18 Haziran’da 13. cumhurbaşkanlığı seçimlerinin düzenleneceği İran’da seçimleri etkileyen en önemli faktörlerden biri, kuşkusuz ülkede yönetim sisteminin nasıl işlediği. Türkiye’nin doğu komşusu, resmi adıyla “İran İslam Cumhuriyeti”nin nasıl yönetildiği ise oldukça karmaşık.

Kadim uygarlıklara ev sahipliği yapan İran’da 1925’te kurulan son monarşi Pehlevi rejimi, tüm dünyada ses getiren 1979 “İslam Devrimi”yle son buldu.

Şah’ın uygulamalarından rahatsız olan geniş bir kesimin desteğini alan Ruhullah Humeyni ve destekçileri, eski rejimi devirerek ülkede yepyeni bir sistem kurdu.

Devrim sürecinde kendisine destek veren farklı fraksiyonları zamanla etkisizleştiren Humeyni, kurduğu sistemi “İslam Cumhuriyeti” ismiyle adlandırdı.

İRAN'DAKİ REJİMİN DÜNYADA BİR BENZERİ DAHA YOK

Düzenli seçimler, cumhurbaşkanlığı, meclis, kabine gibi kurumların varlığına rağmen İran’da sistem oldukça farklı işliyor. Zira İran’daki rejimin dünyada bir benzeri daha yok.

Yaklaşık 85 milyon nüfusa sahip İran’da 1979 Anayasası’na göre, cumhuriyet rejimi ve İslam dininin Şii yorumuna dayalı melez bir sistem mevcut. 1989’da revize edilen anayasada halkın seçtiği cumhurbaşkanı yönetimin başı olsa da askeri, siyasi, istihbari güçlerin sevk ve idaresi esasında “Devrim Rehberi” olarak adlandırılan mutlak liderin uhdesinde.

Devrimden sonra Humeyni, “Velayet-i Fakih” doktrini benimsedi ve devrim sonrası ülkede kurumsal yapılanma, bu düşünceye göre şekillendi.

Anadolu Ajansı (AA) seçimlere çok az bir süre kala İran’da rejimin hangi temeller üzerine inşa edildiğini, Devrim Rehberi’nin görev ve yetkilerini, ülkedeki Uzmanlar Meclisi, Anayasayı Koruyucular Konseyi gibi kritik kurumlarının etkisi gibi konuları alanında uzman kişilerden görüşler alarak konuyu mercek altına alıyor.

Editör: TE Bilisim