Hazırlayan: Akif İnan Anadolu İmam Hatip Lisesi Genç Yazarları

Gelgelelim bu sürecin uzamasına, ilerleyen aylarda insanların ekonomik sıkıntıları başladı. Bununla beraber depresyona girenler, sıkıntılardan dolayı intihar edenler oldu. Bir de olayların komik tarafları var. Korona ile beraber hayatımıza yeni yeni bir sürü şey girdi. En basit örneği, insanlar maske ile tanıştı. Öncesinde doktorların veya birtakım meslek gruplarının taktığı maske artık tüm insanlığa zorunlu hale geldi. Şahsen maskeden nefret eden biriyim. Zorunlu mekanlarda takıyorum sadece. Açık havalarda, parklarda, ormanlarda maske takan amcalar görüyorum.

MASKESİZ GÜNLERİ ÖZLEDİK

Hayatımıza korona ile birlikte bir sürü psikolojik hastalık girdi. İlk zamanlarda, her şeyi yıkama hastalığı, özellikle de annem üzerinde çok ciddi hasarlar bıraktı. Annem, hâlâ dışarıdan ne alırsa alsın en az bir gün dışarıda bekletiyor, ardından sirkeydi, deterjandı, sayamadığım birçok şey ile yıkıyor. Bir işe yaramayacağını defalarca anlatmama rağmen hala buna devam ediyor. Fazla da üstüne gitmiyorum, annem sonuçta, saygı duyuyorum. Tokalaşmama törenleri, toplum içinde öksürememe gibi birçok tuhaf olay da hayatımıza dahil oldu. Bunların en bombası, aşı polemiğiydi. Bir yanda “Aşı olun!” diyen doktorlar, uzman kişiler; bir yanda “Aşı olmayın, bunlar cart curt ülkenin oyunları, aşının içinde çip var, insan soyunu bu aşılar bitirecek…” diyen bir sürü tuhaf görüş…

Korona hâlâ bitmedi, bitecek gibi de görünmüyor ama artık cidden son bulmalı yoksa insan soyu olarak kafayı yememize ramak kaldı. Maskesiz günleri özledik. İnşallah en kısa zamanda kurtuluruz bu musibetten. Yetti gari korona, git artık…[Haber devam ediyor...]

Taha Yasir TIRPAN

***


Eğitim sistemi

Eğitim, TDK’de, “Çocukların ve gençlerin toplum yaşayışında yerlerini almaları için gerekli bilgi, beceri ve anlayışları elde etmelerine, kişiliklerini geliştirmelerine denir.” şeklinde geçer.

EĞİTİMİN tanımı yapılırken birey yerine çocukların ve gençlerin ifadesinin yazması, ayrıca amacın, toplum yaşayışında yer almak, olarak belirtilmesi bana göre tanımın eksikliğini gösteriyor.

Selahattin Ertürk’ün ünlü tanımında ise eğitim, “Bireyin davranışında kendi yaşantısı yoluyla ve kasıtlı olarak istendik değişme meydana getirme süreci” olarak geçer. Bu tanımın da eksik yönü, davranışın ön plana çıkması, eğitimin davranış odaklı olarak tanımlanmasıdır. Eğitim, kişilik eğitimine odaklı olmalıdır. Davranış odaklı eğitim, kalıcı değildir.

MUASIR MEDENİYETLER SEVİYESİNE ÇIKMAK!

Eğitim sistemimizdeki sorunlardan bahsetmeden önce Türkiye’de bu konuda atılan ilk adımlardan biri olan harf inkılabına değinmek istiyorum. Harf inkılabının yapılma nedeni olarak, Arap alfabesinin öğrenilmesinin zor olması ve muasır medeniyetler seviyesine çıkmak gösterildi. Arap alfabesinden Latin alfabesine geçişle bu milletin dünü, kendine unutturulmaya çalışıldı. Yeni nesil; on iki asırlık medeniyetten, kültürden, tecrübeden mahrum bırakıldı. Bazıları da der ki: Bizim asıl alfabemiz zaten Arap alfabesi değildir. Uygur alfabesi bizim asıl alfabemizdir. Ancak Uygur alfabesinden Arap alfabesine geçişte devlet ile halk el ele verdi. Yasal düzenlemelere gerek kalmadan insanlar, kendi istekleriyle Arap alfabesini kullandılar. Bizim Latin alfabesine geçişimiz ise devlet eli ile oldu. Dünyada bu şekilde alfabe değiştiren tek ülke olduğumuzu da unutmayalım. Öğrenilmesi en zor alfabe Çin alfabesidir. Çünkü bu alfabede harfler değil karakterler vardır. Her kelimeyi bir karakter temsil eder. Çinliler, “Bu alfabe bizi geliştirmiyor.” demediler. Suçu alfabede değil, kendilerinde aradılar. Alfabelerini değil, kendilerini değiştirdiler ve bugünkü konumları hepimiz tarafından biliniyor.

BİR ŞEYİN ÜZERİNE BİR ŞEYLER EKLEMEK!

Günümüzdeki eğitim sorunlarından biri de eğitimde istikrarsızlıktır. Göreve gelen her bakan önceki bakanın eksikliklerini bulur ve kendince bu eksik sistemi geliştirmek yerine önceki sistemi kaldırır, yeni bir sistem kurar. Zaten hep buradan kaybediyoruz. Az önceki konu gibi… Bir şeyin üzerine bir şeyler eklemek yerine onu sıfırlayarak bir yere varamayız.

