Doç. Dr. İmam Bakır Kanlı / Analiz - AA - İnsanoğlu, medeniyet kurmaya ve tarih yazmaya başladığı zamandan bu yana sürekli yer değiştirmiş, hareket halinde olmuştur. Göçebe toplumdan yerleşik tarım toplumu düzenine geçtiğinde hareketlilik ve ivme yön değiştirse de durmamış, devam etmiştir. Bugün ise içinde yaşadığımız Endüstri 4.0 dönemi tüm paradigmaları çok çetin şekilde etkileyerek, insanoğlunun yer değiştirme hareketini, yeni bir medeniyet kurma ve sistem oluşturma yönünde yeniden formatlıyor. Kurulacak yeni dünya düzeni için son elli yıldır ulusal, bölgesel ve küresel ölçekte sadece akademik camiada değil, politika yapıcılar arasında da tartışılan çevre konusu, stratejik bir ajan oluşturuyor. Bunda insanoğlunun doğal kaynakları kullanımı ve çevreye olan duyarsızlığındaki rolü elbette yadsınamaz. Ancak çevre değerleri üzerinde oluşan baskının ardında küreselleşme sürecinin ve küresel sermayenin çevre ve doğal kaynaklar üzerinde oluşturduğu baskı, sahip olma ve kullanma isteğinin olduğu bir gerçek. Gelinen aşamada kalkınma ve çevre koruma ilişkileri, paradoksal bir çıkmaza girmiş, sorunlar yerel ölçekten küresel ölçeğe evrilerek, iklim değişikliği gibi büyük ölçekli çok ciddi sonuçlarla karşı karşıya kalınmış durumda.

FOSİL YAKITLAR İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN ANA UNSURU

Çevrenin sistemik özelliği neticesinde ise bu sorunlar başka sorunları da beraberinde getiriyor ya da tetikliyor. “İklim mülteciliği” de bu devinim içinde gündeme gelen önemli başlıklardan biri oldu. Endüstri 1.0’dan beri insan faaliyetleri ve fosil yakıtların kullanımı iklim değişikliğinin ana unsurları arasında yer alıyor. Fosil yakıtların yanması sonucu ortaya çıkan karbondioksit (CO2) ve metan (CH4) gibi gazlar sera etkisi oluşturarak atmosferdeki ısıyı hapsediyor ve sıcaklıkların yükselmesine neden oluyor. Sera etkisi yapan bu gazların oluşumuna neden olan pek çok kaynak bulunuyor. Fosil yakıtlı araçlar, bina ısıtmalarında kullanılan kömür ve çöp depolama alanları başlıca örnekler. Günümüzde artık enerji, sanayi, ulaşım, binalar, tarım ve arazi kullanımı, başlıca emisyon kaynakları arasında yer alıyor. İnsanlığın bugün için tercih ettiği küreselleşme ekolü ile iklim değişikliği arasında güçlü bir korelasyonun olduğu pek çok araştırmacı tarafından kabul ediliyor.

FÜTÜRSÜZCA YÜRÜTÜLEN EKONOMİK ÇIKARLAR

Belirli bir grubun fütursuzca yürüttüğü ekonomik çıkarlara dayalı faaliyetlerin sonucu olarak çevre sisteminin arka plana itilmesi, sistemik dengenin bozulmasıyla sonuçlanan bir iklim değişikliğini de beraberinde getirdi. Sürecin olumsuz sonuçlarını azaltmak, mümkünse ortadan kaldırmak gayesiyle hükümetler bir araya geliyor.

BM: DÜNYANIN VE İNSANLIĞIN SONU

Sistemin dengesini bozacak nitelikte emisyon oluşturucu faaliyetler öyle bir seviyeye ulaşmıştır ki artık küresel ölçekte politika yapıcılar da gerekli önlemler alınmadığı takdirde insanlığı ciddi tehlikelerin beklediğini her fırsatta dile getirmeye başladılar. BM tarafından 2018 yılında hazırlanan bir rapora göre bilim insanları, +1,50 (C) dereceyi geçmeyecek bir küresel sıcaklık artışında iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin en az düzeyde gerçekleşeceği ve yaşanabilir bir iklim sistemine katkı sağlayacağı görüşünü belirttiler. Mevcut emisyon salınımlarının hız ve miktarındaki artışın aynı şekilde devam etmesi durumunda ise yüzyılın sonunda küresel sıcaklık artışının +4,4 (C) dereceye kadar artabileceğini, bunun da dünyanın ve insanlığın sonu olacağına dikkati çektiler.

21,5 MİLYON İNSAN GÖÇ ETTİ

Bilim insanları, iklim mülteciliği ile küresel ısınmaya dayalı küresel iklim değişikliği arasında ciddi bağların olduğunu öne sürüyor. Bu bağlamda; yağmur ormanlarının büyük zarar görebileceği, buzulların eriyerek deniz seviyesini yükselteceği, ozon tabakasında bozulmaların yaşanacağı, çölleşme ve kuraklaşmanın yaşanacağı ve büyük ölçekli sel felaketlerinin ve tufanların meydana geleceği gibi öngörüler mevcut. Bu öngörülerin gerçekleşmesi durumunda insanlığın etkilenmemesi mümkün değil. Kaldı ki, Nisan ayında BM Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR), 2010 yılından bu yana iklim değişikliğine bağlı afetler nedeniyle yerinden olan insan sayısının 21,5 milyona yükseldiğini açıkladı.

