Hazırlayan: Akif İnan Anadolu İmam Hatip Lisesi Genç Yazarları
İnsan, hayatında birçok şey kaybeder. Daha küçük yaşlarda iken bir oyuncağını kaybedersin fakat sonra geri bulursun. Ortaokula giderken ailem beni markete gönderirdi. Ben de bir keresinde on lira kaybetmiştim. Çocuk aklımla çok üzüldüm ve dedim ki “Kaybettiğim on lira ile ne alınmaz ki?” Kaybetmek öyle bir şeydir ki bazen kendin bile kaybolursun. Değişik bir döngü öyle değil mi? Şimdi bir kendini kaybetmek var. Bir de kendi kendini kaybetmek var. İnsan eğer kendini kaybederse geri bulma imkanı vardır ama kendi kendini kaybederse onun için çok zor bir aralık olur. Peki insanların kaybettiği şeyleri bulma imkanı var mı? Evet var ama her yeri didik didik arama ile değil. Aramak iyidir lakin her zaman işe yaramaz. Bazen bir rüzgar gelir onu nereye isterse götürür. Bu zamana kadar kaybettiğimiz en büyük şeyler ne idi ve bunları geri almaya çalışıyor muyuz?
RÜZGAR GELDİ ALDI GÖTÜRDÜ ONU
Misal olarak Osmanlı İmparatorluğu’nu verelim. 3 kıtaya yayılmıştık, dünyaya hükmediyorduk lakin bir rüzgar geldi aldı götürdü onu da. Peki geri almaya çalışıyor muyuz? İnsanlar sanki hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam ediyor. Geri getirmeye çalışmıyoruz. İnsan bir şey kaybettiğinde onun için üzülmemelidir. Onu aramaya çalışmalı ve düşünmelidir. Osmanlı İmparatorluğunun başarılarıyla övünüp duruyoruz fakat bir eylem yapmıyoruz. Başka bir örnek daha verirsek Hz. Adem cennetten kovuldu. İnsanlık cennetten kovuldu. Cennete geri dönmeyi istiyor muyuz? Evet, herkes cennete gitmek ister fakat kaç kişi beş vakit namaz kılıp Allah’a kulluk ediyor ki… Sayısı az değil mi? İnsanlar, bunları kafaya takmıyor ve bomboş bir hayat yaşayıp geçiyor. Oysa yapmamız gereken şey bomboş bir hayat yaşamak değil, insanlığa iz bırakmak…
Ne demiş atalar:
“Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür, eseri kalır.”
Ne mutlu, arkasında güzel bir isim bırakarak zamandan demir alanlara…
İbrahim TİTİZ
***
Ömrümü yedin ah pandemi!
Dünyada pandemiden dolayı birçok şey değişti. Mesela alışkanlıklarımız, davranışlarımız, huylarımız değişti. Bu değişimlerin çoğu hayatımızı zorlaştırdı. Toplum içinde maske takmak, ellerimizi sürekli dezenfekte etmek gibi. Artık bu zorluklar hepimizin birer alışkanlığı haline geldi. Gelelim şimdi davranışlarımıza. Pandemiden önceki davranışlarımızla şimdiki davranışlarımız arasında dağlar kadar fark var. Davranışlarımızdaki bu değişim, bazı tuhaflıkları da yanında getirdi. Selamlaşma şeklimizi bile değiştirdi. Biri çıkıp bize bundan iki yıl önce pandeminin çıkacağını hatta bu yüzden milyonlarca kişinin vefat edeceğini, marketlerin yağmalanacağını, tıbbi maskelerin karaborsaya düşeceğini, kolonyalar ve dezenfektanların fahiş fiyatlara satılacağını, ülke genelinde sokağa çıkma yasaklarının uygulanacağını dese eminim ki çoğumuz buna inanmayacaktı. Gelelim şimdi pandeminin bize yaşattığı acayip durumlara: Maskesiz hiçbir yere giremez olduk, herkesle en az bir metre mesafe bırakmamız bu duruma verilebilecek en basit örneklerdendir. Örnekler bununla da sınırlı değil elbette. Bayramlarda bile akrabalarımızı göremez, evden çıkamaz olduk. İnternete mahkum olduk. Her şeyi ''online''a taşımaya çalışıyoruz. Geçen yıl okula bile gidemeyip uzaktan eğitime geçtik. Bunları çoğumuz yaşadık.
