Hazırlayan: Abdurrahman Akbaş / İlahiyatçı-Yazar

İnsan davranışlarında merkezi konumda olan kalbin ihmal edilişi, kalbî kirlilik, vicdan ve rahmet yoksunluğunu beraberinde getirmektedir. Bu kirlilik sadece kalpte kalmamakta, dışarıya bencillik, şehvetperesttik ve şiddet olarak yansımakta, bu durum diğer insanların hayatlarını olumsuz olarak etkilemektedir. Kur’an-ı Kerim’de kalbin düşünme fonksiyonuna dikkat çekilmekte ve kalbi kirliliğin sebebinin günahlar oldu şöyle ifade edilmektedir: “Hayır! Bilâkis onların işlemekte oldukları (kötülükler) kalplerini kirletmiştir.” (Mutaffifin Suresi, 14) ayette geçen "kalp kirlenmesi" tabirini, Hz. Peygamber (sav) de: “Kul bir günah işlediğinde, kalbinde siyah bir nokta belirir. Eğer o günahından tövbe edip uzaklaşırsa kalbi saydamlaşır. Eğer tövbe etmeyip günah işlemeye devam ederse, o siyah nokta artar ve kalbi istila eder...” (Ibn Mace, Zühd, 29) diye açıklamaktadır.

Acı ve ağrı içerisinde inleyen hastanın ilâç ve doktoru beklediği gibi katılaşmış ve bütün hücreleri zifiri karanlık içerisinde bulunan yürekler, bu hallerinden kurtulmak için bir menfez aramaktadır. Bu çıkış yolu tövbedir. Ramazan ayı da tövbe için güzel bir fırsattır. “Her insan birçok hata yapabilir. Fakat hata yapanların en hayırlısı çokça tövbe edenlerdir.” (İbn-i Mâce, Zühd, 30.)

Günün Ayeti
“Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah'ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. ‘Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru’ derler.” (Âl-i imrân, 3/191)

Tövbe, Rabbimizi hatırlayarak, emirlerine muhalefetten dönmek, isyandan vazgeçip rızasına yönelmektir. Tövbe insanın hatasını telafi etmesidir. Tövbe küllî bir arınma ve yıkanma sürecidir. Mümin tövbe ile Yüce Allah’ın tertemiz verdiği yüreği, Ona salim bir şekilde arz etme çabasında bulunur. Yüce Rabbimiz huzuruna temiz, sâlim bir kalp ile çıkmamızı istemektedir. (Şuara, 89)

Tövbe, Rabbimize güçlü bir söz veriştir. İsyandan, itaate ‘Döndüm Ya Rabbi! Demektir. Hayata beyaz yeni bir sayfa açmaktır. Tövbeler nasuh olmalı... Samimiyet ve pişmanlık yoksa tövbeden söz edemeyiz. Pişmanlık, kalbin iştirak etmediği sadece dil ucuyla gerçekleşen “pişman oldum” yahut “özür dilerim” demek değildir. Tövbede kalbî ve nefsi kınamayla olmalıdır. Rabbimize bütün yürek ve organlarımızla dönmeli, asla rol yapmamalıyız.

Günün Hadisi
Bir gün Resûlullah (sav) ashâbı ile birlikte Mescid-i Nebevî’de otururken içeri bir adam girdi. Hadislerde adı belirtilmeyen bu zât yalnız başına namaz kıldıktan sonra “Allahümmağfir lî verhamnî (Allah’ım, beni bağışla ve bana merhamet eyle!)” diye dua etmeye başladı. Bunun üzerine Allah Resûlü, “Bu adam acele etti.” buyurdu. Sonra adamı yanına çağırdı. Ona veya yanında oturan ashâbına şöyle buyurdu: “Biriniz dua edeceği zaman önce Yüce Rabbine hamd ve senâ etmekle başlasın, sonra Peygamber’e salât getirsin. Daha sonra da dilediği şekilde dua etsin. (Ebû Dâvûd, Vitr, 23)

