Hazırlayan: Akif İnan Anadolu İmam Hatip Lisesi Genç Yazarları

Alacakaranlıkta oturmuş kendilerine ışığın yansımasını bekleyen çocuklar, perdelerin kapalı olduğunu ve perdeleri açmadıkları sürece o ışığın onlara asla ulaşamayacağını bilmiyorlardı. Hayatı, odalarının duvarındaki resimlerden ibaret sanan bir açlık vardı onlarda ve bir türlü hakikati göremiyorlardı. Zira gördüklerinin, gerçeklik olduğunu sanıyorlardı. Bir gün bu çocuklar, her birini kafalarında farklı yorumladıkları figürleri izlerlerken kapı açıldı ve içeri öyle bir insan girdi ki onun girmesiyle beraber hücreyi kapatan örtüler kendiliğinden açılmaya başladı tek tek ve içerisi nurla doldu. O kişi öyle biriydi ki hayallerin gerçeklik olduğunu düşünen bu küçüklere tüm dünyayı tanıtmaya ve sevdirmeye gücü yeterdi.

Böylece tohumun ilk kez sulandığı dönemde başlamış oldu öğretmenle serüvenimiz. Bizi, aydınlığı adeta samanlıkta iğne ararmışçasına aradığımız o gölgeden çıkarıverdi. Çok iyi hatırlıyorum, bir gün öğretmenim bana “Abdurrahman, sana güveniyorum.” dediğinde dünyalar benim olmuştu sanki. Çünkü beni, bizi içinde bulunduğumuz karanlık odadan; açlıktan alıp çeken kurtarıcımız bana güvendiğini ve ileride onun gibi veyahut da kendisinden daha iyi bir rehber olabileceğimi söyledi.

KALBİMİZE TEBEŞİRİYLE NAKŞETTİĞİ BİLGİLERİ!

Bizler, Platon'un “Mağara Alegorisi”nde olduğu gibi belli başlı figürleri izleyen insanlardık evvelinde. Sonrasında bizleri güzelliğiyle âdeta büyüleyen gerçeklerle tanıştıracak bir insana teslim ettiler. Evreni bize bir tuval olarak tanıtmıştı beni temin ettikleri o muallim. Bizlere sunduğu; aklımıza, kalbimize tebeşiriyle nakşettiği bilgileri fırçaymışçasına devredip kâinatı şekillendirebileceğimizi gösterdi.

Bütün öğretmenlerimiz; aslında bizi, Ay'ın kara geceyi aydınlattığı gibi cehaletin siyahından bilginin gökkuşağına taşıyor. Bunu yaparken yer yer kırılıyor, üzülüyor, bitkin düşüyor fakat asla ama asla yılmıyor, her daim fedakârlıkta bulunup bize gökyüzünün diğer renklerini gösteriyor. "Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum." demiş ya hani Hz. Ali, peki biz sadece bir harf değil, koca bir alfabeyi, dili, bilimi borçlu olduğumuz öğretmenlerimizin hakkını ödeyebilir miyiz? Ödeyemeyeceğiz fakat öğretmenlerimiz o denli merhamet ve şefkat sahibi insanlar ki bunca emeği talebeden hiçbir karşılık beklemeden sarf ediyor ve her daim haklarını helal ediyorlar.

“SENDE IŞIK GÖRÜYORUM”

Muallim, benim gözümde her zaman bir sanatçı olmuştur. Eseri ise elbette nitelikli yetişmiş öğrenciler, yani bizleriz. Öğretmenlerimiz, biz henüz geleceğimizi karanlıktan ibaret görürken bize “Sende ışık görüyorum” diyen; bize ışık tutan, önümüzü aydınlatan insanlardır. Attığımız her doğru adımda arkamızda olan, bizi destekleyen ve hepsinden önemlisi bize gerçeği gösteren; elleri öpülesi o güzel insanların, bütün öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü kutlu olsun.

Abdurrahman Bereket

*Bu yazı, Başakşehir İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nce düzenlenen “Öğretmenler Günü” konulu kompozisyon yarışmasında ilçe ikincisi olmuştur.

***

Okumak lazım

Eğitim sistemleri, genel olarak bir ülkenin yetiştirmek istediği insan tipini oluşturmaya hizmet eder ve o ülkede bu doğrultuda kurum/kuruluşlar açılır.

Günümüzdeki Türk eğitim sistemi çok eleştirilen lakin hakkında doğru aksiyon alınamamış bir mesele. Ortalama 9-10 yaşlarımızdan itibaren matematik, fen bilimleri, sosyal bilimler, İngilizce gibi mühim dersler alıyoruz lakin mezun olduktan sonra kaçımız doğru düzgün İngilizce konuşabiliyoruz? İki üç cümle konuşabildiğimiz İngilizceden bahsetmiyorum.

