Hazırlayan: Hatice Kübra Adıyaman-Zeynep Kaymaz / İstanbul Üsküdar Tenzile Erdoğan Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi öğrencileri

İçinde merhamet ve sevgi olmayan bir ruh, kişiyi kötü bir insana dönüştürür. Sevgi olan bir toplumda merhamet gözlenir, güzel sonuçlar meydana çıkar.

Hepimizin kafasında sevgi çok farklıdır. Sözlükte sevgi, insanı bir kimseye veya bir şeye karşı yakın ve ilgi göstermeye denmiştir. Benim için sevgi bir çiçek gibidir. Sevgi olan bir hayat size çok güzel çiçek açar. Sevginin olmadığı bir hayat solmuş bir çiçek gibidir. Anneler gününde annemize verdiğimiz bir çiçek ona olan sevgimizin bir göstergesidir. Çiçeği verdiğimiz kişi de bizim için değerlidir. Sevgiyi çiçek olarak düşünürsek, biz çiçeği değerli olana veririz. Değerli olan da bizim için ilk olarak Allahu Teâlâ sonra da onun Resulü (sav), yani O’nun en sevdiği olmalıdır.

Peki ya sevginin sınırları var mıdır? Sevgi için nelere dikkat etmemiz gerekir? Hiç bunları düşündünüz mü?

Her duygu gibi sevgi de çok önemli olduğu için, o duyguyu yaşarken nelere dikkat etmemiz gerektiğini de bir düşünelim.

Sözlükte muhabbet kelimesinin “hub” kökünden olduğu belirtilmekte, “hub” ise “buğzun zıddı” olarak tanımlanmaktadır. Kur’ân-ı Kerîm’de muhabbet bir ayette, hub ise dokuz ayette geçmektedir. Çünkü “hub” kelimesi Kur’an’da “sevgi” kavramının anahtar kelimesidir.

Sevgiye layık olan kimlerdir?

Allah Resulü şöyle buyurmuştur, "Kişi sevdiği ile beraberdir." (Buhari) Bu hadis, sevgi gösterdiğimiz kişinin hayatımızda ne kadar önemli olduğunu açıkça vurgulamaktadır. Kendisine muhabbet duyduğumuz kişi, hayatıyla ve yaptıklarıyla bizi etkileyeceği için, kalbimize koyduğumuz kişiyi iyi seçmemiz bizim için çok önemlidir. Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur; “Şunu bilin ki, insan vücudunda küçücük bir et parçası vardır. Eğer bu et parçası iyi olursa, bütün vücut iyi olur. Eğer o bozulursa bütün vücut bozulur. İşte bu et parçası, kalptir.” (Buhari)

Kalp sevdiklerimizin evidir. O eve kim girerse ev etkilenir. Bu yüzden o evin misafirlerine dikkat etmemiz gerekir. Allahu Teâlâ şöyle buyurur: “İnsanlardan bazıları Allah’tan başkasını Allah’a denk tanrılar edinir de onları Allah’ı sever gibi severler. Îman edenlerin Allah’a olan sevgileri ise (onlarınkinden) çok daha fazladır…” (Bakara, 165)

O halde bir müminin en sevdiği Allahu Teâlâ olmalıdır. Hiçbir sevgi O’ndan daha fazla olmamalıdır.

Kalbimizi meşgul eden sevgileri “Allah için” hissetmeliyiz. Zira Peygamberimiz (sav), “Amellerin en üstünü Allah için sevmektir.” buyurmuştur. (Ebu Davud)

Allah için sevmek bu kadar önemli ise, Allah için sevdiklerimizin kimler olduğu da çok önemli değil midir? Allah’ın sevmemizi istemediği kişileri Allah için seversek yanlış olmaz mı? Allahu Teâlâ her konuda bizi uyardığı gibi bu konuda da uyarmıştır. Bizim sevmemiz gerekenler Allah’ın da kendisini sevdiği kullar olmalıdır. O’nun takvâ sahiplerini, iyilikseverleri, maddî ve mânevî temizliğe önem verenleri, tevekkül ehlini, sabırlı davrananları, adaletli olanları, kahramanları, Hz. Peygamber’e (sav) uyanları sevdiği; inkârcıları, zulüm ve haksızlık yapanları, günahlarda ısrar edenleri, böbürlenip övünenleri, büyüklük taslayıp gerçeklere karşı çıkanları, nankörleri, hainleri, aşırılığa sapanları, şımarıkları sevmediği bildirilir.

Bizde bu ölçülerle kimleri sevdiğimize ve kimlere çiçeğimizi verdiğimize dikkat etmeliyiz.

Sevginin sınırı var mıdır?

İnsan, bedenindeki her organı yerli yerinde kullanmakla sıhhate kavuştuğu ve ondan en verimli şekilde faydalandığı gibi, ruhunun bütün sermayesini de yine en güzel şekilde kullanmakla huzura ve saadete kavuşabilir. Buradan anlaşılacağı gibi bu duygunun da yerinde kullanılması gerekir. Her konuda orta yoldan ayrılmamamız gerektiği gibi, sevgi konusunda da aşırıya kaçmamak gerekir. Bir kimseyi aşırı sevip bütün sırlarını ona vermek ifrattır. Arkadaşına sevgisini belirtmemek, her şeyini ondan gizlemek de tefrittir. Düşmanlıkta da aşırı gitmek ifrattır. Dostlukta da ve düşmanlıkta da aşırı

Gidilmemelidir. Sevgi dostluğu ortaya çıkardığı için bu yönden bakılabilir. Peygamber efendimiz buyurdu ki: “Bir kimseyi günün birinde, aranızın açılabileceğini hesaba katarak sev. Buğzettiğine de günün birinde dost olabileceğini düşünerek buğzet.” (Tirmizi)

Ebû Hüreyre’nin naklettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız…” (Müslim)

Bizler birbirimizi Allah için sevelim. Sevgide aşırıya kaçmayarak, merhametli toplumlar oluşturalım. Sevginin eksik olduğu bir dünyada yaşamak hepimiz için çok zor olabilir.

