Hazırlayan: Uluslararası Fatih Sultan Mehmet Anadolu İmam Hatip Lisesi öğrencileri

Sıkıntılarımız artıyor ve her geçen gün ailemize, sosyal hayatımıza ayırdığımız ilgi azalıyor. Ailemize, sevdiklerimize, sosyal hayatımıza ayırdığımız zaman azaldıkça sıkıntılarımız daha da arttı. İşte, artan kaygılarımıza korona virüs, uzaktan eğitim, sınavlar, geçim gibi birçok husus eklenirken maalesef ahlak eğitimi son sıralarda yerini alıyor. Toplumumuzda giderek değeri azalan ahlak eğitimi, aslında hayatımızın temelini oluşturuyor. Gündelik hayatta yaptığımız davranışları incelediğimiz zaman bu eğitimin değerini en iyi şekilde anlayabiliriz.

Toplumumuzda ahlak eğitiminin değerinin azalma sebebi ne yazık ki günümüzde aile kavramını yitiren bilinçsiz aile sayısının giderek artmasıdır. Tek cümleyle özetlemeye çalıştığım sebep inanın ki sayfalarca sorunlara neden olmaktadır. Gündemimizi sarsan kadın cinayetlerinin, insan ölümlerinin, şiddetin, gaspın, tecavüzlerin, sabırsızlık hastalığının, çevre kirliliğinin ve doğal denge bozukluğunun bir numaralı sebebi ahlak eğitiminin yetersizliğidir. Bu yetersizliğin büyük bir kısmı ebeveynlerden kaynaklansa da sorunun çözümü için hepimiz çaba sarf etmeliyiz. Örneğin çocuklarımız için gelecek kaygısını, karne notlarına indirgemek yaptığımız en büyük yanlışlardan biridir. Bir diğer yanlış ise çocuklarımıza verdiğimiz nasihatlerin, onlardan istediğimiz vasıfların bizlerde bulunmamasıdır. Yani, örnek teşkil etmememiz... Nasıl ki bir aslan, yavrusuna avlanmayı tatbik ederek öğretiyorsa bizlerin de çocuklarımızdan istediğimiz şeyleri ilk önce kendimizin uygulaması gerekiyor.

YAŞAM TARZIMIZI DEĞİŞTİRMELİYİZ!

Her ne kadar küçük bir sorun olarak gözükse bile sonumuzu getirecek bir felaket yaklaşıyor ve bizler buna engel olmalıyız ama geçmişle günümüzü kıyaslayarak değil. Gençlerimize örnek olmalıyız. Ebeveynler, aile büyükleri, öğretmenler türlü mecralarda gençlerimize örnek olan kişiler... Aslında hepimiz giderek ahlaksızlaşan bir toplum istemiyorsak bu sorumluluk bilinci altında toplanmalıyız İlk önce kendimizi, isteklerimizi, yaşam tarzımızı, konuşma üslubumuzu değiştirmeliyiz. Kültürümüze, olması gereken aile yaşantısına, tarihimize sıkı sıkı bağlanmalı ve bunları genç nesillere aktarmalıyız. Yoksa geçmişle günümüzü kıyaslayarak gençlere ahlak dersi vermeye çalışanların alacağı cevap "Zaman değişiyor!" olacaktır. Bu da beyhude bir uğraş olur.

AHLAK VEYA AHLAKSIZLIK BİZİMLE YEŞERİR

Zira gençlerimiz haklılar, zaman değişiyor ama unutmayalım gençlerimizi zaman değil bizler de etkiliyoruz. Ahlak veya ahlaksızlık bizimle beraber yeşerir. Asıl mesele hangisini yetiştirip büyüttüğünüzdür. Ve ahlak eğitimine özen göstermek en önemli düsturumuzdur. Sahip çıkalım hem ahlaki değerlerimize hem de gençliğimize...

Bilal Taha AYDIN

 ***

Dönüşüm

Bugün ilk olarak 1915 yılında yayımlanan, Kafka'nın en popüler eseri sayılabilecek hikâyesini anlatacağım. Gregor Samsa'nın bir sabah kendini dev bir haşereye dönüşmüş bulmasıyla başlayan ve hayatındaki değişiklikleri anlatarak devam eden kitap, hacim olarak kısa da olsa çok detaylı psikolojik çıkarımlar yapılabilecek bir kitap.