VERİLEN EĞİTİMİN KALİTESİ

YouTube’ta ve diğer sosyal mecralarda sosyal deney ve sokak röportajları sayesinde koca koca insanların, muhabirin “İstanbul’u kim fethetti?” sorusuna “Atatürk” ya da “Cumhuriyetin kuruluşu?” sorusuna “1765” gibi abuk subuk cevapların verilmesinden; kendi tarihini bilmeyen insanlarımız olduğunu görüyoruz. Çoğu da sözde üniversite mezunu. Bu arada artık bir üniversiteden mezun olmanın ne kadar kolay ve bu nedenle değersizleştiğini biliyor muydunuz?

Çok üniversite, çok eğitimli insan demek değildir. Herkes üniversite okumak ya da akademisyen olmak zorunda değil. Mühim olan verilen eğitimin kalitesidir. İşin özüne gelirsek kendisinin kim olduğunu, ne durumda olduğunu, ne olacağını, ne yapmak istediğini, nereye gittiğini bilmeyen bir nesil yetişiyor ve bu da gelecekte; sorgulamayan, üretmeyen bir neslin ayak sesleri anlamına geliyor.

Eğitim sistemi mevzusu açıldığında ağızdan ağıza dolaşan sakız da beraberinde geliyor.

“Finlandiya eğitim sistemi mükemmel”

“Eğitim sistemi kötü olduğu için çalışmayacağım, benim suçum yok”

“Canım Amerikam sana geliyorum.”

“Geri dönmemek üzere yurt dışına gidiyorum ve Türkiye bir mühendisini daha kaybediyor.” gibi sadece boş lakırdı yapmaktan öteye gidilemiyor çoğu zaman. Özellikle Twitter vb. mecralarda algı yönetimi boyutu da var elbet lakin orayı ayrıca ele almak istiyorum.

“YENİ MEDYA AKADEMİSİ”

Aksiyon halinde bulunmak, harekete geçmek, işe koyulmak lazım.

Sistemde büyük eksiklikler var lakin gerekirse bunları sistemin kurallarıyla oynayarak gidereceğiz. Ders kitaplarımızdaki eski ve eksik, yetersiz bilgiler yenilenmeli. Tarihimizi doğru öğrenmiyoruz. Tarihe kendi penceremizden bakabilmeli ve tarihi bu şekilde yorumlayabilmeliyiz.

Çözüm yollarından biri de son zamanlarda dile getirilen Osmanlı’daki eğitim sistemidir ki buna katılıyorum. Balık yüzmeli ve kuş uçmalı.

Okullardaki ve MEB’in tepe kadrosundaki eski kafa kadrolar değişmeli yahut bilinçlendirilmeli zira artık hayatımızda sosyal medya ve beraberinde gelen bazı gerçekler var ve yeni çözümler, işler üretmeyerek bu konuda geri kalıyoruz.

Sosyal Medyayı bilinçli kullanabilmek adına dersler çıkarmalıyız. Mesela Başakşehir Belediyesi geçtiğimiz yıllarda bunun ilk tohumlarını attı ve hâlihazırda eğitimlerin devam ettiği “Yeni Medya Akademisi”ni kurdu. Aynı şekilde sadece yeni medya değil, gençlerin son zamanlarda ilgi duyduğu e-spor için de gençlerin daha bilinçli hareket edebilmesi ve hayallerine giden yolda daha donanımlı olabilmeleri için “BASE E-spor” akademisi kuruldu. Bu hususta bakanlıkların da Başakşehir Belediyesini örnek almaya başladığını görmek şahsen mutlu ediyor beni.

ARA ELEMANA İHTİYACIMIZ

Derse değinmişken, ders ve teneffüs süreleri tekrar düzenlenmeli. Bir diğer husus okullarımızda disiplin zayıflığı var, bu da boşvermişliği tetikliyor. Bir zamanlar daha sık görülen usta-çırak sisteminin de devam etmesi gerektiğini düşünüyorum. Meslek liselerimize el atılmalı, bu hususta tedbirler alınmalı.

“Ara eleman”a ihtiyacımız günden güne artıyor.

Belki ileride robotlar bir yere kadar bizlere yardımcı olabilir lakin bu ara eleman eksikliği sorunu üzerine kafa patlatılması gerektiğini düşünüyorum. Kurum/kuruluşlarda vazifeler; adam kayırma ile değil, işin ehli insanlara verilmeli. Eğitim sistemi mevzusunun okulda, evde, kafede ve diğer mekânlarda konuşulduğunu, tartışıldığını görebiliyoruz lakin artık bir olup, kafa yorup, karar almamız ve harekete geçmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Emir Efe Ergüt

***

Bir Nesil

Bir insanlık doğuyor

Uzakta, sisler içerisinde

Karanlık bir nesil

Benliğinden uzak, davasız

Düşünmeyen bir nesil

Sokaklarda

Başsız başsız insanlar

Üretmeyen, fikretmeyen

Damarlarındaki kanın

Al değil kara aktığı bir nesil

Kötülükten beslenip

Kötülük yayar olmuş

İslam'ı unutmuş

Geçmişini bilmeyen

Geleceğe aksak yürüyen bir nesil

Ömer Asaf Töreyen

Editör: TE Bilisim