Hazırlayan: Uluslararası Fatih Sultan Mehmet Anadolu İmam Hatip Lisesi Genç Yazarları

Bazı şehirler sadece insanların yaşadığı yer olmaktan çok daha fazlasını ifade eder. Yüzyıllardır var olan bu şehirler belki bugün ortadan kalkmış olsalar bile geçmişleriyle bugüne ilham vermiş, bugünü tasarlamışlardır. Her şehrin elbette ki bir mazisi vardır ve bahsedeceğimiz şehir bugünün mimarıdır. Öyle bir şehirdir ki ziyaret edenin kalbini çalar, gözünü kamaştırır. Bu şehri anlatmaktaki acizliğimi şu mısralarla gidermek isterim:

Çıkup Şâm ehli bizi karşuladı

Görüben bizi hoş şâzılık itdi

Hakun toksan tokuz rahmeti anda

Ki yapılmış görün mescidler anda

 

Yidi ırmak akar şehrün ucına

Hatâdur benzedürsem Rûm u Çîne

 

Toyar kişi anun ni‛metlerine

İrüp konduk bir gün bir hân içine

 

Gidişde anmaz imiş evin âdem

Dönişde üşer imiş başına gam

 

Düşer imiş oğul kızı firâkı

Bedel olmaz köyine Şâm ‘Irâkı 

Ahmed Fakîh

Biladüşşam (Suriye, Filistin, Lübnan ve Ürdün) bölgesinin en önemli merkezlerinden biri Dımaşk’tır (Dımaşkuşşam). Dımaşk olarak bilinen adını da Arapça kaynaklarda bütün Suriye bölgesini ifade etmek için kullanılan Şam’a terk etti. Günümüzde de Türkçede Şam adıyla kaydedilir. Dımaşk üzerinde kesintisiz yerleşim görülen en eski şehirlerden biridir. Dımaşk çevresinde MÖ 9000’lere kadar giden yerleşim olduğuna dair arkeolojik kanıtlar vardır. Şehrin isminin kökeni hakkında araştırmacılar farklı yorumlar ileri sürmüştür. Tarihî kayıtlarda Dımaşk MÖ 1500 yılından itibaren zikredilir. İlk defa Luksor’da Karnak Tapınağı’ndaki yazıtlarda Ta-ms-ku şeklinde kaydedilmiştir. Amarna Tabletlerinde ise Akkadca Di-maş-ka olarak geçmekte ve bu ismin Semitik öncesi bir kökene sahip olduğu kabul edilmektedir.

İslam fetihlerinden önce Bizans’ın hâkimiyetinde bulunan Dımaşk 613 yılında Sasaniler tarafından işgal edildi ancak 628’de Bizans İmparatoru Herakleios şehri geri aldı. Arabistan halkı, İslam’dan önce de kendileriyle aynı etnik kökene sahip olan Biladüşşam halkıyla ticari ilişkiler kurmuşlardı ve bölgedeki merkezlere ticaret kervanları düzenliyorlardı.

İSLAM IŞIĞIYLA DAHA PARLAK BİR DIMAŞK…

Hz. Ebû Bekir, halifeliğinde isyan hareketlerinin bastırılmasından birkaç ay sonra bölgeye üç ordu gönderdi. Onun zamanında kazanılan Ecnadeyn zaferiyle birlikte Suriye ve Dımaşk’ın kapıları müslümanlara açılmış oldu (13/634). Hz. Ömer devrinde Fihl ve Mercüssuffer savaşlarının (14/635) ardından Dımaşk’ın fethi önünde herhangi bir engel kalmadı. Hâlid b. Velîd, Mercüssuffer’den kaçan Bizans birliklerinin peşine düşerek onların sığındığı Dımaşk’ı fethetti (Receb 14 / Eylül 635). Ancak Herakleios’un bölgeye büyük bir ordu göndermesi üzerine Dımaşk’ı boşaltıp Yermük Vadisi’ne geldi ve Bizans ordusunu bu defa da hezimete uğrattı (12 Receb 15 / 20 Ağustos 636). Yermük zaferinden sonra Dımaşk kuşatılarak ikinci defa fethedildi (Zilkade 15 / Aralık 636). Emevîler Dımaşk’ı başşehir olarak seçti. Emevîler, Dımaşk’ı İslam dünyasının din, siyaset ve kültür merkezi hâline getirmek için büyük çaba gösterdiler ve bunu başardılar. Abbasilerin başşehir olarak Bağdat’ı seçmelerinden sonra Dımaşk sıradan bir vilâyet hâline geldi.

AVRUPA’YA ÜRÜN İHRAÇ EDEN ŞEHİR

Bağdat’ın 656 (1258) yılında Moğollar tarafından işgalinin ardından Suriye’de Halep, Humus ve Hama gibi Dımaşk da Moğollar’ın eline geçti (Rebîülevvel 658 / Mart 1260). Bu esnada şehrin batı surları ve kale tahrip edildi. Ancak Dımaşk’ta Moğol hâkimiyeti çok kısa sürdü. Memlük Sultanı Kutuz, Aynicâlût Savaşı’nda Moğollar’ı yenerek (658/1260) Dımaşk’ı ve Suriye’nin büyük bir kısmını kurtardı. Bundan sonra şehir Memlük dönemi boyunca başşehir Kahire’ye tâbi oldu. Dımaşk, Timur’un saldırısına uğrayarak işgal edildi (803/1401). Kalede bir müddet direnen Memlük birliği çok geçmeden mağlup oldu. Bu esnada şehir büyük tahribata maruz kaldı, şehir halkından pek çok kişi öldürüldü. Timur şehri tahrip ettiği gibi ayrılırken birçok sanatkârı yanına aldığından şehir kültürel açıdan da büyük zarar gördü. Timur istilası sebebiyle meydana gelen göçler ve katliamlar yüzünden şehrin nüfusu azaldı ve Dımaşk, Memlükler döneminin sonuna kadar bir daha eski seviyesine ulaşamadı. Avrupa’ya büyük miktarda ürünler ihraç eden şehir artık gıda maddelerini ithal eder duruma düştü.    

