Selman Enes Yücel / Röportaj

Vakfın çalışmalarıyla ilgili bilgi veren Mahmut Göksu, “Gençlerimizi köklerinden beslemeli, tarihinden ve öz değerlerinden koparmadan günün şartlarına göre yetiştirmeliyiz.” dedi.

Uzun yıllar müftülük ve milletvekilliği görevlerinde bulundunuz, son olarak da bir vakıf insanı olarak çalışmalarınıza devam ediyorsunuz. Biraz kendinizden bahseder misiniz?

Lise çağlarından beri gençlik çalışmalarının içinde olan, gençlere rehberlik edip yardımcı olabilmeye çalışan bir ferdi faniyim. Değişik ilçelerde müftülük görevlerinde bulundum. AK Parti kurucu vekilleri arasında yer aldım, genel merkezde teşkilat başkan yardımcılığı yaptım. Akabinde kendimizi tamamen vakıf çalışmalarına adadık. Gayemiz vakıf çatısı altında bulunan gençlerimize davamızın bilincini aşılayabilmektir. Merhum Turgut Cansever’in dediği gibi; “Bir şehri imar ederken nesli ihya etmeyi ihmal ederseniz, gün gelir ihmal ettiğiniz nesil imar ettiğiniz şehri tahrip eder.” Yani gençlerimizin önce iyi bir insan olması için gayret sarf ediyoruz.

“İNSANLIĞA HİZMET İDEALİYLE YETİŞTİK”

Sizi vakıf hizmetlerine yönlendiren ve mücadele etmenize sebep olan şey nedir? Ne için mücadele ediyorsunuz?

Bizi motive eden ve bu tür çalışmalara zaman ayırmaya, gece gündüz koşturmaya sevk eden asıl husus inancımızdır. Çünkü Peygamber Efendimiz (S.A.V.) “İnsanların en hayırlısı, insanlığa hizmet edendir“ buyuruyor. Biz insanlığa, ülkemize ve milletimize hizmet edebilme idealiyle büyüdük. Şimdi de bu anlayışı şiar edinen bir vakıf olarak dünyanın değişik ülkelerinden gelmiş ve burada eğitim gören gençlere sahip çıkmaya çalışıyoruz. İdeali olan insan için vakit çok kıymetli bir hazinedir. Oyun ve eğlenceden ibaret olan bu fani hayatta Allah’ın rızasını kazanmak için gayret gösteriyoruz.

“VAKIFLAR BİRER SADAKA-İ CARİYEDİR”

Bize biraz vakıf kültüründen bahseder misiniz? Medeniyetimizde vakıflara neden çok önem verilir?

Vakıflar büyük bir medeniyetin adıdır. Vakıf hizmetleri insan için sonsuz bir hayır defterinin açılmasına vesile olur. Peygamber Efendimiz (S.A.V.) "İnsanoğlu öldüğü zaman, bütün amellerinin sevabı da sona erer. Şu üç şey bundan müstesnadır: Sadaka-i câriye, istifade edilen ilim, kendisine dua eden hayırlı evlat." buyurmuştur. Bu vakıflar birer sadaka-i cariyedir. Hayatımıza anlam katmak ve insanlık adına bir şeyler yapmak istiyorsak bu müesseselere sahip çıkmamız lazım. Burada temel hedef Allah'ın rızasını kazanmaktır. Yoksa hiç kimsenin kendi ticaretine ve kendi enaniyetine bu eserleri asla alet etmemesi lazım. Ecdadımız, vakıflar marifetiyle geçmişte sadece devletin yapabileceği güvenlik, adalet ve savunma dışındaki hemen hemen her şeyi vakıflar kanalıyla yapmış. İyiliğin dünyaya hâkim olabilmesi için sadece iyiliği istemek ve ferdi olarak iyilik yapmak yetmez. İyilikler etrafına kenetlenmek, teşkilatlar kurmak lazım.

