Durim Abazi / Özel Haber

Evlerinden anahtarlarla çıkan Filistinliler her geçen yıl bir gün kendi evlerine dönebilme hayallerinden uzaklaşıyorlar.

Nekbe’nin tohumları “Fransız General Napolyon Bonapart’ın fikriyle atıldığı, Balfour Deklarasyonu ile şekillendiği ve son olarak İsrail’in ilk başbakanı Ben Gurion tarafından somutlaştırıldığı” kaydediliyor.

Fransız General Napolyon Bonapart 1799’da Osmanlı idaresi altındaki Filistin’de bir Yahudi devleti kurulması fikrini gündeme getirmişti. Ondan sonraki süreçlerde dünyanın her yerinden Yahudilerin gruplar halinde Filistin’in topraklarına göç etmesi sağlandı. Böylece siyonist Yahudilerin Filistin topraklarını ele geçirmesi için zemin hazırlandığı ifade ediliyor.

Osmanlı Devletinin bütün çabalarına rağmen Filistin’e Yahudi göçü engellenemedi. İngiliz General Edmund Allenby, Aralık 1917’de Kudüs’ü işgal ederek, Filistin’in Birinci Dünya Savaşı’nda yenilgiye uğrayan Osmanlı Devleti’ne bağlılığını sonlandırdı ve siyonistlere hareket alanı açtı.

14 MAYIS’TA İSRAİL KURULDU

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda 29 Kasım 1947’de Filistin’in, Yahudi ve Filistin devleti olarak bölünmesini öngören karar onaylandı. Bölgede bir zalim devletinin kurulmasını öngören karara Filistinliler olmak üzere Arap ülkeleri karşı çıkarken, siyonistler ise kararı memnuniyetle karşıladı.

Bölünme kararının ertesi günü, siyonistler tarafından kurulan “Haganah” adlı silahlı çete tarzı örgüt, Yahudilerin ikamet etmesi için hazırlanan bölgeleri ele geçirdi. Filistin’de İngilizlerin manda yönetimi sona erer ermez silahlı örgütler, 14 Mayıs 1948’de David Ben Gurion tarafından İsrail devletinin kurulduğunu duyurdu.

ERTESİ GÜN BAŞLAYAN ZULÜM

İşgalci İsrail’i kurulduğu 14 Mayıs 1948 yılında, Ortadoğu’da yakın dönemde şüphesiz en büyük dönüm noktalarından biri idi. Sadece bir gün sonra 15 Mayıs’ta Filistinli Müslümanlar için etnik temizlik, göç ve sürgünden ibaret bir süreç başladı. Kısa bir zaman içerisinde 900 binden fazla Filistinli evlerinden uzaklaştırıldığı muhacir konumuna düşürüldü. 670 köy civarında Siyonist örgütler tarafından yok edildi.  Nekbe’den bu yana işgali genişleten İsrail, şu an 27 bin kilometrekarelik tarihi Filistin topraklarının yüzde 85’ine el koymuş durumda. Filistinliler ise bu alanın sadece yüzde 15’ini kullanabiliyor. Binlerce Filistinli’nin şehit edildiği bu olayda hayatta kalmayı başaranlar ise Filistin’in daha işgal edilmemiş bölgelere ve komşu ülkelere sığındı. Özellikle son günlerde Kudüs ve Gazze’de yaşananlarla etkileri devam eden bu süreç Filistinli Müslümanlar tarafından “Nekbe” (Büyük Felaket) olarak adlandırılıyor.

KENDİ ÜLKESİNDE MUHACİR

Günümüzde yaklaşık 10 milyon olan Filistinli muhacirlerin modern dönemin de zorluklarıyla sıkıntıları, yaşam standartları daha da zorlaşıyor. İsrail’in kurulur kurulmaz başlayan savaşlarla Filistinli muhacirlerin sayısı de günden arttı. Evlerini terk etmek zorunda kalan milyonlarca Müslüman kendi ülkesinde muhacir olarak hayatlarını sürdürüyor. Diğer bir kısım ABD, İngiltere ve dünyanın farklı ülkelerinde yaşamaya devam ediyorlar. Bir gün evlerine dönmeyi hayal eden Filistinlilerin İsrail ile müzakerelerinde ana konulardan biri olmaya devam ediyor. İsrail’in Filistinlilerin dönüş hakkını kesinlikle tartışmaya açmaması nedeniyle, Müslümanlar evlerinden uzak yaşamlarını sürdürüyor.

