Hazırlayan: Akif İnan Anadolu İmam Hatip Lisesi Genç Yazarları

Anne baba hakkı dinimizce çok önemlidir. Çünkü anne ve babamız bize yıllarca baktığından kendi ayaklarımız üzerinde durabilene kadar bu süreç böyle devam eder. Bu yüzden bize olan hakları çok fazladır ve onlara yaşlandıklarında bakmak hem vefa borcu hem de cennete gitmenin yollarındandır. Maalesef Kuran-ı Kerim’de anneye / babaya “öf bile demeyin” denmesine rağmen şimdiki nesil bu kurallara uymamaktadır.

Aileye saygı ve vefa, her ne kadar şahsi olarak gelişmesi gereken bir sorumluluk olsa bile bu, bir ailenin evlatlarına karşı davranış ve ilgilerine bağlı olarak değişebilir. Bir insan, kendi büyüklerine karşı nasıl davranırsa evlatları da onları örnek alır. Fakat anne-babalar ne kadar iyi anne babalar olsa da vicdan ve merhamet duygusu gelişmemiş çocuklar anne ve babalarını terk edebilmektedir.

Gidişat nereye?

Günümüzde neler duymuyoruz ki haberlerde: Anne-babasını öldüren evlatlar, anne-babasına dayak atan evlatlar… Allah muhafaza eylesin…

Bazı anne-babalar da kötü olabiliyor. Küçücük bebeğini sokağa atan anne-babaları da görüyoruz. Allah akıl, fikir, vicdan versin bu insanlığa. Gidişat nereye?

Allah sonumuzu hayreylesin.

Tevfik Ensar ARABACI

***

Kaybettiklerimiz

Zaman geçtikçe insanımız daha çok kaybediyor. Çünkü insanımız dönüşüyor, Batılılaşmaya çalışıyor. İnsanlar sırf Batılılaşmak için birçok şeyi feda ediyor. Bu Batılılaşma çabasına karşı gelenler de birçok şeyini feda etti. Sırf Batılılaşmamak için, Batılıların kölesi olmamak için Çanakkale’de, Erzurum’da, Sakarya’da on binlerce canı kaybettik biz ama ne diyor Kur’an-ı Kerim’de Allah (cc.) “Şehitler ölü değildir. Sakın onlara ölü demeyiniz. Onlar diridirler ama bunu siz bilemezsiniz.” Burada da görüldüğü gibi aslında biz şehitlerimizi kaybettik sanıyoruz ama aslında biz şehitlerimizi kazandık.

Dinini kaybeden her şeyini kaybeder

Gaza ve cihat uğruna insan kaybedilmez sadece o adam ya da kadının isminin yanına “Şehit” lakabı eklenir ve inşallah hepsi cennettedir. Şimdi gelelim asıl kaybettiklerimize. Biz insanları değil ama insanlığımızı kaybettik. Edep duygusunu kaybettik. İnsanların namusu, şerefi milletin ağzına sakız olmuş. Bu garip dünyada bizler, bu kaybettiklerimizi nasıl geri alabiliriz, diye çırpınıyoruz.

Aslında biz Allah Teâla’yı kaybettik. O bizi asla kaybetmez ama biz en çok ihtiyacımız olan kişiyi, peygamberi, kaybettik. Peygamberimiz (sav) bize o kadar anlattı o kadar tebliğ etti ki... Lakin biz peygamberimizin bize o kadar tebliğ ettiği dini kaybettik. Dini kaybeden bir nesil en büyük ödülü, cenneti, kaybeder. Dinini kaybeden, her şeyini kaybeder. Her şeyini kaybeden biri de kendini kaybeder. Kendini kaybeden birini de kontrol etmek çok kolay olur. Kısaca bir milletin dini duygularını alırsanız o milleti kolayca kontrol edebilirsiniz.

Ahmet Said İCİN

***

Koronanın komiklikleri

Korona ilk çıktığında insanları evlere tıktı. Birçok tuhaflığı yaşattı bize. Dışarı çıkıp marketten bir şeyler alındığında alınan şeyleri dezenfekte ettiren bir hastalıktı. Sokaklar yasaklardan dolayı bomboştu. Zombi filmlerindeki gibi insanlar dolaşıyordu sokaklarda. Ama bunlar okul varken olur. Yaz geldiğinde herkes sokaklara, plajlara gider, tatilini yaparlardı. Ama ne kadar ironiktir ki vaka sayısı kış aylarına göre daha az olurdu.

