Sultanbeyli Belediyesi, Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) ve İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğünün ortaklaşa hazırladığı 13. İstanbul Edebiyat Festivali, geçtiğimiz ay aramızdan ayrılan şair, yazar ve mütefekkir, Sezai Karakoç anısına düzenleniyor. Şiir dinletileri ve çeşitli söyleşilerin yapıldığı festival, 26 Aralık Pazar günü sona erecek.

Festivalin ikinci gününde “ Türk şiirinin Hızır’ı: Sezai Karakoç” başlıklı oturum sonrasında konuştuğumuz Yazar Ali Ural, Karakoç’un “Hızırla Kırk Saat” kitabına ve yazılış sürecine film çekilmesi gerektiğini söyleyerek filmin senaryosunu yazmaya gönüllü olduğunu ifade etti.

Ali Ural, “Birileri Hızır’la Kırk Saat’in yazılışının filmini çekmeli. Hızır’la randevu dediği o kırk buluşmanın muhteşem bir lirik filmi olur. Düşünün her gün onun Yenikapı’ya inişi, o denizin kıyısı, orada oturuşu... Ben senaryosunu yazmaya hazırım. Yazılış süreci, şiirle birlikte değerlendirilmeli. Sadece süreci anlatmak olmaz” dedi. TYB İstanbul Şube Başkanı Mahmut Bıyıklı da Türkiye Yazarlar Birliğinin yapımcılığını üstleneceğini söyledi. Yönetmen koltuğuna oturacak isim için ise arayışta olduklarını ifade etti.

TAMAMLANMIŞ ÇİLELERİN TEZAHÜRÜ

Sezai Karakoç’u armağan kavramıyla tanımlayan FSMVÜ öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Akay ise “Kahraman değil, şair olarak armağandır” diyerek “Fizik ötesi bakışı, boyutlar arasında gezdirirdi. O yüzden Karakoç boyutlar arası şairidir. Karakoç’un diğer şairlere göre farklı bir yorumu var. O fark, üslup, dil, ses ve sesleniş farkı. Necip Fazıl gibi insanlar, söz-eylem adamıyken, Karakoç öz-eylem adamıdır. Sezai Bey, ruh kavramını şiirlerin içine dahil ediyor. Onda kahraman edası değil, bir ermişin tavrı var. Necip Fazıl’daki ya da Yahya Kemal’deki metafizik tavrın burada tasavvufi boyuta evrildiğini görüyoruz. Necip Fazıl’ın çilesi tamamlanmış bir çile değildir. Karakoç’un eserleri ise tamamlanmış çilenin tezahürüdür” sözleriyle Karakoç şiirini betimledi.

SÜRGÜN ÜLKELERİN ŞAİRİ

FSMVÜ öğretim üyesi Prof. Dr. Fatih Andı, “Şehir Kimlik Medeniyet” kavramları ölçüsünde değerlendirdiği Karakoç şiirini şöyle izah etti: “Her şehrin arkasında medeniyet ruhu yatar. Her medeniyetin reel kültürü şehirdir. Karakoç, ‘Gün Doğmadan’ şiirinde şehri şehir yapan semttir, mimari öğesidir der. İstanbul baskındır şiirinde. Buhara, Taşkent, Şam, Bağdat, Konya, Diyarbakır, Bosna karşılık bulur. İslam dünyasının yani sürgün ülkelerin şehirleri vardır Karakoç şiirinde. Şehri kaybettik hayıflanmasını dile getirir. Şehir kent ayrımını yaparken, kenti de eleştirir. Ama şiirlerinde baştan sona bir umutsuzluk yok, Diriliş muştusuyla tamamlar.”

KARAKOÇ KEMÂLÂTLA KAVRANABİLİR

Siyaset bilimci Dr. Savaş Barkçin ise Karakoç’un özde şairlerden olduğunu aktararak “Sezai Abi’de üst düzey bir şuur var. Tefekkür boyutu ve entelektüelliği üsttedir, dingin okyanustur. Sezai Karakoç ancak belli bir kemâlâtla kavranabilir. Onu anlamak; yaşa bağlı, başa bağlı, başınıza yediğiniz taşa bağlı. Şaşkınlık toplumu içinde uyanabilmiş az sayıda kişiden birisi. Şiiri, ahlak ve edep yolu olarak kullanan birisi. Biz bunlardan uzaklaştık. Hiçbir edebiyat fakültesinde bunlardan bahsedilemez. Sezai Abi nereye baksa hikmeti görür. Sanatçılıkta da düşüncede de Sezai Beyden öğreneceğimiz çok şey var. Onun yolu ve köprüsünden geçmek lazım. Kulluğun ve Allah’a ulaşmanın iyi bir yansıması. İnşallah biz de onunla dirilenlerden oluruz” diye konuştu.

KAYNAK: YENİ ŞAFAK

Editör: TE Bilisim