Bir başka sorun ise resim, spor, müzik gibi aktiviteler yeterince önem görmüyor. Bu da sadece eğitim sisteminde olan bir sorun değil. Halk da bu konulara önem vermiyor, çocuklarını bu konuda eğitmiyor. Akademik derslere yeteneği olan çocukları sadece akademik derslere yönlendiriyorlar.

Eğitim sistemindeki birkaç sorunu ele aldık. Ele almadığımız eğitimci kadrosu, dil eğitimi gibi sorunlar da var. Bakanlığımızın kendi kadrosunu gözden geçirip önemli yenilikler yapması lazım. Ancak bu yenilikler yapılırken önceki hatalar gözden geçirilmelidir. Bu yenilikler yapılırken, yeni bir sistem kurulurken, değişiklik esnasında ara sınıfta olan öğrenciler bu değişiklikten muaf tutulmalı, zarar görmemeli.[Haber devam ediyor...]

Talha GÖNÜL

***


Şairin Dirilişi

Üstâd Sezai Karakoç’un aziz hatırasına…

Şaire, kasımda ölmek yaraşır
16 Kasım 2021’de Fındıkzade’de
Mevsimlerin en güzelinde
Ayaktayken ulu bir çınar gibi
Sürgünlüğünün bitmesi yaraşır
Diriliş erlerinin omuzlarında
Dikildi Şehzadebaşı’nın toprağına
Kök salsın diye
Mona Roza
Arkadan gelenlere üflesin
Üflesin Hızır’ın ruhunu
Ve yıkasın diye
Batının zehirlediği Doğulu çocukları
*
Gitti, yaşayan son sahabi
“Ölünüz, ölmeden önce”
Emri gereğince
Gizlesen de kendini
Güzeldi, seninle nefes almak
Masallar ülkesinde
Seninle bir yaşamak
Saadetti, aynı göğe bakmak
*
Gittin, mevsimlerin en güzelinde
Yetim kaldı Sürgün Ülke, Mona Roza
Diriliş nesli yetim kaldı
Şahidiz
Gölge gibi yaşadın lakin
Isıttın ruhlarımızı güneş gibi
Makamın âli, ruhun şâd olsun
Sevgilinin ülkesine selamlar olsun.

Mehmet Nabi KÜÇÜK

[Haber devam ediyor...]

***


Memleketim Şam

ŞAM benim memleketim, doğduğum şehir ve şimdiye kadar ömrümün yarısını geçirdiğim şehir. Şam; Suriye’nin başkenti olup ülkenin en büyük kentidir. Şam’ın tarihte de çok önemli yeri vardır. Zamanında birçok büyük imparatorluk ve devlete başkentlik yapmıştır.

Şimdiki zamanda Şam’dan bahsedersek iki bölüm şeklinde anlatmam gerek; savaş öncesi ve sorası şeklinde. Savaş öncesinde Şam çok kültürlü bir yapıya sahipti, çoğu ülkeden turist çekerdi. O zamanlar Şam’da her şey çok ucuzdu. İstediğiniz her şeyi ucuz fiyata bulurdunuz. Orada yaşayan halkta birbirlerine güven vardı.

BOMBALANMIŞ, KURŞUNLANMIŞ EVLER!

Şehrin yapısından bahsedersek şehirde pek çok park, cami, alışveriş merkezi ve bir havalimanı var. O zamanlar herkes mutlu yaşıyor denilebilirdi. Günümüzde yani savaştan sonraki zamanda ise çokça şey değişti. Bunlardan ilki savaşta yıkılan binalar... Şam’daki çokça köy bombalanmış haldedir. Oradaki köylülerin çoğu ya oradan göç ettiler ya da yaşayacak başka yer bulamadıkları kırık dökük evlerin içinde yaşamaya çalışıyorlar. Bombalanmış, kurşunlanmış bu evler artık ne işe yarar ki?

HALKIN BİRÇOĞU ŞEHRİ TERK ETTİ

Savaş sonrasında Şam’ın merkezinde bina açısından değişen pek bir şey yok ama burada ekonomik sıkıntı öne çıkıyor. Öyle ki, yemek pişirmek için gaz tüpleri, arabalar için benzin, ekmek, un ve buna benzer temel gıdalar, orada akıllı kart denilen karneler ile alınabiliyor. Evlerde ise elektrik pek az bulunur. Öyle ki elektrik evlere, şehir merkezlerinde günde 3 saat geliyor. Köylerde durum daha da kötü ve giderek daha çok kötüleşiyordu.

Evlere elektrik pek az gelirken faturalar eskisine göre çok daha pahalı. Pahalı demişken fiyatlar ekonomik krizden dolayı çok yükselmiş ve maaşlar aynı seviyede denilebilir. Artık halkın elinden bir şey de gelmiyor. Halk yorulmuş, tükenmiş durumda. Zavallı Şam halkının tek çaresi kendi hayatlarını ve çocuklarının hayatlarını devam ettirebilmek için ülkeyi terk etmek. Şu anda halkın birçoğu, kaymakamlıklardan pasaport alıp ülkeden çıkmaya çalışıyor.

Eskiden huzurlu, sükunetli, güzel bir belde olan Şam artık öyle değil. Üzülerek söylüyorum ki artık Şam, terk edilen bir şehir. İnşallah bu savaş biter de Şam, eski huzurlu günlerine kavuşur.

Yasin Yıldız

Editör: TE Bilisim