Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Ermenistan'ın işgali altındaki toprakların kurtarılması için 27 Eylül 2020'de başlatılan 44 günlük savaşın birinci yılında, Anadolu Ajansı'na (AA) değerlendirmelerde bulundu.

Yaklaşık 30 yılın ardından Ermenistan'ın işgalinden kurtarılan topraklara sık sık ziyaretler düzenlediğini belirten Aliyev, ziyaretlerine ilişkin görüntülerin de Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı Mihriban Aliyeva tarafından kaydedildiğini ve paylaşıldığını hatırlattı.

Bu durumun kendiliğinden geliştiğini dile getiren Cumhurbaşkanı Aliyev, şunları kaydetti:

"Doğal olarak oluştu, bunu planlamıyorduk. Biz ilk kez Şuşa'ya gittiğimizde Bakü'den çok erken çıkmıştık. Çünkü o zaman yol çok uzundu. O zaman bir Zafer yoluyla Fuzuli'den Şuşa'ya neredeyse 3 saatte gitmiştik. Yollar kar ve buz tutmuştu. Sabah erkenden çıkmıştık ve hava karanlıktı. Hava aydınlandıkça çok güzel manzara oluştu ve Mihriban Hanım kendi telefonuyla çekmeye başladı. Beni çekti, ben de dedim ki 'Yolumuz Şuşa'yadır'. Böyle başladı. Bu bir özel teşebbüstür, çünkü benim ziyaretlerimi genellikle resmi heyet çekiyor. Buysa yeni bir yaklaşımdır. Biliyorum ki çoğu kimsenin hoşuna gitti bu. Bizim de hoşumuza gitti."

"ÇOK EZİYET ÇEKTİLER FAKAT DİK DURDULAR"

Eşi Mihriban Aliyeva'nın çektiği görüntülerdeki sözlerini hangi duygularla söylediğini anlatırken gözleri dolan Cumhurbaşkanı Aliyev, şöyle devam etti:

"Bu sözleri söylerken benim gözümün önüne ilk önce o bölgelerde yaşamış insanlar geliyordu. Ben her şeyden önce onlar için bunu söylüyordum. Çünkü onlar hasret içerisindeydi. 30 yıl hasret içerisindeydiler ve ben oraya gelmişim bu binayı görüyorum, o görmüyor. O bizim gözlerimizle onu görmeli. Her zaman gözümün önünde onlar vardı. O kadar eziyet çektiler. Fakat dik durdular, sağlam durdular. Budur Azerbaycan, budur Azerbaycan halkı. Sizi de duygulandırdım ben."

" TÜRKİYE DÜNYAYA MESAJ VERDİ: AZERBAYCAN'A KARIŞIRSANIZ, MÜDAHALE EDERSENİZ TÜRKİYE'Yİ GÖRECEKSİNİZ"

SORU: Türkiye ile Azerbaycan'ın ilişkilerinin geleceğine ilişkin neler düşünüyorsunuz?

ALİYEV: Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, önceki yıllarda da yüksek platformlardan Azerbaycan'ın haklı davası hakkında çok geniş bilgiler paylaşıyordu. Her zaman bu konu onun dış siyasetle ilgili konuları arasında bir numaralı meseleydi. Bu kez artık zaferden sonra orada (BM Genel Kurulunda) bu sözleri söylemesi bizi sevindirdi. Bu bir kez daha gösteriyor ki Recep Tayyip Erdoğan her zaman Azerbaycan'ın yanındadır.

Savaşın ilk saatlerinde o Azerbaycan'ın yalnız olmadığı, Türkiye'nin Azerbaycan'ın yanında olduğunu belirtmişti ve bu bize ek güç vermişti, manevi güç vermişti. Türkiye'nin Azerbaycan için Azerbaycan'ın da Türkiye için ne kadar yakın ve candan bir ülke olduğunu biliyorsunuz. 10 yıllar boyunca biz büyük yol katettik ve ilişkilerimizi en yüksek düzeye çıkarttık. Dünya çapında buna benzer iş birliği, dostluk ve kardeşlik örneği olmadığını söylemiştim. Tarihleri, etnik kökenleri, dilleri aynı olan çok ülkelerin olduğunu fakat onlar arasında ne kadar ihtilaf, güvensizlik ve sorun olduğunu da söylemiştim. Etnik, dini, kültürel köklerin o ülkelerin kardeş ülke olacağı anlamına gelmiyor. Böyle örnekler çoktur. Hem Orta Doğu'da hem post Sovyet mekanında. Çok güçlü bir tarihi ve kültürel temel üzerinde böyle güzel ilişkiler sarayını inşa etmek bizim hususi hizmetimizdir. Hem Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın hem de benim. Burada tevazudan uzak olmalıyım, bu gerçektir. İkinci Karabağ savaşı bunu bir kez daha gösterdi. Türkiye bizim yanımızda olarak tüm dünyaya mesaj vermiş oldu ki 'karışmayın, müdahale etmeyin, Azerbaycan hak yolundadır. Eğer karışırsanız, müdahale ederseniz Türkiye'yi göreceksiniz.' Bu elbette çok büyük üstünlük ve avantajdı.

2. Karabağ Savaşı'ndan sonra ilişkilerimiz daha da yüksek basamağa çıktı. Savaş bittikten sonra Sayın Cumhurbaşkanı'nı Şuşa'ya davet ettim. O Şuşa'ya gelinceye kadar başka ülkelerden kimsenin Şuşa'ya gitmeyeceğini söylemiştim. Hatta Türkiye'den gelenler olmuştu, oraya gitmek istiyorlardı. Onlara söyledim ki 'Teşekkür ederim fakat bekleyin. Kardeşim gelsin, Şuşa'ya gitsin ondan sonra yolunuz açıktır.'

Şuşa Beyannamesinin imzalanması bizim ilişkilerimizi daha yüksek düzeye çıkardı. Şuşa Beyannamesi ile 'de-facto' olan ilişkilerimizi 'de-jure' düzeyine, müttefiklik düzeyine yükselttik. Zaten her alanda müttefiklik ilişkileri içerisindeydik. Fakat biz bunun resmiyete dönüştürdük. Bu gelecek faaliyetlerimiz için bir yol istikametidir. Biz bu yolla gideceğiz. Günden güne pekişen ilişkiler, artan ortak projeler, bizim dayanışmamız ve kardeşliğimizin tüm komşularımız için örnek olduğunu düşünüyorum. Tüm komşularımız eğer ilişkilerini Türkiye ile Azerbaycan gibi kursaydı o zaman dünyada hiçbir savaş olmazdı.

KAYNAK: AA

Editör: TE Bilisim