Hazırlayan: Akif İnan Anadolu İmam Hatip Lisesi Genç Yazarları

Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde. Develer tellal iken pireler berber iken. Ben anamın babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken. Günün birinde çok gizli bir bölge varmış. Bu bölgenin adı da Zaman bölgesi imiş. Bazı insanlar bu bölgede ışınlanıyorlardı. Ancak o bölgeyi büyük bir kum fırtınası kaplamadan önce… Birçok arkeolog o bölgeyi aradı ancak hiç birisi bulamadı. Başka bir gün Mücahit adlı bir çocuk dünyaya geldi. Aradan yıllar yıllar geçti ve Mücahit büyüdü. Mücahit’in artık sevdiği ve merak ettiği şeyler de vardı. Genellikle sevdiği şeyler kazı yapmak, yüzmek, puzzle yapmak gibi şeylerdi. Merak ettiği tek bir şey vardı, o da zamandı. Mücahitlerin evleri çok büyük olmadığı için annesiyle dolabını paylaşıyordu. Bir gün çorap almak için dolabın kapağını açtı. Kapağı açtığında önüne iki tane gazete düştü. Birincisi Mücahit’in doğduğu yılda basılmış. İkincisi ise önceki gün basılmıştı. İlk gazeteyi okudu. İçinde şunlar yazıyordu:

Zaman Bölgesi

Şok haber, bugün çıkan kum fırtınasında “Zaman Bölgesi” kayboldu.

İkincisinde ise; 2010 yılında çıkan kum fırtınasında kaybolan “Zaman Bölgesi” birçok arkeolog tarafından araştırıldı ama hiçbir sonuca ulaşılamadı.

Bunları duyan Mücahit, çok meraklandı. Oraya gitmek istiyordu. Tekrar gazeteye baktı ve önceden nerede olduğuna baktı. Unutur diye gazeteyi de yanına aldı. Hemen annesinin yanına izin almaya gitti. Annesi:

“Tamam ama Muzaffer de seninle gelecek.” dedi.

Mücahit de “Tamam anne” dedi.

Muzaffer, Mücahit’in kardeşi olur. Yedi yaşında. O da Mücahit gibi kazı yapmayı sever. Ancak merak ettiği şeyler aynı değildir. Muzaffer, süper kahramanları, Mücahit ise zamanı merak eder. Bu iki yaramaz, annelerinden izin alıp hemen yola çıktılar. Söylenilen bölgeye geldiklerinde ellerine küreklerini aldılar ve kazmaya başladılar. Yarım saat sonra Muzaffer bağırarak; “Abi koş koş! Tuşlu bir demir parçası buldum” dedi.

“Burada ne yazıyor?”

Mücahit koşa koşa Muzaffer’in yanına gitti. Mücahit, bunun “Zaman Bölgesi”yle alakalı olabileceğini düşündü. Sonrasında aynı anda tuşa bastılar. Yerin altından paslanmış demir sesleri geliyordu. Mücahit ve Muzaffer çok korktu ama bir zamandan sonra önemli “Zaman Bölgesi” ayaklarına gelmişti. Meğer bu sesler uzun zaman önce kaybolan zaman bölgesinin kumun altında nemlenmesi ve orada paslanmasının sesi imiş. Mücahit ve Muzaffer sabırsızlıkla içeri daldılar. İçeride bir sürü tuş vardı. Bu tuşlar zamanda geri veya ileri gitmek için gerekli tuşlardı. Yani kısacası artık geçmişe veya geleceğe gidebilirlerdi. Muzaffer bu olaya çok sevindiği için hemen bir zaman yolculuğu listesi yapmaya başladı. Mücahit, kardeşinin yani Muzaffer'in liste yapmayı bilmediği halde yine de bir şeyler yapmaya çalıştığını gördü. Mücahit hemen yanına gidip listeyi okumaya çalıştı bir şeyler anlayamadığı için hemen kardeşine, “Burada ne yazıyor?” dedi.

Muzaffer: “Heyecandan ne yazdığımı ben de bilmiyorum. Geçmişe mi gidelim geleceğe mi?”

Mücahit: “O zaman kura çekelim.” dedi.

Muzaffer: “Kura ne demek?”

Mücahit: “Evde anlatırım, şimdi hangi zamanı istiyorsak o zamanı söyleyeceğiz.”

“Sizi bir yerden tanıyor muyum?”

İkisi de biraz düşündükten sonra aynı anda “gelecek” dediler. Ancak biraz korkuyorlardı. Mücahit, neyse deyip hemen araçtaki “gelecek” tuşuna bastı. Bir anda geleceğe gittiler. Gelecekte kötü şeyler olacağını düşünüyorlardı. Ama yanılıyorlardı. Çünkü gelecekte çok daha güzel şeyler olacaktı. Geleceğe ışınlandıklarında gözlerini korkuyla açtılar. Korkuları bir anda geçti çok güzel şeyler vardı. Uçan arabalar, ultra yollar, ışıklı binalar bunlardan sadece bir kaçıydı. Çok çok güzel şeyler vardı. Geleceği tanımadıkları için kendilerine bir rehber aramaya başladılar. Biraz aradıktan sonra birisini buldular adı Selami imiş. Selami bir anda;

“Sizi bir yerden tanıyor muyum?” dedi.

İkisi de başını salladı yani “Hayır” dediler. Selami, biraz çocuklara baktıktan sonra:

“Sizi tanıyorum! Siz zaman bölgesini bulan çocuklarsınız.” diye haykırdı.

Mücahit:

“Siz nereden biliyorsunuz.” dedi.