“YETİŞMİŞ İNSAN ÖNEMLİ BİR GÜÇ”

Bu denli büyük bir medeniyetin varislerinin şu an içinde bulunmuş olduğu manevi buhran ve savrukluğun sebebi sizce nedir?

Selman kardeşim, bugün hür milletler ile köle milletler arasında, özgür ve ileri gitmiş milletler ile geri kalmış milletler arasındaki temel fark yetişmiş insan gücüdür. Bunun da altında eğitim yatıyor. Avrupa'da çeşitli atılımlar yapılırken biz son 200 yıldır gerekli atılımları yapamamanın ve eğitime gerekli önemi verememenin sancısını çekiyoruz. Bugün nüfusu çok fazla olup da yerlerde sürünen ülkeler var ama nüfusu çok az olup da çok ileri ülkeler olduğunu da görmekteyiz. Hz. Ali Efendimizin dediği gibi neslimizi mutlaka günün şartlarına göre yetiştirmemiz lazım. “Ağaç güneşle serpilir ama köklerinden beslenir.” Gençlerimizi köklerinden beslemeli, tarihinden ve öz değerlerinden koparmadan günün şartlarına göre yetiştirmeliyiz. Biz bu geri kalmışlığın faturasını çok ağır ödedik geçmişte. İnşallah genç nesiller bu anlamda daha donanımlı olarak yetişmekte. İnanıyorum ki bu gayretle devam edersek yakın gelecekte birinci ligde olan devletler ile aradaki mesafeyi kısa sürede kapatacağız.

"18 İLDE 19 ŞUBE 18 YURT"

Yeni Dünya Vakfını kurma gayeniz neydi? Geldiğiniz nokta itibariyle hedeflediğiniz yerde misiniz?

Biliyorsunuz 28 Şubat’ın ayak seslerinin hissedildiği o dönem dindar kesime yönelik dışlayıcı ve baskıcı bir tavır söz konusuydu. O dönem yeni bir dünya idealiyle MGV’den bir grup arkadaşla yola çıktık ve 1996’da Yeni Dünya Vakfı’nı kurduk. Türkiye'de STK’ların dışında cemaatler şeklinde gruplar da vardı tabi. Uzun yıllar cemaat hareketi zannettiğimiz sonra paralel yapı, FETÖ Terör örgütü olan ihanet grubu, bu alanı çok geniş bir şekilde kapattı maalesef. Onlar tekelleşme ve kendi dışındakileri boğma anlayışıyla hareket ediyorlardı, diğer STK’lara hayat hakkı tanımıyorlardı. 15 Temmuz’dan sonra bunlar artık geride kaldı. Kamu yararına vakıf statüsü olan vakfımız, bugün 18 ilde toplam 19 şubeye ve 18 yurda ulaştı. Öğrencilerimize beslenme, barınma hizmetlerinin yanında onların şahsiyet oluşumuna yönelik sosyal, kültürel, sportif ve ahlaki manada eğitimler vermeye, kamplar ve çeşitli aktivite imkanları sunmaya çalışıyoruz. İnsanla uğraşmak uzun soluklu bir iştir, insana dokunmak için büyük bir adanmışlık gerekiyor. Bu anlayışla 25 yılımızı dolu dolu geçirdiğimize inanıyorum.

“MEZUNLARIMIZIN DA YANINDAYIZ”

Vakfınız uzun yıllardır birçok öğrenciye yurt hizmeti sunuyor. Öğrencilerle olan ilişkiniz eğitim süresiyle mi sınırlı? Mezuniyet sonrası iletişiminiz devam ediyor mu?

Sadece mezuniyet sonrasında değil özellikle üçüncü ve dördüncü sınıftayken gençlerin geleceği düşünme ile alakalı kaygıları başlıyor. Bu da doğal olarak strese girmelerine sebep oluyor ve bu süreç en kritik süreçtir. Sadece burs vermek ve barınma ihtiyacını gidermek bazen gençleri mutlu etmiyor. Zor zamanlarında ve kritik kararlarında ne kadar yanındaysanız o kadar mutlu oluyorlar. Biz de o kritik dönemlerde yanlarında olmaya çalışıyoruz. Gençlerimize hem okurken hem de mezun olduktan sonraki hayatlarında danışmanlık hizmeti veren bir Mezunlar Komisyonumuz var. Destek olmaya ve bağımızı koparmamaya çalışıyoruz.

