Doç. Dr. Celil Bozkurt - Düzce Üniversitesi  Uluslararası İlişkiler Bölümü

Milli Mücadele’den zaferle çıkan TBMM, Lozan Antlaşması’nda yapılan uzun ve yorucu görüşmelerden sonra Arap topraklarındaki haklarından feragat etti. Böylelikle İngiltere ve Fransa’nın Ortadoğu’da kurduğu manda idareleri de onaylanmış oldu.

-Yazının 1. bölümünü okumak için TIKLAYINIZ!

1924’te Halifeliğin kaldırılmasıyla birlikte Türkiye ile Arap halklarını bir arada tutan önemli bir rabıta kesilmiş oldu. Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa, batılılaşma ve laiklik bağlamında kurguladığı yeni devlette hızlı bir modernleşme seferberliği başlattı. Genç Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı kimliğini hızla tasfiye ederken Osmanlı bakiyesi Arap halklarından da uzaklaşmaya başladı.

Türkiye Cumhuriyeti, iki savaş arasında Lozan’da belirlenen statükoyu korumaya yönelik bir dış politika takip etti. Bu suretle İngiltere ve Fransa gibi batının statükocu devletleriyle bir yakınlaşma içine girdi. Bu bağlamda Ortadoğu işlerini söz konusu devletlerin bir iç meselesi olarak değerlendiren Türkiye, Filistin’le ilgili bir resmi görüş açıklamaktan özenle kaçındı. Ta ki Kudüs Müftüsü Hacı Emin el-Hüseyni’nin 1931’de Kudüs’te topladığı İslam Kongresi’ne kadar.

KONGRE ÇAĞRISI KABUL EDİLMEDİ

Hacı Emin el-Hüseyni, 1931 Ekim’inde Arap ve Müslüman ülkelere yaptığı bir çağrıda Kudüs’te İslam ülkelerinin sorunlarının görüşüleceği bir kongrenin toplanacağını bildirdi. Müftü, İslam Âleminin dikkatini Filistin Sorununa çekerek Müslüman ülkelerden destek almak niyetindeydi. Kongreye davet edilen ülkelerden biri de İslam Âleminin egemen devletlerinden biri olan Türkiye Cumhuriyeti idi. Türk hükümeti, halifeliğin tekrar ihya edileceği ve son Osmanlı halifesi Abdülmecid Efendi’nin yeniden halife seçileceği yönünde endişeliydi. Davetiye, TBMM’de 12 Aralık 1931’de düzenlenen özel bir Kudüs oturumunda etraflıca tartışıldı. Aydın milletvekili Dr. Mazhar Beyin Türkiye’nin kongre hakkındaki tavrının ne olacağı sorusuna cevap veren Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü (Aras) Bey, Türk Hükümeti’nin Filistin’e bakışını özetler nitelikteydi:

HİLAFET MESELESİ!

“Kudüs’te oranın müftüsü tarafından şuradan buradan kendisine iltihak eden arkadaşlarıyla akdine teşebbüs edilen İslam Kongresinin mahiyeti ilan olunan ruznamesine göre şeriatçıdır. Bu kelimenin manası evvelce vakit vakit Osmanlı İmparatorluğu’nda, diğer memleketlerde ve birkaç sene evvel de Afganistan’da bu nam altında tecelli eden vakalarla artık herkes için münakaşa görmeyecek tarzda malumdur. İhtilatlı (ikili) siyasi meseleler, akdi tasavvur edilen kongrede görüşülmeyeceği gibi onun mesaisini tevcihinde Türkiye Cumhuriyeti’ni rahatsız edecek hususata meydan verilmeyeceği ve bilhassa, bir Hilafet meselesinin hiçbir surette mevzubahis olmayacağı ve büyük Britanya Hükümeti’nin kongreyi asla himaye ve teşvik etmediği ve ona karşı müdahalesiz kaldığı öğrenilmiştir. Bu kongre hakkında bize de davetnameler gönderilmiştir. Fakat milletleri terakki yolundan alıkoyan, bu itibarla müessif neticeleri artık münakaşa mevzuu olmayan böyle teşebbüslere Cumhuriyet Türkiye’sinin bir alakasının olmayacağı tabidir."

MÜFTÜ TÜRKİYE'YE KABUL EDİLMEDİ

Tevfik Rüştü Bey, müftünün kongre faaliyetlerini “dini, siyasal bir araç kullanan iç ve dış politikalarla karşı karşıyayız” diye niteliyordu. Hatta özel bir sohbetinde müftüyü “sorumsuz” olmakla suçlamıştı.

1937’nin sonlarında Türk basınında Müftü Hacı Emin el-Hüseyni’nin Türkiye’ye gelebileceği yönünde bazı haberler yayımlandı. Fakat Müftü’nün Türkiye ziyareti gerçekleşmedi. Filistin’i İngilizlerin bir iç meselesi olarak gören Türk Hükümeti, ziyaretin getirebileceği bazı endişelerden dolayı Müftüye vize vermemiş olmalıdır. Müftü’nin İkinci Dünya Savaşı’nın başında yeniden Türkiye’ye geçme teklifi, Türk Hükümeti tarafından reddedildi. Bu yüzdendir ki Müftü, yeri geldikçe “Filistin, Türk olduğu halde Türkiye, Filistin’le alakadar olmuyor” diye serzenişte bulunuyordu.

HÜSEYNİ, PEEL KOMİSYONU'NA BAŞVURDU

Müftü Hacı Emin el-Hüseyni, İngiliz mandasıyla birlikte Filistin’de durumun Arapların aleyhine gelişmekte olduğunu fark etmişti. 1937’de Filistin olaylarını inceleyen Peel Komisyonu’na müracaat eden Müftü, Filistin’in Türk hâkimiyetinde olduğu zamanlarda daha mutlu olduğunu, şayet İngiliz Hükümeti, Arap isteklerini karşılayamazsa Filistin halkının bir Türk mandasını tercih edeceklerini belirtti. Cumhuriyet gazetesinin Müftüye verdiği cevap, aslında devletin resmi politikasını da yansıtır vaziyetteydi:

“Müftü Hacı Emin el-Hüseyni’nin sözlerinden biz Türkler sadece mütehassis (duygulu) olabiliriz. Vaktiyle Filistinlilerle beraber ve bir arada yaşadık. Sonra mukadderat bizi ayırdı. Bugün ve yarın ne bir Türk mandası ne de Türkiye’nin İngiltere siyasetine müteveccih bir politikası mevzubahis olabilir. Filistin hakkındaki temennimiz de Filistin’in imparatorluktan ayrılan bütün memleketler için olduğu gibi saadeti ve refahıdır.”

Editör: TE Bilisim