Ömrümüzü yedin ah pandemi!
Senden en kısa zamanda kurtulmayı yüce Rabbimizden diliyorum.
Gelecek yıllarda eski yaşantımıza dönmek ümidiyle...
Cihan Emir KARA
***
Küresel ısınma
Dünyamız maalesef şu anda çok büyük bir sorunla karşı karşıya. O sorun küresel ısınmadır. Maalesef insanoğlu kendi yaşadığı bu dünyayı her gün daha da mahvediyor. Her gün başka bir yeşilliğin üzeri betonla kaplanıyor ya da başka canlıların yaşam alanı işgal ediliyor. Bu yüzden hem bizim için çok değerli olan, oksijen üreten ağaçların hem de o güzelim hayvanların nesli tehlikeye giriyor. Sanki bunlar yetmezmiş gibi bir de binlerce zararlı gaz her gün dünyamıza zarar veriyor. Dünyamız için yeşil alanları korumalıyız ve daha fazla artırmalıyız. Yenilenebilir enerji kaynaklarını daha çok kullanmalıyız. Bu sayede dünyamızı da kurtarmış olacağız.
Ah insanoğlu!
Yapma be insanoğlu!
Yusuf BULUT
***
Benim Gözüm Tok Dünyadan
Benim gözüm dünyadan tok
Ben veda etmeye geldim
Yük o diyara gitmez çok
Bir varis bulmaya geldim
Ben gelmişim senin için
Yeni bağlar kurmak için
Hicap yoktur bunun için
Kalpler dermeye geldim
Sebep değil cömertliğim
Alttan almak niteliğim
Bakidir her iyiliğim
Dostun olmaya geldim
O bakışın ben kuluyum
Aşk bahçesi bülbülüyüm
O cananın bahçesinde
Aşk dolup ötmeye geldim
Orda biliş olmak için
Kalpler bilişmeli imiş
Bilişirim ben sen ile
Cevap beklemeye geldim
Vereyim aşktan haber
Onu yanlış arayan var
Hak yolunda bir yoldur aşk
Yolumu bulmaya geldim.
Talha GÖNÜL
***
Sarı mevsim
Uyandığım anda cama yönelmiştim. Camdan süzülen yapraklar yağmur suyu ile birleştiğinde ortaya çıkan manzara bana huzur ve sessizliği anımsatmıştı her zamanki gibi. Tabii kapımın önündeki kediye mama vermeyi unutmamıştım yine. Eski görünümlü paltomu giydim ve kapıya yöneldim. Kedi çoktan anlamıştı ona mama vereceğimi ve miyavlamaya başlamıştı bile.
Kedinin mamasını vermiştim. Tam eve girerken karşı binada oturan ihtiyar bir amcanın, elinde poşetlerle binaya girdiğini gördüm. Zavallı adam binanın en üstüne o poşetleri nasıl çıkaracaktı? Yetiştim ihtiyara ve elindeki poşetleri aldım. İhtiyarın malzemelerini yukarı çıkardıktan sonra evimin kapısının önüne geldim. Kedi, kabını boşaltmıştı çoktan.
SONBAHAR HÜZÜN VE AYRILIK MEVSİMİ
Evime girdim, ardından alt kata yöneldim. Evimin altında büyük geniş bir mahzen ve eski kitaplarımın bulunduğu bir oda var. Odanın duvarında eski bir tüfek ve kimin çizdiği bilinmeyen bir resim var. Gıcırdayan sandalyeme oturdum ve tozlanmış kitabımı okumaya daldım.
Sonbaharın bu zamanları benim için hep böyle huzurlu ve sessiz geçerdi. En büyük mutluluğumu buradan alırdım. Sonbahar; hüzün ve ayrılık mevsimi. İnsan olduğumuzu, geçici olduğumuzu en çok hatırlatan mevsim belki…
Sarı mevsimi seviyorum.
Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak
…
Yusuf Talha SELÇUK