Hatice Kübra Adıyaman

 ***

Sabrın sonu selamet

Çok çalışacağıma dair söz vererek başladım okul hayatıma? Daha yarıdasın Zeynep, yarıdayım ama bana o yarı, yarım asır gibi geldi. Ne çok şey bıraktım o yarım okul hayatımda; ilk önce harfleri öğrendim, sonra okudum, yazdım, oh bitti öğrendim her şeyi dedim sonra 2 işlemi öğrendim; “Tamam bu sefer oldu” dedim meğerse 2 işlem daha varmış.

”Tamam Zeynep her yıl yeni bir şey öğreneceksin alış buna” dedim ama yine de her öğrendiğim bilgiyle sanki koskoca profesörmüş gibi hissettim kendimi…

“KEŞKE ORTAOKULUN KIYMETİNİ BİLSEYDİM”

“Bu kadar zor değil” dedikçe daha zorları çıktı karşıma. 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7,  8’di derken lisede buldum kendimi. Aslında lisede de değil, ekran başında, kıpkırmızı gözlerle, bir yığın kitapla uykusuz kaldığım günlerde buldum kendimi. Her yeni şey öğrendiğimde o neymiş ki keşke kıymetini bilseydim diyordum, hâlâ diyorum ve demeye de devam edeceğim bu gidişle… Şu anda keşke ortaokulun kıymetini bilseydim diyorum… Belki liseden mezun olup üniversiteye geçince de keşke lisenin kıymetini bilseydim diyeceğim. Ne yalan söyleyeyim ilk liseye geçtiğimde lise çok zor yapamayacağım; fizik, kimya, biyoloji bırakın peşimi diye ağlıyordum. Belki de hâlâ öyle yapıyorumdur

ama bunlar önemli değil. Evet sevgili lise ilk dönemimizi bitirdik seninle peki ne yaşadım bu bir dönemde? Altı üstü bir dönem ne yaşayabilirim ki? Hayır o kadar çok şey yaşadım ki üzüntü, korku, tedirginlik, stres… Hiç mutluluk yaşamadım diyebilirim… Bir dakika sınavlar ertelenince bayağı sevinmiştim. Ama şimdi o sevinç neye yaradı ki tatilden sonra tekrar sınavlar var. Neyse moral bozmak yok. İçinde olduğumuz süreç çok yıprattı beni hatta bizi, biz öğrencileri; bu arada annelerimizin hakkını yememek lazım tabii…

ANLADIKÇA MOTİVE OLUYORUM

Ah be tüm şanssızlıklar beni mi bulur, ne bu şimdi? Ne ortaokuldan doğru düzgün mezun olabildim ne liseye güzel bir başlangıç yapabildim, yeni dostlar, yeni öğretmenler, hepsiyle tam olarak tanışamadım bile. Daha önce görmediğim dersler eklendi bir anda… Hepsiyle aram iyi diyemem tabii ki ama iyi olanlar da var mesela coğrafyayı, tarihi çok seviyorum… Hatta favori dersim haline gelenler var. Eskiden dua ederdik keşke dersler video olsa yattığımız yerden izlesek, dersler video oldu, ekrana girdi tek eksik yattığımız yerden dinlememiz. Artık sandalyeden bilgisayara kafamı sokmayı falan deniyorum,

koskoca dersler bilgisayar ekranına nasıl sığdırılabilir? Bu şey gibi bir balonu küçük bir kutuya kapatmak, balonu küçük bir yere kapatmaya çalışırsak patlar. Bazen dersleri bu balona benzetiyorum, bum patlıyorlar ve hiçbir şey anlamıyorum. Ama bazı zamanlar oluyor öyle güzel anlıyorum ki anladıkça da motive oluyorum.

NE İÇİN ÇİÇEK AÇMAYALIM?

Ne zormuş ya uzaktan eğitim ne zormuş ya asosyalleşmek, meğerse birçok şeyin kıymetini bilememişiz; dışarının, yürüyüşün, sinemanın ve daha neler nelerin... Şu an kendime inanamıyorum, cümlelerce yazı yazmışım; lisenin kazandırdığı artı yönlerden birini daha keşfettim şu an. O kadar yazı yazma, kitap okuma oluyor ki alıştım artık. Hayatımdaki ilkleri yaşıyorum diyebilirim… Beni bilenler bilir kitap okumayı hiç sevmem. Ama şu an bakıyorum da bir ayda dört kalın kitap bitirmişim. O zaman teşekkürler lise bana kattığın şeyler için, şimdiden teşekkürler, belki dört yıl sonra bu serinin devamı gelir ne dersiniz… Lisede üstümüze toprak atılıyor belki ama sularsak ne için çiçek açmayalım?

Zeynep Kaymaz

Editör: TE Bilisim