Gazeteci-Yazar Yılmaz Yalçıner’in uzun çalışmalar sonucu hazırladığı "Türkçede Dünümüzü Hatırlatma Sözlüğü" yayımlandı. Bir kelime hazinesi niteliğindeki eserde, unutulmaya yüz tutmuş binlerce kelime anlamlarıyla birlikte yer alıyor.

Uzun yıllar gazetecilik yapmış bir kişi olarak böyle bir lügat yapmak, kelimelerle uğraşmak nereden, hangi ihtiyaçtan dolayı aklınıza geldi?

Gazetecilik, ömür boyu meraktan ibarettir. Merak biterse, gazetecilik biter! Merakınızı araştırıp, öğrenip kelimelere dökersiniz. Yani malzemeniz de kelimelerdir. Düşünürken de beynimizde kelimeler uçuşup durur. Kelimeler, kavramlar; bir milletin hafızasıdır, ilmi, irfanıdır. Bunların kitaplaştırılıp bir arada bütün zenginlikleriyle toplanması sözlükleri oluşturuyor. Batı dünyasında "treasure dictionary" tabir ettikleri kelime hazinesi sözlükleri var; 200-250 bin kelime, kullanılanı kullanılmayanı ile. Güncel ve geçmiş, anlam birliği olan kelime ve kavramların toplandığı sözlükler bunlar. Bizde yok. 70'li yıllarda "öztürkçe" özentisi almış yürümüş, bu yönde sözlükler çıkarılmıştı. İyi hatırlarım, nice gazeteci arkadaşımız önce yazısını kaleme alır, sonra böylesi sözlükleri açar, yazılarındaki kelimeleri oradaki öztürkçesi(!) ile değiştirirdi. Kelime hazinemiz "Osmanlıca" damgası vurularak, hor ve hakir görülür olmuştu.

‘FARKLI DİLLERDEN KELİMELER KULLANIYORUZ’

Kelimelerle bu kadar içli dışlı olmanız neticesinde kelime dünyamızla alakalı ne söylemek istersiniz?

Eski şairlerimiz “dil” kelimesini, hem lisan, hem de kalp anlamına kullanırlardı. Dil ve kalbin bütünleşmesi ne kadar manidar… Dilde bir sözcüğün ölümü demek,
dünyamızın daha bir kısırlaşması, kemikleşmesi, yoksullaşması demektir.” diyen İlhan Berk çok haklı. Kelimenin “uydurukçası, yabancısı” olmaz; hele Türkçe’nin muhteşem dil yapısı omurgası nereden gelirse gelsin, halk benimserse onu bir gerdanlık, küpe gibi severek kabulleniyor. Osmanlıca dediğimiz de bu değil mi zaten. Müslüman halkımız “Sevgili Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri” ibaresiyle kalbindeki, beynindeki derin saygıyı ifade ederken, peşpeşe Türkçe, Farsça, Rumca, Arapça kaynaklı kelimeleri ne kadar kolay kullanıyor, farkındasınızdır. “Marmara”dan, “Marmaris”den Rumca diye gocunmuyor. “Avanak, işmar, madik atmak, madımak, mor,moruk, pancar, tırtıl” Ermenice kökenli diye dışlamıyoruz. Farsça sandığımız “Namaz” bile Zerdüşt kökenli. “Kötek, lavuk, tırsmak, halay, kirve, peşmerge, şıh” gibi nice sözcüğümüz ise Kürtçe. “Nankör” derken Kürtçe ve Türkçe’yi birleştirip, bütünlüğümüze dair çok güzel bir uyarı yapmışız: Nankörlük etmeyelim! Bu benim candan dileğimdir.

Yeni nesiller bu zenginliği bilmeli’

Bugün bile insanı tebessüm ettiren tuhafl ıklarımız vardır; "Yargıtay"a başvurulur, dava "temyiz" edilir. Temyiz Mahkemesi dışlanmış, yerine "Yargıtay" makbul olmuştur, amma hâlâ "temyize gitmek"ten söz edilir. Bunun gibisayısız misal verilebilir. Türkçe muhteşem bir omurgaya sahip lisandır. Dünyanın hemen her tarafından kelimeler almış ve bu omurgaya hiç yabancılık çektirmeden; itmeden, itelemeden zenginlik olarak takmıştır. Neden bu zenginliğimizden, yeni nesillerimiz haberdar olmasın diye düşünerek yola çıktım. Adı biraz maksadı anlatmak bakımından uzun oldu: "Türkçede Dünümüzü Hatırlatma Sözlüğü"

Editör: TE Bilisim