Elin orucu; harama dokunmama, eline sahip olma, kendine ait olmayan bir şeyi almama, hayırlar ihsan etme, infak ve ikram etme, yoldan insanlara eziyet veren şeyi kaldırma, kimseyi incitmeme, düşmüşün elinden tutma, yetimin başını okşama, mazlumun gözyaşını silmedir.

Elin orucu; başkalarına el-avuç açarak dilenmemektir. El emeğinden yemeyi prensip edinmek, yed-i süflâ/alan el olmaktan vazgeçip daha hayırlı olan “yed-i ulyâ/ veren el” olmakla yücelmektir.

Elin orucu; “sıkı olan “eli açmak, “boynuna bağlanmış eli” çözmek, yani cömert olmaktır; cimrilikten malı ebedi kalacakmış gibi sayıp durmamaktır, gerektiğinde el uzatmak, “elin üstünde el” olduğunu hissetmektir, sofrada elleri çoğaltmaktır, bir kötülük gördüğünde eli ile düzeltmektir, hakkı tutup kaldırmak, el ele vermek, düşeni kaldırmaktır. Elin orucu; elinin altındakilere saygılı olmak, sadece Allah’a el açmak, insanların elindekine tamah etmemektir.

Elin orucu; yaptığı işin hakkını verme, malzemeden çalmama, eksik ölçüp tartmama, rüşvet almama, yetim malına el uzatmama, başkalarına el-avuç açarak dilenmemedir.

Oruç bir kalkandır. Sizden biriniz oruçlu olduğu bir günde kötü söz söylemesin, kavga etmesin. O'na birisi sataşır veya küfrederse, "Ben oruçluyum" desin…” (Buharî, “Savm”, 9; Müslim, “Sıyâm”, 163.) diye buyururken kutlu nebi, dilin iftarı güzel söz, gönlün iftarı güzel duygular ve elin iftarı da hayır işlerde bulunmak olmalıdır.

Elin orucu; Hacı Bektaş-ı Velî’nin dediği gibi eline, diline, beline sahip olmaktır.

●Günün Ayeti

“Allah hiçbir kimseyi, gücünün yetmediği bir şeyle yükümlü kılmaz; lehinde olanı da kendi kazandığıdır, aleyhinde olanı da kendi kazandığıdır. Rabbimiz! Unutur veya yanılırsak bizi cezalandırma! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme! Üstesinden gelemeyeceğimiz şeyleri boynumuza borç kılma! Bizi bağışla, ayıplarımızı ört ve bize rahmetinle muamele buyur! Sen bizim sahibimiz ve yardımcımızsın; artık inkârcı topluluğa karşı bize yardım et!” (Bakara, 2/286)

●Günün Hadisi

“Şu üç özellik kimde bulunursa o kimse imanın tadını alır: Allah ve Resûlü"nü her şeyden çok sevmek, bir kimseyi yalnızca Allah rızası için sevmek, Allah kendisini kurtardıktan sonra tekrar inkârcılığa dönmekten ateşe atılmaktan kaçındığı gibi kaçınmak.”   (Müslim, Îmân, 67)

●Günün Duası

“Allah'ım! Faydasız ilimden, ürpermeyen kalpten, işitilmeyen duadan, doymayan nefisten ve açlıktan kuşkusuz sana sığınırım.

Çünkü açlık ne kötü yoldaştır. Hıyanetten de sana sığınırım, çünkü o ne kötü arkadaştır.”

Ramazannâme ( Ramazan Manileri)

Günâhın olsa yığın

Yine de O’na sığın.

Gazabından fazladır

Rahmeti Allahımın.

●Sıkça Sorulanlar

Fıtır sadakası nedir ve ne zaman ve ne kadar verilir?

Halk arasında fitre diye bilinen fıtır sadakası (sadaka-i fıtır); insan olarak yaratılmanın ve Ramazan orucunu tutup bayrama ulaşmanın bir şükrü olarak; dinen zengin olup Ramazan ayının sonuna yetişen Müslümanın, belirli kimselere vermesi vacip olan bir sadakadır. Vacip oluşu, sünnetle sabittir (Buhârî, Zekât, 70-78; Müslim, Zekât, 12-16; Ebû Dâvûd, Zekât, 18; İbn Mâce, Zekât, 21).

Kişi, kendisinin ve küçük çocuklarının fitrelerini vermekle yükümlüdür. Hz. Peygamber, köle-hür, büyük-küçük, kadın-erkek her Müslümana fitrenin gerektiğini ifade etmiştir (Ebû Dâvûd, Zekât, 20).

Fıtır sadakasının vacip olma zamanı Ramazan Bayramının birinci günü olmakla birlikte, bayramdan önce de verilebilir. Hatta bu daha faziletlidir. Bununla birlikte, bayram günü veya daha sonra da verilebilir. Ancak, bayram namazından önce verilmesi müstehap kabul edilmiştir.

Şâfi mezhebinde ise; fitreyi, meşru bir mazeret bulunmadıkça bayramın birinci gününün gün batımından sonraya bırakmak haramdır. Fitreyi Ramazan’ın ilk günlerinde vermek de caizdir.

Fitrenin hedefi, bir fakirin içinde yaşadığı toplumun hayat standardına göre bir günlük yiyeceğinin karşılanması, böylece bayram sevincine iştirak etmesine katkıda bulunmaktır.

Günümüzde fıtır sadakası miktarının belirlenmesinde, kişinin bir günlük (iki öğün) normal gıda ihtiyacını karşılayacak miktarın ölçü alınması daha uygundur. Kişi dinen zengin sayılanlara, usûlüne ( anne, baba, dedeler ve nineler), füruuna ( çocuk ve torunlar) ve eşine fıtır sadakası veremez.