Kitaba geçmeden önce ilgimi çeken bazı şeyleri söylemek isterim. Franz Kafka kitapta ana karakter Gregor’un dönüşmüş olduğu şeyi “Ungeziefer” kelimesini kullanarak ifade etmiştir ve bu kelime Türkçe’ye “Böcek” olarak çevrilmiştir. Ancak bu kelime Türkçe’deki “Haşere” kelimesidir. Orta Almanya’da kullanılan bu kelimenin anlamı “kurban edilmeye uygun olmayan kirli hayvan” demektir. Kafka, burada dönüşülenden çok dönüşüme dikkat çekmek istemiş ve Gregor’u belirli bir şeye etiketlemek istememiş sadece Gregor'un dönüşümünden duyduğu tiksintiyi göstermek istemiştir. Bunun yanı sıra Kafka yayınevine gönderdiği mektupta kitabın kapak resmi ile ilgili isteğini “Kapakta böcek olmasın. Uzaktan bile görünmesin.” diyerek ifade etmiştir ve bu ifadesinde kullandığı “Böcek” kelimesi çevirmenlerin “Böcek” kelimesini kullanmasına neden olmuştur. Sonuç olarak farklı sebeplerden dolayı yanlış çevrilse de bu olayları bilmeyen bir kişi bile oldukça fazla ders çıkaracaktır.

TOPLUM SİSTEMİNDEN KAÇIP ‘BİREY’ OLMAK

Kitap hakkındaki düşüncelerime geçelim. Kitabı okuduktan sonra ve diğer okurların yorumlarını kısaca bir incelediğimde Kafka’nın çok yerinde ve profesyonel bir şekilde metafor kullandığını gördüm. Gregor yaşadığı dönemin gerektirdiği gibi bir yaşam süren, sisteme köle hale gelmiş, toplumun ona biçtiği rolü başarılı bir şekilde oynayan, ondan beklenenleri eksiksiz yapmaya çalışan bir genç. Aslında Gregor’un toplum sisteminden kaçıp ‘birey’ olmak için çaba gösteren, ideal bir insan olmaya çabaladığını görüyoruz. Hikâyedeki ‘hayvana dönüş’ tasvirinin aslında Gregor’un ideal insana geçişi olarak lanse edilir. Kitaptaki aile yapısına baktığımızda gerçekten de o dönemin toplum yapısı özetler niteliğinde olduğunu görürüz. Toplumun dayattığı şeyleri yapmazsan dışlanırsın ifadesi net bir şekilde anlaşılıyor ve Kafka’nın anlatmak istediği en temel konunun bu olabileceğini düşünüyorum.

"Eleştirmenin Çaresizliği"

Net konuşmam mümkün değil çünkü Kafka’nın diğer eserlerinde olduğu gibi Dönüşüm de birçok farklı şekilde yorumlanmıştır. Stanley Corngold, "Eleştirmenin Çaresizliği" adlı kitabında 130 farklı açıklamaya yer vermiştir. Birçoğu "toplumun farklı olana yaptığı muamele" etrafında toplanmıştır. "Yaşamdan kopmanın verdiği yalnızlık ve gelecekten herhangi bir şey ummamak" da bu açıklamalar arasındadır. Yaptığı rutin işlerden memnun olmayan, ailesinin borcu nedeniyle çalışan ve onu zamanla yarıştıran bu işten kurtulmanın yolu belki de böcek olmaktır. Bazıları da öykünün insan varlığının saçmalığının üzerinde durduğunu belirterek; varoluşçuluğa gönderme yapar.

Elinize alıp okumaya başladığınızda bitirmeden bırakamayacağınız bir kitap olduğunu düşündüğümden kesinlikle okumanızı tavsiye ediyorum. Yazar bu kitabı 1915'li yıllarda yazmıştır ancak günümüze eskisinden daha çok uygun olduğundan kesinlikle okunmalıdır.

Ömer Faruk Gül  

 *** 

Kıbrıs Kahramanı Cengiz Topel...

2 Eylül 1934'te Kocaeli'nin İzmit ilçesinde doğdum memleketim ise Trabzon’du. Lise öğrenimine Haydar Paşa Lisesi’nde başladım ama sonrasında Kuleli Askeri Lisesine devam ettim ve daha sonrasında oradan mezun oldum. Öncelikle kara harp okulunu bitirdim ve asteğmen olarak Türk Silahlı Kuvvetleri’nde göreve başladım. Ama çocukluğumdan beri kuşlar ve uçaklar çok ilgimi çekiyordu. Bu sebeple hava sınıfına girdim ve Kanada'ya pilotaj eğitimi için gönderildim daha sonrasında ilk olarak 1957'de Merzifon 5. Ana Jet Üssü’nde ikinci olarak da 1961'de Eskişehir 1. Hava Ana Jet Üssü’ne atandım ve 1963'te yüzbaşılığa terfi ettim.