Vakfınızda eğitim alan ve geldikleri nokta itibariyle başarı göstermiş özel öğrencileriniz var mıdır? Birkaç örnek verebilir misiniz?

Başarılarıyla gurur duyduğumuz, mezun olduktan sonra kendi alanlarında önemli görevler alan birçok gencimiz var. Zaman zaman ziyaretimize geliyorlar, mutlu oluyoruz. Hep dediğimiz gibi topluma, vatana, millete hizmet etmeleri bilincini, vatan duygusunu özellikle vermeye çalışıyoruz. Buradan hareketle size birkaç örnek isim verebilirim. Ankara Gazi Üniversitesi’nde doktorayı bitirip Tokat Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan aynı zamanda Uluslararası Öğrenci Komisyonu Başkanlığımızı yapan Hafız-ul Rahman, Afrika'da milletvekili adayı olan ve Türk bayraklarıyla seçim propagandası yapan Musa, Uganda’da müftü yardımcısı olan ve Türkiye için camilerde dua ettiren Kasım, hukuk ve siyasal olmak üzere iki bölüm bitirip Türkiye’de avukatlık yapan İlyas gibi saymakla bitiremeyeceğimiz birçok örnek var. Biz de onlara destek olmaya ve bağımızı koparmamaya çalışıyoruz.

“VAKIFLARDA İSTİKRAR ÇOK ÖNEMLİ”

Dolu dolu geçen bir 25 yıl, peki gelecek 25 yıla dair yol haritanız hazır mı?

Vakıf hizmetlerini daha kalıcı ve daha kurumsal bir hale nasıl getirebiliriz diye ARGE komisyonu altında aralıksız çalışıyor arkadaşlarımız. Çünkü bu işlerde istikrar ve sürdürülebilirlik çok önemli. Gayemiz yeni bir dünya düzeni kurulurken, çatımız altında bulunan gençlere yeni dünya kurma aşkını, heyecanını, derdini ve değerlerini verebilmektir. Bazen bana soruyorlar “yeni dünya” ismi nereden çıktı diye, çok farklı başka isimler olabilirdi tabi ama biz bu vakıfı kurduğumuz 1996 yılından bugüne çok bir şey değişmedi. Küresel sistem sorun üretmeye devam ediyor, hala zulüm, haksızlık ve savaş var. Biz adaletin ve merhametin hâkim olduğu yeni bir dünya kurmak istiyoruz. Gençlerimize bu yönde bir vizyon kazandırmak istiyoruz. Yeni Dünya Vakfı’nın merkezinde “Amel-i Salih” var. Amel-i Salih güzel ve iyi iş yapmak demektir. Görevimiz sefere çıkmaktır, zafer Cenab-ı Hakk'ın lütfudur.

Neden emeklilik günlerinizi sakin bir yerde geçirmek yerine başka insanlar için mücadele ediyorsunuz?

Şu an dünya, güçlünün hâkim olduğu bir dünya. Biz ise haklının güçlü olduğu bir dünya kurmak istiyoruz. Adaletin ve merhametin hükümran olduğu bir dünyanın kurulabilmesi için ben insanım diyen herkese görev düşüyor. Dünyayı biz mi düzelteceğiz, evet biz düzelteceğiz! Gün gelecek bir insan, bütün insanlığı uyandırmak için ki, bunun belki en güzel örneklerinden bir tanesi Birleşmiş Milletler de dünya beşten büyüktür diyerek 196 ülkenin kaderini 5 ülkenin iki dudağı arasına mahkûm eden çarpık anlayışa ve sisteme meydan okuyan Cumhurbaşkanımızdır. Bu söylemlerin ve bu asil duruşun gelecek nesillerde de devam edebilmesi için o şuurda cesaretli insanlar yetiştirmek lazım diyoruz. Tabi buralar ticari bir faaliyet alanı değil, ticarette bir koyup bir almaya çalışırsınız, alamadığınız zaman bir daha koyarsınız yine alamıyorsanız biraz geriye çekilirsiniz. Ama vakıfta bir veriyorsunuz, iki veriyorsunuz üç veriyorsunuz, beş veriyorsunuz yıllar sonra bir yiğit çıkıyor ve bütün yorgunlukların ödenmiş bedellerin faturasını ödüyor, biz de o günü bekliyoruz inşallah.