Ancak tövbe öncesi hazırlıklarımız da olmalıdır. Önce yediğimiz ve içtiğimizin arı duru helâl olup olmadığına bakmalı, hak ve hukukunu çiğnediğimiz gönüllerle barışmalıyız. Ardından Yüce Allah’ın ardına kadar açık rahmet kapısının eşiğine varıp, yanık bir gönülle, mümkünse dualarımızı gözyaşlarıyla süsleyerek, günahlara tekrar dönme düşüncesi olmadan, davranışları güzelliğe dönüştüren bir tövbe yapmalıyız. Zira Yüce Allah: "Allah tövbe edenleri, arınanları ve tertemiz olanları sever." (Bakara, 222)

Tövbe etmeyi geciktirmemelidir. İnsanın ne zaman öleceği belli olmadığı için ilk fırsatta tövbe etmelidir. Daha sonra yaparım diye düşünmemelidir. Ecelin kollarına düştükten, gerçekleri bütün açıklığı ile gördükten sonra tövbe etmenin faydası yoktur. Bu gerçek Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle dile getirilmektedir: “Kötülük işlemeye devam eden, ölüm gelip çatınca da “Artık tövbe ettim” diyen kimseler ile kâfir olarak ölenlerin tövbesi geçersizdir” (Nisâ Sûresi, 18)

Günün Duası
“Allah’ım, sen benim Rabbimsin, Sen’den başka ilah yoktur. Beni Sen yarattın, Ben, Sen’in kulunum, gücüm yettiğince senin ahdin ve vaadin üzereyim; işlediklerimin şerrinden sana sığınır, üzerimdeki nimetlerini sana ikrar eder, günahımı da itiraf ederim, bundan ötürü beni mağfiret eyle. Senden gayrı kimsecikler günahları bağışlayamaz.” (Buharî, Deavat, 27.)

“Tevvab” olan Allah’ın rahmet kapıları her zaman herkese açıktır. “Allah Teâlâ gündüz günah işleyenin tövbesini kabul etmek için geceleyin elini açar. Geceleyin günah işleyenin tövbesini kabul etmek için de gündüzün elini açar. Güneş battığı yerden doğuncaya kadar bu böyle devam edip gider.” (Müslim, Tevbe, 31)

Rabbimiz kulunun samimiyetle tövbesinden Ona dönüşünden çok büyük bir hoşnutluk duyar. Bir kez Rabbim diyen kuluna icabet edip, ‘Buyur kulum’ der. Kul tövbesinin kabul edildiğinden bir şüphe duymamalıdır. Nitekim Rabbimiz “Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz O çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (Zümer, 39/53.) buyurmaktadır.

Sonuç olarak, tövbeler yüreklerimiz için bir rahmete açılan bir menfezdir. Rabbimizle barışır, esenlik buluruz. Hayatımız ritmini yeniden kazanır. Bu dönüş ve dönüşümden aile, toplum ve dünya huzurdan nasibini alır.

 *** 

Peygamberimizin (sav) Ramazan Günlüğü 

Mekke’nin fethinin ardından Peygamberimiz (sav) Kâbe’de ilk hutbesini okudu

Peygamberimiz Aleyhisselam, üç kere tekbir getirdi ve Allah’a hamd, etti. Şöyle hutbesini okudu: Allah sözünü yerine getirdi. Kuluna yardım etti. Toplanan düşmanları, tek başına, bozguna uğrattı! İyi biliniz ki; Cahiliye çağına ait olup, övünme vesilesi edinile gelen her şey, kan, mal dâvaları... Bunların hepsi, şu ayaklarımın altında kalmış, kaldırılmıştır! Ancak, Beytullah perdedarlığı (hicâbe) hizmeti ile hacılara su dağıtma (sikâye) hizmeti, bunun dışındadır.