Sonra okul açılır tekrar yasaklar başlar ve eğitim de uzaktan olurdu. Uzaktan eğitimde de bazı manzaralarla karşılaşırdık. Kamerasını açık unutup uyuyanlar, mikrofonu açık unutanlar vesaire. Benim en büyük korkularımdan biriydi, uzaktan eğitimde mikrofonu açık unutmak. Ben bunu yaşamadım ama yaşayanları gördüm. Tabi başka komik yanları da vardı koronanın; eskiden marketten zeytin peynir alırken tadımlık alıp tadardık. Şimdi tatmadan önce maskeyi çıkartmamız gerekiyor. Ama bazen maskeyi çıkartmayı unutup tadımlık şeyleri ağzımıza atmaya çalıştığımız anlar oldu.

Ne günlere kaldık

Otobüste, metroda hapşıran bir insana herkes ters ters bakıyordu. Neredeyse, silahı olan birisi çıkarıp silahını vuracak zavallı adamı. Millete ne tuhaflıklar öğretti şu korona. Kolonyayı neredeyse içeceğiz. Annelerimiz yemeklere neredeyse çamaşır suyu katacak…

Kolonyayı abartanlar mı dersiniz, maske takmayıp, aşı olmayıp: “Biz Türk’üz, bize bir şey olmaz, korona diye bir şey yok!” diyenler mi dersiniz…

Ne günlere kaldık…

Muhammed Enes AYDIN

***

Mektup

Bu mektup, sevgili Diyarbakır annelerinedir;

Acımız büyük ama sakın sanmayın bu acı Doğu’da kaldı. Benim ve arkadaşlarımın hüznü de fazla, bu yüzden bu mektubu yazıyorum. Biliyoruz oğullarınızın ve kızlarınızın başına gelenleri ve yine biliyoruz ki çocuklarınızın yaşı bizim gibi ve galiba bu yüzden diğer sıkıntılara göre bu olaya daha çok ilgi duyuyorum.

Sizler, zor zamanlardan geçiyorsunuz. Şunu unutmayın ki dualarımız ve desteğimiz her zaman sizinle olacak. Sanmayın ki bu olayları yapan, çocuklarınızı kaçıran alçaklara hiçbir şey olmayacak. İnanın bana en büyük zararı onlar yaşayacak. Siz, bizim analarımızsınız. Siz, Türkiye’deki tüm zor zamanlardan geçen anneleri temsil ediyorsunuz. İşte bu yüzden siz tüm Türkiye’nin annelerisiniz.

Her gecenin ardından bir güneş doğar

HDP’nin önünde yaptığınız protestoları biliyoruz ve destekliyoruz. Yaklaşık otuz abimiz veya ablamız PKK’nın elinden kaçmayı başararak sağ salim döndü. Bu haberi duyunca en az sizin kadar sevindik, inşallah sıra diğerlerinde.

Analarım, unutmayın ki her gecenin ardından bir güneş, her sıkıntılı günlerin ardından iyi günler doğar...

Allah’a emanet olun…

KEREM SAMİ YAMAN                                                                                             

***

Bülbüller Konuşur

 

Ruhu sahibine teslim edenler

Hep susarlar, bülbüller konuşur

Ebedi yurduna göçüp gidenler

Hep susarlar, bülbüller konuşur

 

Oysa hayaller hep yarıda kaldı

Kalksalar bu sabah işleri vardı

Hepsi kaçınılmaz uykuya daldı

Hep susarlar, bülbüller konuşur

 

Yeni evleri var ama çatısız

Gelir misafirler gündüz yatısız

Her birisi sus pus sözsüz yazısız

Hep susarlar bülbüller konuşur

 

Ömer der ki bu dünyaya kapılma

Nefse uyup günahında boğulma

Giden dönebilse anlatır ama

Hep susarlar bülbüller konuşur

Ömer Hamza BALTACI

Editör: TE Bilisim