Ayağın orucu; harama gitmemek, şeytanın adımlarını takip etmemek, dinin hoş görmediği yerlerde bulunmamaktır.

Ayağın orucu; sıratta ayağını kaydıracak ortamlardan uzak durmak, Allah’ın yolunda yürümek, O’nun yolunda olmayanların peşinden gitmemek, O’nun gazabını çekecek şeylerin ardına düşmemek, yeryüzünde çalım satarak, kibirlenerek yürümemektir.

Ayak, şeytani ve nefsani yollarda tozlanmaz ise, ayağın orucu da tutulmuş demektir.

Bu itibarla; ayaklar, harama değil de ibadete götürdüğü zaman; oruç, asıl gayesi olan takvaya ulaşmış olur. 

Tasavvufta farsça bir terim vardır. “Nazar ber kadem” Aslında bu nazar ayak üzerinde olacak; göz, önüne bakacak anlamındadır. Kalpte önemli yeri olan bakışların, yere kilitlenmesi demektir. Nazar, gönlün bakışıdır. Kadem, ayak ve adım demektir. Ayak yürüyüşü, adım davranışı anlatır. Adımını dikkatli at demek, gidişat ve davranışlarına dikkat et, yanlış iş yapma demektir. 

Kadem denge, sağlamlık ve sebatı da çağrıştırır. Sözüne sadık, işinde sağlam olan, sabırlı ve güvenilir, yürüdüğü yoldan emin kimseler için “sabit kadem bir insandır” denir.

 İşte mü’min sabit kadem olacak, sırât-ı müstakim üzere kalarak hayatını idame ettirecek ve aslında attığı bütün adımların atacağı o son adım için olduğunu unutmayacak, rabbin verdiği ayak nimetinin şükrünü layıkıyla eda etmeye gayret edecektir.

●Günün Ayeti

“''Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabb'inize kulluk edin ki (Allah'ın) azabından korunasınız'' (Bakara, 2/21)

●Günün Hadisi

“Bir adam Hz. Peygamber’e (sav), “Ey Allah’ın Resûlü, hangi sadaka en faziletlidir?" diye sordu.

Hz. Peygamber, ‘Sağlıklı iken ve fakirlik endişesi ve zengin olma hırsı ile hareket ederken tasaddukta bulunabilmendir. (Sadaka vermeyi) can boğaza gelip de (son nefesini yaşadığın âna kadar) erteleme...’ buyurdu.” (Buhârî, “Vesâyâ”, 7)

●Günün Duası

“Allah'ım! Kötü günden, kötü geceden, kötü andan, kötü arkadaştan ve kötü komşudan kuşkusuz sana sığınırım."

Ramazannâme ( Ramazan Manileri)

On dördüne geldik mi?

Nefisleri yendik mi?

İmаndаdır sааdet

Bunu böyle bildik mi?

●Sıkça Sorulanlar

Farklı ayarda altını bulunan kimse zekâtını nasıl hesaplar?

Zekât nisabının oluşması açısından altındaki ayar farkı önemli değildir. Çünkü hangi ayarda olursa olsun, sonuç itibariyle altın hükmündedir.

Buna göre farklı ayarda da olsa sahip olunan bütün altın çeşitlerinin toplam ağırlıkları 80.18 grama ulaştığında, diğer şartları da taşıması hâlinde zekâta tâbidir. Ancak bu durumda farklı ayarlardaki altınların zekâtı, ayrı ayrı değerleri üzerinden hesaplanarak kırkta bir (% 2,5) oranında verilir.

Ticaret veya yatırım amaçlı alınan taşınmaz mallar için zekât vermek gerekir mi?

Ticaret maksadıyla elde bulundurulan taşınmaz mallar zekâta tâbidir. Kişilerin ticarî amaçlı olarak alıp sattıkları taşınmaz mallar da bu kapsamda yer alır. Buna göre, büro ve mesken gibi kullanım amaçlı olmayıp alıp satmak amacı ile kişilerin ellerinde bulundurdukları taşınmazların, bir yıllık borçları çıktıktan sonra değerleri nisap miktarına ulaşmış ve üzerinden bir yıl geçmiş ise kırkta bir (%2,5) oranında zekâtının verilmesi gerekir.

Ticaret veya yatırım amaçlı yani daha sonra değerlenince satmak üzere alınmış olan taşınmazların zekâtları her yıl piyasa değerleri üzerinden verilir. Ev, dükkân, tarla veya bağ bahçe yapma niyetiyle satın alınan arsalar ise zekâta tâbi değildir.

(Diyanet İşleri Başkanlığı, Zekat Sıkça Sorulanlar)

●Esma-i Hüsnâ

Ya Aliyy!