Vakıf dışında nasıl bir sosyal hayatınız var, ailenizle ne sıklıkla zaman geçiriyorsunuz, gezmeyi sever, kitap okur ve spor yapar mısınız?

Vakıf çalışmaları rüyalarımızda bile vaktimizi alıyor, çok fedakârlık ve ilgi gerektiriyor. Yine de ailemize yeterince vakit ayırmaya çalışıyoruz ama yeterli midir onu aile fertlerine sormak lazım. Haftanın belli günlerinde spor yapmaya çalışan biriyim. Özellikle gençlerle vakit geçirdiğim zaman dilimlerinde hadi gençler gelin pinpon oynayalım, basket oynayalım, yüzelim gibi tekliflerde bulunuyorum. Kitap okumayı da çok seviyorum ama günümüzdeki iş yoğunluğu, bilgisayar, tablet ve telefon gibi zihni meşgul edici araçların çoğalması nedeniyle eskisi kadar vakit ayıramasam da kitap okumayı ihmal etmemeye çalışıyorum. Bir hocamız vardı şöyle derdi, “Okumayan insan, her gelen hastasına aspirin yazan doktora benzer.” Bu nedenle kendimizi yenilememiz lazım. Onun için mümkün oldukça okumaya çalışıyorum. Şu an tarihe ve hatıratlara olan merakım nedeniyle “Abdülhamid Han’ın Hatıratı” kitabını okuyorum.

 “İNSANLARA YARDIMCI OLMAK BÜYÜK MUTLULUK”

En büyük pişmanlığınız veya hayal kırıklığınız?

Zaman zaman çok üzüldüğüm olaylar, hadiseler oldu ama öyle çok pişman oldum, hayal kırıklığı yaşadım diyebileceğim bir olay olmadı.

En büyük kazanımınız?

Bu vakfın daha kurumsal, daha uzun soluklu olmasına vesile olduğum ve gençlere emanet ettiğim gün en büyük kazanımımız olacak inşallah.

En büyük mutluluğunuz?

Vakıfla ilgisi olan ve bana bir ricayla gelen insanlara yardımcı olmak, onların mutlu olmasını sağlamak.

En büyük hayaliniz?

Az önce söylediğim gibi bu vakfı kalıcı hale getirmek.  

En büyük destekçiniz?

Şüphesiz Cenabı Hakk'ın yardımı, vakıf dostlarının gayreti ve ailemizin desteği. 

En güçlü özelliğiniz?

Çok iyi bir iş takipçisiyimdir.

En kötü özelliğiniz?

Yoğunluğumdan dolayı biraz dağınıklık.

Kulağınıza küpe bir söz?

“Derdi olanın vakti olmaz.”

Son olarak gençlere neler söylemek istersiniz?

Sadece diplomanın insanı hayatta başarıya götürmediğini, sosyal çevrenin, sosyal sermayenin diploma kadar kıymetli olduğunu gençlerin bilmelerini isterim. Gönüllülük esası üzerine kurulan STK çalışmalarına katkı vermelerini ve buradaki çalışmaları bir külfet olarak görmeyip gönülden katılım sağlamalarını arzu ederim, zira bu deneyim ve tecrübeler ileride onların çok işlerine yarayacak.

Editör: TE Bilisim