İklim mültecilerinin hukuki hakları
Sebep sonuç ilişkisi içinde birbirine sıkı sıkıya bağlı olan ve küresel ısınmaya dayalı iklim değişikliğinin doğrudan bir sonucu olarak görebileceğimiz iklim mülteciliği olgusu ile mücadele edebilmenin başat unsuru kuşkusuz emisyonların kritik eşiğe kadar azaltılması. Bu bağlamda dikkat edilmesi ve üzerinde çalışılması gereken bir diğer konu ise iklim mültecilerinin hukuki hakları.

İKLİM MÜLTECİLERİ ‘VATANSIZ’ ADLANDIRILIYOR

BM İnsan Hakları Konseyi, Mart 2018’de, iklim değişikliğinin neden olduğu sınır ötesi insan hareketi konusunu, insan haklarının korunması perspektifinden tartışan bir sonuç belgesini kabul etti. Belgede, iklim değişikliği nedeniyle göçe maruz kalan kişiler arasında, klasik mülteci tanımı içinde kalmayan, bu tanıma uymayan çok sayıda kişinin bulunduğuna dikkat çekiliyor. Çünkü “mülteci” kavramı “iklim mültecileri” kavramını kesinlikle tam olarak karşılamıyor. Ayrıca, iklim mültecilerinin insan hakları bağlamında korunmasına ilişkin hukuk sisteminin yetersiz olduğu da vurgulanıyor. Özellikle sınır aşırı gerçekleşen zorunlu göç hareketlerinde, bu kişilere ne göçmen ne de mülteci statüsü veriliyor. Mülteci kavramı doğası gereği içinde baskı, zulüm, savaş, temel insan haklarının ihlali, işkence gibi birtakım nedenlerle başka bir devletin koruması altına girmeyi barındırıyor. Oysa ki iklim mültecileri için böyle bir zulüm ve baskı ortamı söz konusu değil. İklim mültecileri yaşadıkları afet sonucu yaşayabilecekleri bir vatan kalmadığı için statü olarak “vatansız” adlandırılabiliyorlar

Göçün nedeni doğa olayları
İKLİM mültecileri, iklim değişikliğinin unutulmuş kurbanları olarak değil artık küresel bir sorunun parçası olarak gündemde. İklim mültecileri; çevre sorunlarına dayalı yaşanan afetlerden etkilenen büyük insan topluluklarının, karşı karşıya kaldıkları zorluklarla mücadele etme ve hayatlarını sürdürebilmek için yaşadıkları topraklardan zorunlu olarak ayrılarak daha güvenli olacaklarını düşündükleri, sınır ötesi başka bir coğrafi alana göç etmeleri şeklinde tanımlanabilir. Bu göçün nedeni olarak da küresel ısınma, deprem, tsunami, sel, orman yangını, kuraklık ve çölleşme gibi doğa olaylarının yıkıcı etkileri gösteriliyor.

***

Zorunlu göç hareketi

İKLİM değişikliği; sistemik yapısı gereği, pek çok alt sistemi etkileme özelliğine sahip. Bu etkilerin en önemli sonuçlarından bazıları şüphesiz; şiddetli seller, orman yangınları, aşırı ve beklenmeyen ani hava koşulları ve buna bağlı olarak ekosistemin ve içinde yaşayan türlerin yok olması. Ancak iklim değişikliğinin, insanoğlunu etkileyen, çok boyutlu yapısıyla da gündem oluşturan sonuçlardan biri ise kuşkusuz iklime dayalı zorunlu göç hareketi.

SON YÜZYILIN EN ÖNEMLİ GÜNDEMİ

Göç, insanlık tarihi kadar eski bir kavram. İnsanoğlu sürekli hareket halinde olmuş, bu hareket bazen kendi isteği ile bazen de zorunlu bir şekilde gerçekleşmiştir. Zorunlu olarak gerçekleşen göç hareketinin arka planında can ve mal güvenliğini sağlamak güdüsü olmuştur. Son dönemde ise yeni bir kavram ortaya çıkmış bulunuyor; klasik mülteci kavramından ayrılarak, küresel ısınmaya dayalı iklim değişikliğinin bir sonucu olarak gündemimize giren “iklim mülteciliği” kavramı. İklim mülteciliği kavramının çevre ve çevre sorunları ile bağı aşikâr. Bu kapsamda bakıldığında, küreselleşme ile yaşanan büyük ölçekli ve sınır aşan çevre sorunlarının kuşkusuz son yüzyılın en önemli gündem konularından biri olduğu söylenebilir.

Editör: TE Bilisim