OSMANLI DÖNEMİNDE TİCARET MERKEZİ

Şam şehri 927 (1521) yılından itibaren kesin olarak Osmanlı hâkimiyetine geçti ve bir süre sonra Osmanlı Devleti’nin bir paşalık merkezi oldu. Şam’ın içinde bulunduğu bölgenin Osmanlı dönemi idari taksimatındaki durumu zaman zaman değişmiş olmakla birlikte şehir Osmanlı devri boyunca bölgenin idari, askerî, ilmî, kültürel ve ticari merkezi olma özelliğini sürdürdü. 1 Ekim 1918’de İngiliz ordusuna bağlı Avustralya birlikleri tarafından ele geçirilen Şam’da kısa süreli gerginlikler yaşandı. Şerif Hüseyin isyanında yer alan ve çoğunluğu bedevilerden oluşan Arap birliğinin kumandanı Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal’ın 3 Ekim 1918’de şehre gelmesiyle yeni bir zafer töreni yapıldı ve şehrin yabancılar değil Araplar tarafından ele geçirildiği görüntüsü verilmeye çalışıldı.

Suriye’de son on yıldaki yaşanan olaylarda Şam’ın ne kadar önemli bir rol oynadığı aşikâr.

Hamza Burak

***

DENİZ GELİNİ

Masmavi ve berrak bir deniz… Ilık bir rüzgârın köpürttüğü ışıltılı dalgalar… Altın sarısı kumsallar… Bir gelini andırıyor sanki gördükleriniz.

Burası Maldivler değil, İspanya’nın sahilleri de… Burası Suriye’nin başkenti Şam’ın kuzeybatısında yer alan kadim bir şehir, burası Akdeniz sahillerinin gelini Lazkiye… Bu yazıda bu güzel şehri anlatmak istiyorum size. Elbette özetleyerek… Yoksa bu güzelliği bu kısa yazıda anlatmak ne mümkün!

Lazkiye’de kurulduğu bilinen ilk krallık Ugarit Krallığı’dır. Ugarit Krallığı döneminde Lazkiye Ugarit ya da Şemra adlarıyla anılmış. Ugarit Krallığı tarihe karışınca Selevkos İmparatorluğu’nun bir numaralı yerleşim yerlerinden biri olmuş. Selevkos İmparatoru I. Slokus annesinin adını bu şehre vermiştir.

Ondan sonrası malum, Roma tarafından işgal edildi…

Ta ki koskoca cihanın karanlığına son veren, topraktan önce gönülleri fetheden güneş yıllar sonra doğuncaya kadar…

NİL VE FIRAT ARASI

Yıl 637… Nihayet dünya adalete bir daha sarıldı. İslam’ın semada dalgalanan sancağı bu kez Ubade b. Samit’in komutanlığı ile Şam’a ulaştı. Gerçi, Şam dendiğinde akla gerçek Şam olan Nil ve Fırat arası gelmelidir. Başka bir deyiş ile Türkçe‘deki Şam’ın Arapçası Dimeşk’tir. Şam ise şimdi bildiğimiz Suriye, Lübnan, Filistin ve Ürdün’dür. Lazkiye’nin fethi çoğu Şam beldelerine benzer, barışçıl bir fetih idi. Ama sonra kaybedildi.

Her zamanki gibi doğuş muhakkak ki yakındır. Lazkiye İmadettin Zinki tarafından 1136’da kuşatıldı lakin fethedilememiştir. Oğlu Nurettin Zinki yine 1171’de fethetmeyi denemiş fakat maalesef yine başarılı olamamıştır. Selâhaddin Eyyubi 1188’de şehri fethetmiştir. Oğulları arasındaki tartışmalardan sonra üçüncü oğlu Zahir, Lazkiye vilayetini almış ve Büyük Zahir Camii başta olmak üzere şehre pek çok eser kazandırmıştır. Osmanlılar zamanında da şehre eserler kazandırılmıştır. Tarihî bilgilere burada noktayı koyalım…  

LAZKİYE’YE GİTSEK NE YAPARIZ?

Başta Büyük Camii’yi, Selâhaddin Kalesi’ni ve Osmanlılardan kalma Han-ı Şark’ı mutlaka görmelisiniz. Debalin ve Seyyide kapalı çarşıları da ticaret ve kültürel alışveriş için mühim mekânlardandır. Tarihî bir yapıda ziyaretçilerini ağırlayan Lazkiye Müzesi’ne uğramayı da unutmayın. Ağustos ayında bu şehirdeyseniz Sevgi Festivali’ni kaçırmayın derim. Hele “Yağmur yağarsa ne hâllere düşeriz?” gibi bir derdiniz de hiç olmasın. Çünkü Lazkiye kışın yağmurlu, yazın kurak olan Akdeniz iklimine tabidir.

Tarih öncesi çağlardan beri canlılığını koruyan, güzelliğini hiç kimseden saklamayan Lazkiye görülmeye değer bir yer, öyle değil mi?

El-Hasan El-Keylani

Editör: TE Bilisim