Doç. Dr. Ainur NOGAYEVA / Analiz - AA - 20 yıldır barış ve özgürlük adına yapıldığı belirtilen ve 55 ülkenin gerek askeri gerek mali yatırımlarda bulunduğu Afganistan’da yeni sürecin yol açacağı sonuçlar büyük etki uyandıracak. Afganistan’ın kalkınmasına katkı sağlayan diğer ülkeler gibi ABD’nin müttefikleri de doğal olarak bunu sorguluyorlar ve esasında buradaki plansızlık ve çözümsüzlüğü eleştiriyorlar. Örneğin, eski İsveç Başbakanı ve Avrupa Dış İlişkiler Konseyi Üyesi Carl Bildt, Twitter’dan yaptığı bir paylaşımda, “Biden yönetimi, tarihin, SSCB’nin Afganistan’dan çekilmeyi ABD’den daha iyi bir şekilde başardığını kaydedeceğinin farkında olması gerektiğini düşünüyorum,” ifadelerini kullandı. ABD’nin Afganistan’dan çıkışı ile SSCB’nin Afganistan’ı terk etme süreci arasında sık sık paralellik kuruluyor. SSCB’nin kaderini paylaşmak istemeyen ABD ise Donald Trump döneminde Taliban’la gerçekleştirilen görüşmelerin ardından bir çıkış planı hazırlamıştı. ABD’nin yanı sıra Rusya ve Çin de Taliban’la müzakereleri hızlandırınca Afganistan’da mevcut hükümetin düşmesi kaçınılmaz oldu. Diğer taraftan, müzakere yürüten ülkelerin ise kendi çıkarlarını güttükleri aşikar.

KAZANANLARI KİMSE YARGILAMAZ?

Elbette ki Rusya ve Çin, Afganistan’daki gelişmelere seyirci kalmadı. Aslına bakarsak Çin her zamanki pragmatik yaklaşımıyla “Kim gelirse gelsin, yeter ki bana dokunmasın.” mantığıyla hareket ediyor. Rusya ise Taliban’la zaten yedi yıl önce -ülkesinde terör örgütü olarak tanınan ve mahkeme kararıyla daha 2003 yılında faaliyetleri yasaklanmış olmasına rağmen- temas kurmaya başlamıştı. Bu görüşmelerinin gerekçesini Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, “Rusya’nın, bölgedeki güvenlikle ilgili endişelerini birilerine iletmesi gerekiyordu.” şeklinde açıklamıştı. Ona göre, Rusya Taliban ile köprüler kurmaya başlamamış olsaydı şu anda Afganistan’daki durum hakkında müzakere edecek kimsesi olmayacaktı. Moskova, Taliban ile toplantılara ev sahipliği yapmış, son müzakereler ise Taliban Kabil’i ele geçirmeden bir ay önce yapılmıştı. Benzer bir tutum sergileyen Çin hükümeti de Taliban’la Temmuz ayı sonunda görüşmeler gerçekleştirdi. Çin Dışişleri Bakanı VangYi, Taliban’ın siyasi lideri Molla Abdulgani Birader ile konuşmasında ABD’nin başarısızlığına işaret etmiş ve ülkede “en önemli askeri ve siyasi gücün” Taliban olduğunu açıkça belirtmişti.

Bölgede istikrar sağlanmalı
Afganistan'da siyasi istikrarın bir an önce sağlanması hayati önem taşıyor. Eğitimli ve yetenekli kesimin ülkeyi terk etmesi de ülke gelişimini sekteye uğratacağa benziyor. Kimi uzmanlar, siyasi ve ekonomik sorunların yanı sıra iklim değişikliğinden kaynaklanan kuraklık nedeniyle Afganistan halkının ciddi sorunlarla karşılaşabileceğine işaret ediyor. Dolayısıyla uluslararası aktörlerin, Afganistan’ın başta komşu ülkeleri olmak üzere, bölgesel ve küresel bir güvenlik meselesi haline gelmemesi için adımlar atmaları gerekiyor.

ÇİN SINIRLARINI GENİŞLETEBİLİR

Öte yandan, Çin ekonomik açıdan Afganistan altyapı projelerinde daha fazla pay isteyerek Pakistan ile olan ekonomik koridorunu Afganistan’a kadar genişletebilir. Yönetimi ele geçiren Taliban da mevcut anlaşmalara sadık kalacağı sinyallerini veriyor. Taliban’ın sözcülerinden Suheyl Şahin, 17 Ağustos’ta verdiği bir röportajda Türkmenistan-Afganistan-Pakistan-Hindistan (TAPI) doğalgaz boru hattı inşası, demiryolu inşaat projeleri gibi diğer büyük altyapı projelerinin uygulanmasına yönelik çalışmaların başlayacağını umduklarını dile getirdi. Siyasi bağlamda ise Çin bu yeni süreçte Sincan Uygur Özerk bölgesinin güvenliği ve Afganistan’ın kendi ülkesine saldırabilecek gruplarına engel olmak istediği için aktif olarak yer alıyor. Diğer önemli neden ise jeopolitik alanda: Afganistan’da istikrarın sağlanması, Çin’i küresel bir süper güce dönüştürme yolunda bir başka başarı olarak karşımıza çıkacaktır. Kimi uzmanlara göre, Afganistan’ı kanatları altına almak, Çin’in Batı ve Orta Asya’daki etkisini genişletmesine yardımcı olacak.

