Hazırlayan: Uluslararası Fatih Sultan Mehmet Anadolu İmam Hatip Lisesi Genç Yazarları

On bir ay sabırsızlıkla, dört gözle bekleyişimiz nihayet bitti. Kavuştuk artık Leylâ'mıza. Biz Mecnun isek o Leyla'ydı. Bitti nihayet hasret, özlem, ayrılık. Gelmesini aylar öncesinden beklediğimiz, gelince de bitmesini hiç istemediğimiz mübarek ay geldi. Bitince de "Ne çabuk geçti gitti!" dediğimiz bereketli anlar… Sahurda son dakikalara dek bir şeyler atıştırdığımız ve iftar vakti yaklaşınca saniyeleri saydığımız zevkli ve heyecanlı anlar geldi. Ailelerimizle yaptığımız güzel sohbetlere özlemimiz sona erdi. İftar zamanı yaklaşınca da zaman çabucak geçsin diye birbirimize anlattığımız hikâyeler arasında uçuşan gülücüklere duymuş olduğumuz hasret bitti. Geldi, sonunda mübarek şehr-i ramazan. Geldi sonunda cehennem kapılarının sonuna kadar kapandığı mağfiret ayı. Tövbe kapılarının ardına kadar açıldığı bereketli ay… Geceleri ibadetle meşgul olup zikirle sabahlayacağımız güzel günler gelip çattı. Yaklaştı, sonunda teravih ve Kur'an ayı. Hoş Geldin Ey Gönüllerimizin Sultanı Şehr-İ Ramazan!

HOŞ GELDİN EY GÖNÜLLERİMİZİN SULTANI ŞEHR-İ RAMAZAN!

Hatırlar mısınız, bilmem. Yaşımız küçükken dakika başı annemizin eteğinden tutup "Anne, iftara kaç dakika kaldı?" diye art arda sorduğumuz annelerimizin de her seferinde bıkmadan usanmadan "Canım oğlum, sabırlı oğlum az kaldı." diye cevapladığı dakikaları. Ben hatırlarım. Bu mübarek ay her teşrif ettiğinde bunu hatırlarım. Hatırladıkça da o anların, o lahzaların ne kadar güzel olduğunu tekrardan anlamış olurum. Yine aklıma gelir o güzel anılar. Bütün ailenin iftar vaktinde masa başında toplaşmış, ezanın okunmasını sabırsızlıkla bekleyişini hatırlarım. Masanın başında var olan annelerin hazırladığı o güzel yemeklerin kokusu içime sızar, zihnimden hiç çıkmaz. O güzel sohbetleri hatırladıkça da o günlerin ne kadar paha biçilemez olduğuna tekrardan emin olurum.

FİZİKSEL DEĞİL BELKİ DE MANEVİ!

Peki ya şimdi? Şimdi ise aramıza “sosyal mesafe” girdi. Bu mesafe sadece fiziksel değil belki de manevi olarak da girdi. Fiziksel mesafenin ne kadar uzak olduğunun hiç önemi yok ama asıl önemli olan bizi birbirimize bağlayan gönül bağlarımıza konulan mesafe. Bizim ne kadar uzakta olduğumuzun bir önemi yok. Gönül bir olduktan sonra ne kadar uzaklarda, farklı iklimlerde ve coğrafyalarda olursak olalım geri kalan hiçbir şeyin ehemmiyeti yok. Aramızdaki mesafeyi hep yaklaştıracağız.

YARDIM ETMEK VAZİFEMİZ

Hasret daha çok gurbete çıkanları sarar. Anne, baba, akraba ve aile yanlarında olmaksızın hayatına devam eden, Ramazan ayını yalnız geçiren onlardır. Onları unutmamak bizim görevimiz. Onlara yardım etmek de bizim vazifemizdir. Allah da kulunu hiç yalnız bırakmamıştır. Özlem, hasret artar ama sonunda kavuşuruz. Tıpkı şimdi mübarek ramazan ayına kavuşuyor olmamız gibi. Zira tam da şu an farklı coğrafyalarda bulunan kardeşlerimizin, Filistin'deki, Suriye'deki, Arakan'daki, Doğu Türkistan'daki ve nicesini sayamadığım mazlum coğrafyalardaki, zulüm altında olan coğrafyalardaki kardeşlerimizin bu aya, bu sıcak ve samimi ortamlara ihtiyacı vardır.  Onların yalnız olmadıklarını, bizim de her vakit onların yanında olduğumuzu bilmeleri her şeyden daha mühim değil midir? Bu beraberlik hem maddi hem de manevi yönden olmak zorundadır. Bizler şu an sahurda veya iftarda "Bugün ne yesek?" diye düşünürken onlar "Bugün sahur veya iftar sofrasına oturabilecek miyiz?" diye düşünüyorlar. Bu ayrıntı asla unutulmamalıdır. Bunlar yaşanmıyor mu sanıyorsunuz? Ne yazık ki yaşanıyor bu olaylar. Biz iftarda orucumuzu açarken onları da düşünmeli ve dualarımızda her daim onlarla bir olmalıyız.