Selami olayı anlatmak için konuştu:

“Ben yolda yürüyordum bir anda bağırma sesi geldi. Ben de merakla bir yere saklanıp sizi izlemeye başladım. Zaman Bölgesini görünce şaşırdım. Siz geleceğe gittiğinizde ben de arkanızdan gelip Zaman Bölgesini inceledim. Bir tane kâğıt buldum açtım ve okudum, içinde “dikkat bir yere ışınlandığınız zaman yarım saat sonra geri gelirsiniz” yazıyordu. Yani onu bunu boş verin de yarım saat dolmadan size geleceği göstereyim.” dedi.

Mücahit’le Muzaffer Selami’yi takip edip etrafı gezdiler. Etrafta çok güzel icatlar vardı ve en önemlisi de herkesin zengin olmasıydı. Muzaffer ortaya atlayarak:

“Peki ya Selami abi bu icatları kim yapıyor?” dedi.

Selami:

—Benim arkadaşım Taner yapıyor bunları ve birkaç robot arkadaşı.

Geziye devam ediyorlardı önlerine bir tane robot çıktı. Neyse ki Selami bu işi biliyordu. Hemen robotları uyku moduna aldı ve devam etti. Selami robotları uyku moduna aldığında Mücahit’in aklına birkaç soru takıldı. Onlardan bir tanesini sordu:

—Peki ya Selami abi, şu anki zamanla geçmiş zaman arasında ne fark var ki?

—Mesela artık yurt dışına gitmenize gerek yok çünkü bütün ülkeler birbirine süper toprakla birleştirildi. Başka artık robotlar da nüfusa kayıtlı. Bunun gibi daha birçok şey var.

Gökten üç elma düşmüş!

Mücahit, saatine baktı geri dönmelerine beş dakika kalmıştı. Hemen Selami’yle vedalaşıp görüşürüz dediler. Selami de buraya kadar geldikleri için onlara hediyeler verdi. Hediyelerin içinde son model saatler, son model dizüstü bilgisayar ve kutuya dönüşebilen araba vardı. Mücahit’le Muzaffer ona teşekkür edip geçmişe ışınlanmışlardı. Eve geldiklerinde anneleri:

—“Bunlar da nedir böyle?” dedi.

İkisi de bir o bir bu diye başladılar hikâyeyi anlatmaya. Anneleri, olaylara çok şaşırdı. Kutuya dönüşebilen arabayı annelerine hediye ettiler. Anneleri çok sevindi. Hemen kiraladıkları arabayı sahibine verdi ve mutlu mutlu yaşadılar.

Gökten üç elma düşmüş. Biri okuyanın başına, biri dinleyenlerin başına, sonuncusu ise dünyadaki bütünnn herkesin başına düşmüş.

Hikmet ACITAN / 5-C

***
Amarok ile Off-Road

Bir gün sahibimin telefonu çaldı. Duyduğum kadarıyla off-road’a gidecektik. Hem sevindim hem üzüldüm. Çünkü off-road yapmayı seviyordum ama hem çok kirleniyordum hem de beni zorluyordu sahibim. Bir süre sonra sahibim geldi. Beraber off-road’a gittik. Orada bir sürü benim gibi pikap vardı. Sahibim pikapların sahipleriyle konuştu, sonra off-road’a başladık. Bazı yerlerden kolay geçtik bazı yerlerden zor. Sonra fark etmeden kuma battık. Sahibim, “Ne yapacağız şimdi?” deyip kıvranıyordu. Bizimle gelenlerin de hepsi batmıştı. Zaten olup olacağı 4 pikap gelmiştik. Neyse ki benim kancalı halatım vardı. Sahibim, halatı sağlam bir çınara bağladı. Halatı zor da olsa çekerek kumdan çıktık ve diğer 4 pikabı da halatla kurtardım böylece yolumuza devam ettik.

“Bu kadar olur!”

Bir saat sonra tüm pikapların benzini azalıyordu, tabii benim de… Sahiplerimiz bagajdaki yedek benzin bidonlarını doldurdu, çok enfesti! Sonra yola devam ettik, bir yol ayrımı vardı. Tüm pikaplar sola giderken biz sağa gittik. Sonra yolu kaybedip ormanda mahsur kaldık. İki gece geçti ve sahibimin telefonunun şarjı bitti. İki gün orada mahsur kaldıktan sonra sahibimin aklına benim akümden telefonunu şarj etmek geldi. Telefonunun şarjı doldu ama bu sefer internet yoktu. Sahibim, “Bu kadar olur, hem iki gün mahsur kal sonra telefonunu şarj et ama internet olmasın, vay arkadaş!” dedi. Sonra yola devam ettik. Uzun bir süre sonra sanırım ormandan çıkmıştık, off-road alanını gördük, orada sığ ama uzun bir göl vardı. Sahibim batarız diye korktu ama benim altım yerden yüksekti. O yüzden geçmeye karar verdik ve geçtik. Ardından off-road alanına geldik ama kimse yoktu sanırım bizi arıyorlardı. Biraz da orada bekledik, gelip bizi gördüler ve çok şaşırdılar. “Orada nasıl hayatta kaldınız?” diye sordular. Sahibim, “Arabada kalan bisküvilerle…” dedi ve birlikte oradan ayrıldık off-road alanından. Eve dönerken bir benzinciye girdik ama benzin çok pahalıydı. Sahibim, “Benzine zam gelmiş” dedi ve depomu fullemedi. İçimden sahibe çok kızdım. “O kadar macera üzerine karşılığı bu mu?” dedim ve eve vardık. Düşündüm ki bugün pazar, yarın sahibimin iş günü, o yüzden yarın off-road yapmayacağız diye rahatça uykuya daldım.

Ahmet Umut EROL / 5-B

Editör: TE Bilisim