Rum zulmü iyice artmıştı, Rumlar devamlı surette adadaki halkımızı Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nün gözü önünde taciz ediyorlar hatta katlediyorlardı. Özellikle Erenköy'e göz dikmişlerdi çünkü Erenköy'den Mansur Ağa'ya kadar uzanan üç kilometrelik sahil şeridi Kıbrıs ile Türkiye arasındaki nefes borusu gibidir, bu sebeple bölgenin önemi hayati derecedeydi. 1964 yılında Kıbrıslı Türkler mecburen Erenköy'e çekilmişler ve sırtlarını denize vererek savunma hattı kurmuşlar ama denizden de Rum hücum botları Kıbrıslı Türkleri topa tutmuş ve etrafını sararak çember içine almışlar. Civar bölgelerden Rumları kamyonlar ile akın akın tepelere getirerek şunu söylemişlerdir:

VATAN SAĞ OLSUN!

"Görün işte 9 Eylül'ün (İzmir Zaferi) intikamını... Türkleri nasıl denize döküyoruz!"

Kıbrıslı Türkler Ankara'ya bir mesaj çekmişler: "...Durum budur, gelirseniz bizi kurtarırsınız, gelemezseniz de bir sebebi vardır. Vatan sağ olsun!"

Türkiye tarafından iftihar uçuşu yapılacağı bildirildi. Ama Rum tarafı geri çekilmek yerine işi yarın olmadan bitirmek niyetiyle daha yoğun saldırmaya başlayınca bu durumda 14 keşif, 20 bombardıman uçağı Kıbrıs için havalandı ve Rum birlikleri bombalanmaya başlandı bunlar olurken ben ve arkadaşlarım da heyecanla bize görev verilmesini bekliyorduk.

Nihayet emir geldi, hemen hazırlandık ve Kıbrıs semalarına doğru havalandık. Akdeniz semalarındayken içime ihtişamlı bir ruh doldu ve tüylerim diken diken oldu. Bu vakitten sonra ölürsek cennet, kalırsak devlet bizimdir...

KAÇIMIZ CENGİZ TOPEL'İ TANIYOR

Kıbrıs semalarından Rum mevzilerine hücuma geçtik, ilk hücum başarılı olduktan sonra manevra yapıp ikinci hücuma dalacakken bir Yunan uçaksavarı tarafından vuruldum. Hemen uçaktan atlayarak paraşütümü açtım ve iniş yaptım. Biraz sonra Yunan askerler geldi, her ne kadar çatışmaya girsem bile cephanem azdı, sonuç olarak esir düştüm.

Cenevre sözleşmesini ihlal ettiler...

Türlü türlü işkenceler gördüm. Önce işkence ediyorlardı sonra ise daha çok işkence edebilmek için tedavi ediyorlardı. İşkence edile edile şehit oldum, Vatan sağ olsun! Biz sesimizi çıkartmadığımız sürece zulüm dinmez. Bilinçlenmemiz lazım, şuan tam 607 farklı yere Cengiz Topel ismi verildi ama acaba kaçımız Cengiz Topel'i tanıyor...

Recep Talha Sancak

***

ŞİİRHANE 

Kaç Bahar Kaç Hayat

 

Gülmek nasip değilmiş ilelebet bu hayatımda

Ağaçlardanım çürümüş, kesilen

Her yanım yaprak doluydu bir sonbaharda

Sadece odunum, yanar ateşte

Kavrulur gider kül olurum

Bir gün küllerimde Zümrüdüanka'ya

Nefes olurum

Alevlerden kanatlarım olur

Her gözyaşımda birine can olurum

Kaç baharım geçti gülmek için?

 

Kazanmak, kin tutarken geçmiş savaşları

Kılıçlardanım her darbesinde çizilmiş

Her yanım ölü ruhların kanları

Sadece ateşte şekil alırım bir demircinin örsünde

Dağları erimiş

Bir gün geri dövülürüm

Ömrümün ikinci baharı çekiçle

Yeni bir alevden çıkarım

Cam kırıkları kadar keskin hayatım

Kaç hayat bitti ölmemek için?

Mehmet Polatçelik

 *** 

BAZI KELİMELER ÇOK GÜZEL

Kelimemiz: Müştâk

Kökeni: Arapça

Anlamı :Özleyen, göreceği gelen...

Editör: TE Bilisim