Fitreler bir fakire verilebileceği gibi, birkaç fakire de dağıtılabilir. Ancak bir kişiye verilen miktar bir fitreden az olmamalıdır.

Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu’nca, 2022 yılı Ramazan ayının başlangıcından 2023 yılı Ramazan ayının başlangıcına kadar olan süre için ülkemizde fitre miktarı, Konu ile ilgili hadis-i şerifler, mevcut sosyo-ekonomik hayat şartları ve bir kişinin günlük gıda ihtiyacı göz önünde bulundurularak 40 TL olarak belirlenmiştir. Bu meblağın nakdi olarak verilebileceği gibi gıda vb. maddelerden aynî olarak da verilebileceği, belirlenen bu meblağın, aynı zamanda günlük oruç fidyesi bedeli olduğu, bunun yanında her bir mükellefin, günlük gıda harcamalarına denk düşecek bir meblağı fitre olarak verebileceği kararlaştırılmıştır.

(Diyanet İşleri Başkanlığı, Zekat Sıkça Sorulanlar)

●Esma-i Hüsnâ

Ya Adl!
Sensin zulme uğrayanların dayanağı
Sensin mahzun kalplerin sığınağı
Senin adaletindir sığındığım senin nizamındır güvendiğim
Nefsime zulmetmekten koru beni
Adaletine razı eyle nefsimi
Eğrilmekten koru kalbimi
Rızana göre ölçülendir beni
Mizanında güzel eyle akıbetimi
Kolay eyle sorgu sualimi
Hesap verme inceliğiyle yaşat beni
Zulmetmekten uzak eyle beni
Zulme uğramaktan koru beni
(Senai DEMİRCİ)

el- Hakem: Hükmeden, hakkı yerine getiren, son hükmü veren. Her şeyi en güzel bir biçimde, yerli yerince, mükemmel olarak yaratan, bilgisiyle ve adaletiyle en doğru hükmü veren.

el-Adl: Mutlak adalet sahibi, aşırılığa yönelmeyen. Çok âdil, asla zulmetmeyen, hakkaniyetle hükmeden, haktan başkasını söylemeyen ve yapmayan.

el-Latîf: En ince işlerin bütün inceliklerini bilen, nasıl yapıldığına nüfuz edilemeyen, en ince şeyleri yapan, ince ve sezilmez yollardan kullarına çeşitli faydalar ulaştıran.

el-Habîr: Her şeyin iç yüzünden, gizli taraflarından haberdar.

●Bir İnci

“Yetmiş iki millete bir gözle bak, cümle yaratılmışa bir gözle bak, Hakk'ı gerçek sevenlere cümle alem kardeş gibidir.(Hacı Bektaş-ı Veli)

●Peygamberimizden Hatıralar

Sevgili Peygamberimiz, bir gün Enes b. Mâlik’le birlikte mescitten dışarı çıkarken yanlarına gelen Zülhuveysıra el-Yemânî, kıyametin ne zaman kopacağını sormuştu. Allah Resûlü tarih boyunca insanların merak edip durdukları bu soruya, soru ile karşılık verdi:

“Kıyamet için ne hazırlık yaptın?” Samimi bir eda ile “Allah ve Resûlü’nün sevgisini.” karşılığını veren Zülhuveysıra, “Sen sevdiğinle berabersin.” müjdesini aldı.

Hz. Peygamber’le (sav) Zülhuveysıra arasında geçen bu konuşmayı dinleyen genç sahâbî Enes b. Mâlik, “Müslüman olduktan sonra, “Sen sevdiğinle berabersin.” sözünden daha fazla hiçbir şeye sevinmedik. Ben de Allah’ı, Resûlü’nü, Ebû Bekir’i, Ömer’i seviyorum. Onların amelleri gibi amel etmediysem de onlarla beraber olmayı ümit ediyorum.” diyerek arzu ve beklentisini dile getirmişti. (Müslim, Birr, 163-164; Ayrıca bk. Hadislerle İslam, IV, 349.)

●Her Güne Bir Kavram

Zan:

1. Şüphe, tereddüt, kuşku, şek, itham, sanma, sanı.

“Onların (müşriklerin) çoğu zanna uyarlar; gerçekte ise zan, hakikat karşısında bir şey ifade etmez. Allah, yaptıklarını şüphesiz bilir.” (Yûnus, 10/36)

2. Doğruluğu ya da yanlışlığı kesin olarak kanıtlanmayan şey. İslam dini, insanlar hakkında suçu veya kötülükleri kanıtlanana kadar haklarında iyi düşünmeyi (hüsnizanda bulunmayı) önermiş, kötü zan (suizan) beslemeyi ise hoş karşılamamıştır:

Zan delilsiz, temelsiz bir tahminden ibarettir. Kimi zaman gerçeğe yakın bir ihtimal ise de çoğu zaman konunun aslıyla ilgisi olmayan bir önyargıdan başka bir şey değildir. Tereddütle, şek ve şüpheyle kalbin meşgul edilmesi, oyalanmasıdır zan... İyimser olunmadığında önyargıya neden olan, daha ileri boyutlarıyla kalpteki hastalıkları tetikleyen bir kuruntudur. 

Kur’ân-ı Kerîm’de, insanların kötü zanna dayanarak birbirini çekiştirmesi kesin bir dille yasaklanır. Bu tutumun günahlara zemin hazırlayabileceğini bildiren Yüce Allah inananları şöyle uyarır: 

 “Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Zira zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Biriniz kardeşinin ölü hâlinde etini yemeyi hiç arzu eder mi? Demek tiksindiniz! O hâlde Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tevbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.” (Hucûrât, 49/12)

Editör: TE Bilisim