Eski kan dâvaları kaldırılmış olmakla birlikte, bundan sonra bir cinayet vuku bulacak olursa, bilesiniz ki diyet ödenmesi gerekir ki, bu da, yüz devedir. Bütün insanlar Âdem'den, Âdem de topraktan yaratılmıştır. İnsanlar iki kısım, iki sınıftır. Bir kısmı mü'min ve müttakîdir; Allah katında değerli ve şereflidir. Diğer kısmı ise asi ve zalimdir. Hayırdan nasipleri yoktur. Bunlar, Allah katında da değersizdirler! Nitekim Yüce Allah: “Ey insanlar! … Şüphe yok ki, sizin Allah katında en değerliniz, en şerefliniz, Allah’a karşı sorumluluk, takva bilincinde olanlarınızdır… Ey Kureyş cemaati! Ey Mekkeliler! Ne dersiniz? Şimdi, hakkınızda benim ne yapacağımı sanırsınız?” diye sordu. Kureyşliler “Biz, senin hayır ve iyilik yapacağını düşünürüz.' deriz. Sen, kerem ve iyilik sahibi bir kardeş, iyilik sahibi bir kardeş oğlusun!” dediler. Bunun üzerine, Peygamberimiz (sav): "Benim halimle sizin haliniz, Yusuf’un (as) kardeşlerine dediği gibi olacaktır. Ben de: 'Size bugün hiçbir başa kakma ve ayıplama yoktur! Allah sizi bağışlasın! O, Esirgeyicilerin En Esirgeyicisidir!' diyorum. Gidiniz! Sizler, hür ve serbestsiniz!" buyurdu.

Hikmetli Söz

Eğer ölümsüz bir hayat ve ebedi saadet istiyorsan, uyuma.

Dostun aşk ateşiyle yan-yakıl, uyuma.

Yüzlerce gece uyudun ve ne elde ettiğini gördün.

Allah aşkına bu gece sabaha kadar uyuma

Mevlana

 ***

Bulaşıcı hastalık sürecinde tedbir almamak, hastalığı bir başkasına bulaştırmak kul hakkı mıdır?

Dinimiz insan hayatına ve sağlığına büyük önem vermiş ve sağlığın korunmasını istemiştir. Sağlığı korumak insanın vazifesi olduğu gibi, kişinin hastalandığında her imkâna başvurarak hastalığının tedavisine başvurması gerekir. Hayatı koruma İslam’ın gözettiği en önemli temel bir değerdir.

Hz. Peygamber (sav) de ashabına tedavi olmayı emretmiştir. Bu yüzden hastalık için önerilen ilacın veya aşının meslekî uzmanlar tarafından tavsiye edilmesi halinde, kullanılması gerekir. Ayrıca dinimiz, hasta olan ve tedavi sürecinde bulunan kişilerin oruç tutmamalarına ruhsat vermektedir. Bu nedenle, tedavisi devam eden kişiler, sağlıklarına kavuşup, tedavileri tamamlanıncaya kadar oruçlarını erteleyebilirler. Hastaların keyif verici olmayan enjeksiyon yaptırmaları aşı ve insülinden dolayı oruçları bozulmaz. Ancak gıda veya keyif verici enjeksiyon yaptırmak orucu bozar.

Kendisinde virüs yoluyla hastalık bulaştırma riski gören şüphelilerin test yaptırmaları gerekir. Virüsü tespit amacıyla kan vermek yoluyla yapılan test veya buruna idhal edilen kuru çubuktan dolayı oruç bozulmaz. Hastalığı kapacak ortamda tedbir almadan bulunmak, ilacın veya aşının kullanılmaması sonucu hastalığı virüsü bir başkasına bulaştırma neticesi kasten olmasa da birilerinin ölümüne sebep olmak büyük bir vebal olup, kul hakkıdır. Bu durum İslam fıkhında kasten olmasa da hataen katl kapsamında değerlendirilmekte ve hâdise dolayısıyla ölen her bir kişi için fâile/müsebbibe bir keffâret-i katl olarak takdir edilmektedir. Bu sebeple mümin, Kovid-19 gibi bulaşıcı hastalıklara karşı gerekli koruma önlemleri (maske, mesafeyi ve temizlik) almalı ve aşı benzeri tedavi imkânlarını kullanmalıdır. İnsan ilişkilerinde karşılıklı hakları gözetmeli ve kendimize düşen sorumluluklarımızı yerine getirmeli, hayatı kolaylaştırmalıyız.

Editör: TE Bilisim