MUHACİR KAMPLARI

Günümüzde Ortadoğu’nun çeşitli bölgesinde 61 Filistinli muhacir kampı bulunuyor. Bazıları genişleyip şehirlere dönüşen bu kampların yer aldığı bazı bölgeler şu şekildedir: Gazze (8), Batı Şeria (10), Lübnan (12), Ürdün (10), Suriye (12). Yerleşen bölgelerde yeni bir hayata başlayan Filistinliler ekonomik sorunların yanı sıra kabul edilme zorluklarıyla da karşı karşıyadır. Lübnan gibi birçok ülkede ikinci sınıf muamelesi gören Filistinli muhacirler Suriye gibi ülkelerde de yönetimlerin zulmüne maruz kalıyor.

5 BİN EV YIKILDI

İşgal altındaki Filistin topraklarında yaşananlar, İngiliz mandası döneminde (1917-1948) başlayan ve 1948’de “ devlet” kimliğinde kurumsallaşan İsrail şiddetinin devamı niteliğindedir. 1967 yılındaki savaşta kutsal alanların içinde bulunduğu Kudüs’ün Doğu’sunu işgal etmesinin ardından İsrail bölgeyi çok boyutlu bir Yahudileştirme (Siyonistleştirme) planına tabi tutuyor.

Kudüs’ü hem demografik hem fiziksel açıdan Yahudileştirmenin ilk adımlarını Filistinlilerin evlerini yıkmak, kutsallarına saldırarak varlıklarını yok saymak, resmi işlemlerde işgal yönetimine bağımlı kılarak otoritelerini ortadan kaldırmak oluşturuyor. Çeşitli sebeplerle 1967 yılından günümüze kadar Kudüs’te Filistinli Müslümanalar ait yaklaşık 5 bin evin işgalci İsrail tarafından yıkıldığı biliniyor.

Ayrıca Filistinli Arapların kendi aralarında konut satışının yasaklanması, ikamet ve oturma izinlerinin keyfî olarak iptal edilmesi, yeni inşaat yapımı için izin alınmasının zorlaştırılması ve yeterli gerekçe olmaksızın Filistinlilerin miras hakkından men edilmesi gibi uluslararası insancıl hukuk ilkeleriyle teminat altına alınan mülkiyet haklarına aykırı eylemler İsrail’in devlet politikası haline gelmiş durumdadır.

Amaç Mescid-i Aksa’nın yok olması!

Diğer yandan ibadet özgürlüğünün ihlali çerçevesinde siyonistlerin Müslümanların kutsal mekanlarına yönelik saldırıların tarihi de işgalinin ilk yıllarına dayanıyor. 1969’da Avustralyalı fanatik bir Hıristiyan Michael Rohan’ın Mescid-i Aksa’yı kundaklaması ve saldırı sonucunda mescidin üçte birinin kullanılamaz hâle gelmişti. Bu olay akıllarımızda tazeliğini korurken sonraki yıllarda fanatik Yahudiler birçok defa Mescid-i Aksa’ya yönelik bombalı saldırı girişiminde bulunmuştur.

Günümüzde de fanatik Yahudiler işgalci İsrail’in eşliğinde ara ara baskın düzenleyerek Müslümanları provoke etmeye devam ediyor. Ayrıca İsrail, Yahudilere ait kalıntıların bulmak iddiasıyla 1967 yılından bu yana kazı çalışmaları yürütüyor. Yıllardır süren bu kazı çalışmalarıyla Mescid-i Aksa, diğer kutsal mekanları, Müslümanların evlerine ve mezarlıklarına zarar vermesini sürdürürken bu mekanların yok edilmesi hedefleniyor.

Editör: TE Bilisim