En güzel sıfatlar bile seni nitelemeye yetmez

Senin lütfunun şulesidir bütün güzel sıfatlar

Ya Kebir!

Cümle efkar dar kalır senin kibriyanı anlamaya

Cümle sözler sığ kalır senin büyüklüğünü anlatmaya

Bir seni büyük bilenlerden eyle beni

Büyüklüğünü bilmekle genişlet fikrimi 

Ya Hafîz

Yakınlıklar sendendir

Koru beni yakınlığına eriştir

Defterim açılır bir gün günahlarım çok tutar

Takdir senindir koru beni affını yetiştir.

Ya Mukît

Sana malumdur bütün dualarım ve isteklerim

Sen ki zayıf ve acizleri yetim ve yoksulları kollayıp gözetirsin

Niyetlerimi güzelleştir ihlasa eriştir beni

Ömrümü ebede bitiştir cennetine yerleştir beni

(Senai Demirci)

*

el-Alî: Pek yüksek. İzzet, şeref ve hükümranlık bakımından en yüce. Kıymeti yüce ve kudreti büyük olan, her türlü kusur ve eksiklikten uzak.

el-Kebîr: Pek büyük. Zatının ve sıfatlarının özü bilinemeyecek kadar ulu, yüce ve aşkın olan, kudret ve hükümranlığının sınırı olmayan, hiçbir şeye ihtiyaç duymayan ve yaratılmışlara benzemeyen.

el-Hafîz: Yapılan işleri bütün tafsilatıyla tutan; her şeyi belli vaktine kadar afet ve beladan saklayan. Yaratmış olduğu tüm varlıkları rızıklandıran, koruyan, görüp gözeten, ihmalkâr ve gafil davranmayıp dikkatli bulunan ve her şeyi ayrıntısıyla bilen.

el-Mukît: Her yaratılmışın azığını veren. Yaratmış olduğu tüm varlıklar arasında herhangi bir ayırım yapmaksızın onların her türlü yiyecek ve ihtiyaçlarını karşılıksız olarak karşılayan.

●Bir İnci

“Gelgitlerin olmadığı bir hayat düşünebilir misin? Hüzün olgunlaştırır. Kaybetmek sabrı öğretir.(Mevlana)

●Peygamberimizden Hatıralar

Resûlullah (sav) oturmakta olan insanların yanında durdu ve onlara,

“Sizin hanginizin hayırlı, hanginizin şerli olduğunu size bildireyim mi?” dedi.

Orada bulunanlar sustular. (Bunun üzerinde Resûlullah sorusunu) üç kere tekrarladı. Bir adam, “Evet yâ Resûlallah!” dedi. Allah Resûlü şöyle buyurdu:

“Hayırlınız, kendisinden hayır beklenilen ve kötülüğünden emin olunandır; şerliniz ise kendisinden hayır beklenmeyen ve kötülüğünden de emin olunmayandır.”

(Tirmizî, Fiten, 76; İbn Hanbel, II, 368 ; Ayrıca bk. Hadislerle İslam, III, 171.)

●Her Güne Bir Kavram

Tevekkül

1. Güvenme, bağlanma, vekil tayin etme, havale etme.

“Yalnızca Allah’a tevekkül et. Güvenilecek tek varlık Allah’tır.” (Ahzâb, 33/3)

2. İnsanın, yapacağı işlerde kendisine düşen görevleri yapıp her türlü tedbiri aldıktan, yeterli ve gerekli çalışmaları en güzel biçimde yerine getirdikten sonra sonucu Allah’tan beklemesi.

“(Toplumu ilgilendiren) her konuda müminlerle görüş, onlarla istişare et. Kararını verdiğin zaman da Allah’a tevekkül et. Allah kendisine tevekkül eden kimseleri sever.” (Âl-i İmran, 3/159)

Tevekkül, karşılaştığı zorluklara sabretmek ve Allah’ın bizimle olduğunu hatırdan çıkarmamak ve sonucu Allah’a bırakmaktır.

Tevekkül; maddî ve manevi sebeplerin hepsine başvurduktan ve alınması gereken bütün tedbirleri alıp yapacak başka bir şey kalmadıktan sonra Allah’a güvenip dayanmaktır.

Nitekim Enes b. Mâlik’in (ra) anlattığına göre, bir adam, “Ey Allah’ın Resûlü! Devemi bağlayıp da mı Allah’a tevekkül edeyim, yoksa bağlamadan mı tevekkül edeyim?” diye sordu.

Resûlullah (sav) da, “Önce onu bağla, sonra Allah’a tevekkül et!” buyurdu. (Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 60.)

Editör: TE Bilisim