RUHLARININ SAHİBİ ALLAH'TIR

Katıldığım bir konferansta işittiğim bir davranış aklımdan hiç çıkmıyor. Konferansı veren kişi şöyle anlatıyordu: Evde oturmuş akşam ezanın okunmasını bekliyorum iftara başlayayım diye. Aynı zamanda da televizyonu açıp haberleri izliyorum bir yandan. Haberlerde birden o mazlum coğrafyalarda bulunan kardeşlerimizin başlarına gelen vahim olayları gösteren bir içerik yayımlandı. Sonra boğazımdan tek bir lokma dahi geçmedi. İnsan, öyle bir vicdana sahiptir ki kıymetini bilse aklı şaşar kalır. İnsanların kalplerinin, ruhlarının sahibi Allah'tır. Bizim bunun bilincinde olmamız lazım. Müslümanlığın gerektirdiği de budur. Resul-i Ekrem (sav) bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmuş: "Komşusu açken tok yatan bizden değildir." Düşünebiliyor musunuz bu sözün mahiyetini? Sofradan her kalktığımızda bu hadisi şerifi hatırlamamız ve mazlum kardeşlerimiz için ne yapabileceğimizi düşünmemize lüzum vardır. Ne zaman bu farkındalığı oluşturursak iste o zaman tekrardan Müslümanların Asr-ı Saadet’te, Endülüs'te, Osmanlıda olduğu gibi aydınlık çağı başlamış olur. Zira tarih tekerrürden ibarettir. Elbette ki o günler de gelecek. Önemli olan, bizim o günlerin gelmesi uğrunda ne yaptığımız veyahut ne yapacağımızdır.

BİZDEN RAZI OL EY ŞEHR-İ RAMAZAN!

Ramazan-ı şerif ne güzel bir aydır ki bizim yukarıda saydığımız görevleri bizlere hatırlatır; fıtratımıza, temiz ve saf olan aslımıza dönmemizi sağlar. Oruç ayı, Müslümanlığın gerektirdiği görevleri hatırlatma ayıdır bir nevi. Sabrımızı sınamamıza, nefsimizi yenmemize vesile olur. Neyi, ne zaman yapmamız gerektiğini öğretir. Mesuliyetlerimizin olduğunu bildirir. Başka aylarda oruç tutmasak bile aç olarak sokaklarda gezmek zorunda kalan Müslüman kardeşlerimizin hâlini anlamamızı sağlar. Açlığın, susuzluğun ne olduğunu bize öğretir.

Bu ay dağlar gibi birikmiş olan günahlarımızın da affedileceği mübarek bir aydır. Bir sevabımızın katbekat yazıldığı, günahlarımızın silindiği aydır. Öyleyse, bize düşen bu kaçınılmaz fırsatı en iyi surette değerlendirip Rabbimizin huzurunda makamımızı yükseltmektir. Allah'a olan yakınlığımızı farzlar ve nafileler ile daha da artırma çabasında olmaktır. Ramazan ayında, oruç ayında, bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi’nde indirilen Kur’an-ı Kerim’i çokça okumaktır.

İBADETİMİZ BİZİ RABBİMİZE YAKLAŞTIRIR

Kadir Gecesi’nin, ah bu gecenin faziletini bir bilebilsek!.. Bin aydan daha hayırlı olan bu gecede Allah'ın izniyle ruhlar ve melekler her tür iş için inerler. Bu gecenin sevabını elde edebilmek için Ramazan’ın son günlerinde teheccüde kalkmak gerekir. Her ibadetimizin bizi Rabbimize yaklaştırması için dua etmeli ve sık sık zikirle meşgul olmalı.

Ne yazık ki Ramazan ayı da sayılıdır. Birkaç hafta sonra ne zorlukla ulaştığımız ve ulaşınca da Allahutaala’ya şükrettiğimiz bereketli günler de sona erecek. Fakat bu ayın bitmesi ile eski hâlimize dönüp daha evvel işlemiş olduğumuz günahları işlemek bizim kendimize yapacağımız en büyük hata olacaktır. Bundan sonra zor da olsa her günümüz ramazandaki günlerimiz gibi olsun. Akşamlarımızı da Kadir Gecesi’ndeki gibi ibadetle meşgul olarak geçirelim. İşte, o vakit burnumuzda tüten ramazanı her gün yaşamış oluruz Allah’ın izniyle.

Obada Isam AL-IESA - ÜRDÜN

 ***
Kuyu

 

Şimdi kör kuyularda

Balığın karnındaki duacının duasındayım

Kervancının nazarında kurtuluşum

Ey hakikat

Sanma ki ötüşünde dudu kuşunun

Ya da susuzluğunda kervan yolcusunun

Kıskacındayım şimdi çetin bilmecenin

Azat edilmekten korkan kölesiyim

Sırat-ı müstakimin

Ey hüzün

Sanma ki mahzunum arkadaşlığından

Ve dahi kuyunun sırdaşlığından

Kalsak da bir kalksak da bir

Kervan yolunda, yol kıvrılmakta

O vakit selam ola

Yönünü kuyu tutanlara...

N. Odabaş

Editör: TE Bilisim