdik. Alevilerin bölgesinde (Dersim) de Sırrı Sakık’ı aday gösterdik. Sünniler Demir Çelik’i firesiz gönderdi. Sırrı, Alevilerin bölgesinde neredeyse CHP’ye kaybediyordu. Daha ileri gitmesinler tüm KCK, Alevilerin elinde. Orada bir tane adam araya giremiyor. Bu aleviler yüzünden” diye gülerek söyledi. ‘Biz Alevicilik yapmayacağız, tartışırız ama tartışmamız Alevilerle olur.’ dedi. Aleviler HDK’yı, DTK’yı görmüyorlar mı? Öcalan HDP’yi Alevilerin hâkim olduğu bir parti olarak dizayn ediyordu. Öcalan’ın Alisiz Aleviler üzerindeki senaryosu aslında onun aklının değil, kendisine talimatlar yağdıran vesayeti altında bulunduğu mahfillerin ürünüydü. Zira bu ülkede terör örgütü PKK için Kürtlerin tümü sanki PKK’lı imişler gibi bir kanaat hâsıl olurken, bir DHKP-C’nin, MLKP’nin, THKP-C ve TKP/ML’nin birer Alisiz Aleviliği temel alan terör örgütleri oldukları hep göz ardı ediliyordu.

CHP’NİN BAŞINA DERSİMLİ GETİRİLDİ

HDP içindeki Alevilerle bugün CHP'yi ele geçirdiği söylenen Aleviler arasında bir bağ var mı sizce?

Öcalan KCK’yı Alevilerin eline teslim ederken, FETÖ’nün de daha bir yıl önceden 22 Mayıs 2010 tarihinde bir kumpas kasetiyle, CHP Genel Başkanlığı’nı yine bir Dersimliye teslim etmesi, acaba bir tesadüf olabilir mi? Zira 6 Mayıs 2010’da, video paylaşım sitesi metacafe’ye “Deniz Baykal… kaseti” başlıklı videoyu yüklediler. Baykal’ın avukatı görüntülerin montaj olduğunu söylese de gelen baskılar üzerine Baykal, CHP Genel Başkanlığı’ndan istifa etmek mecburiyetinde kaldı. Her ne kadar, önce ben aday değilim dediyse de Kemal Kılıçdaroğlu hazırlanan senaryo gereği, CHP genel başkanlığına getirildi. Tüm bunlar tesadüfen olmadı.

RÖPORTAJIN İLK BÖLÜMÜ İÇİN TIKLAYIN.

Editör: TE Bilisim