RUSYA GÜVENLİK ARAYIŞINDA

SSCB’nin halefi rolündeki Rusya ise güney sınırlarının ve başını çektiği Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü (KGAÖ) devletlerinin güvenliğinden endişe duyuyor; bu ülkelerdeki uyuşturucu kaçakçılığını durdurmak ve terör tehdidinin ihracını engellemek istiyor. ABD’nin jeopolitik rakibi olan Rusya, ayrıca Afganistan’da Pakistan ve Çin gibi olmasa da KGAÖ’nün yanı sıra Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) bağlamında etkili olan askeri ve siyasi bir güç olarak öne çıkıyor. Dolayısıyla bu etkiyi kullanmak isteyen Rusya, Taliban’ı hemen tanımasa da müzakerelere sıcak bakıyor. Tıpkı Taliban’ın Kabil’e girmesiyle Çin medyasında Taliban-Çin yetkililerinin görüşme fotoğrafl arına yer verilmesi gibi, Rus medyasında da “Büyükelçiliğimizi koruyan güçlü çocuklar” ifadelerine yer verilmesi, Rus kamuoyunda Taliban askerlerinin olumlu algılanmasına neden oluyor. Öte yandan, Kabil’in düşmesiyle ülkeler hızla diplomatik misyonlarını tahliye ederken Çin ve Rus elçilikleri çalışmalarına devam ediyorlar. Hatta Rusya’nın Afganistan Büyükelçisi’nin, Taliban’ın gelmesiyle Kabil’deki durumun Eşref Gani döneminden daha iyi ve sakin olduğunu ifade etmesi dikkat çekiyor.

Rejim ihracı endişesi
Ekonomik yükün yanı sıra, “Afganistan İslam Emirliği” şeklinde ilan edilen yeni rejimin komşularını endişelendiren diğer husus da şeriata dayalı bu yönetimin kendi ülkelerindeki laik yapılara zarar vermesi. Bölgenin en sakin ve rahat ülkesi addedilen Kazakistan’da dahi dini motivasyonlu olduğu iddia edilen birçok terör olayı yaşandı. Suriye krizinin başlamasıyla bölgede yapılan yoğun propaganda çalışmaları, Orta Doğu’ya 1500’den fazla Kazak, Kırgız veya Özbek vatandaşın aileleriyle birlikte savaşmaya gitmelerine neden oldu. Bölge ülkelerinin yoğun çabaları sonucunda bunların büyük kısmı ülkelerine geri getirilse de yüzlerce çocuk ve kadın rehabilitasyondan geçmek zorunda kaldı, erkekler ise çeşitli hapis cezalarına çarptırıldı. Bu nedenle Orta Asya ülkelerinin radikalleşmeye karşı verdikleri bu mücadelenin, Afganistan’daki gelişmeler ışığında yeniden yorumlanması gerekiyor.

ORTA ASYA ÜLKELERİNİN KAYGISI

Orta Asya ülkeleri, Taliban’ın Kabil’i ele geçirmesiyle birlikte güvenlik endişelerini artırdılar. Öte yandan KGAÖ ve ŞİÖ üyelikleri bağlamında bu ülkelerin Rusya ve Çin’le birlikte hareket edebileceği tahmin edilebilir. Sovyetler Birliği-Afganistan sınırının yaklaşık yüzde 60’ı kendi topraklarında kalan Tacikistan günümüzde Afganistan’la en uzun sınıra sahip ülke. Bu yüzden günümüzde Tacikistan’da bulunan SSCB döneminden kalan 201. Askeri Üs, Rusya’nın sınırları dışındaki en büyük askeri tesisi olarak kabul ediliyor. 2020’de modernize edilen üste toplamda yaklaşık 7 bin kişi, 300 tank ve 2 bin 500 civarında zırhlı araç bulunuyor. Taliban’dan aldığı güvencelere rağmen Rusya, Ağustos’un başında önce Özbekistan’la ikili, sonra ise Tacikistan ve Özbekistan’la üçlü olmak üzere geniş çaplı tatbikatlar yaptı. Taliban’ın ilerlemesiyle geri çekilen Afgan askerleri, Tacikistan ve Özbekistan’a giriş yaptılar. Tacikistan’da bir hafta kadar kalan Afgan askerleri için çadır kampı kuruldu fakat Tacik medyasına göre, yaz mevsimi olmasına rağmen sınırdaki illerde yeterince yaşamsal malzeme sağlanmakta zorlanıldı. Ülkenin maddi imkanları da sınırlı olduğundan, kış döneminde benzer bir durumla karşılaşılırsa mülteciler, ülke ekonomisi için ciddi sorun teşkil edecekler. Bölgede hem askeri hem de mali açıdan Tacikistan’dan daha iyi durumda olan Afganistan’la diğer sınırdaş Özbekistan da, sınırdan geçen asker/sivil yüzlerce kişiyi kabul etti ve Termiz ilinde şehir kampı kuruldu. Ayrıca Taşkent Havalimanının bir kısmı Almanya ile yapılan anlaşma çerçevesinde Afganistan’dan Almanya’ya gidecek kişiler için transit işlevi görmekte.

Editör: TE Bilisim