Rabbimiz, ayet-i kerimede Peygamber Efendimize hitaben:

“…Sana, Allah yolunda neyi infak edeceklerini sorarlar.” şeklinde hatırlattığı soruya, “De ki: İhtiyaç fazlasını…”  (Bakara, 2/219) cevabını vermektedir.

‘İhtiyaç fazlası’ ifadesi, yardımlaşmanın ölçüsünü açıklamaktadır. Bu gerçekten hareketle Peygamber Efendimiz (s.a.s.) de

“Sadakanın hayırlısı ihtiyaç fazlası maldan verilendir.” (Buhârî, “Zekât”, 18; “Nafakât”, 2; Müslim, “Zekât”, 95.) buyurmuştur.

Nitekim Allah Resulü, zaruri ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra, fazla olan malını biriktirmeden ihtiyaç sâhiplerine verirdi. Ahiret zengini olabilmek için ihtiyaç fazlası malın, fakirlere ve darda kalmışlara bir an önce ulaştırılmasını arzulardı. Zira o:

“Ey âdemoğlu! İhtiyacından fazla olan malını sadaka vermen senin için hayırlıdır. Eğer vermeyip elinde tutarsan, senin için kötüdür. Yeterli miktarda mala sâhip olmaktan dolayı Allah katında sorumlu tutulmazsın. İnfaka, bakmakla yükümlü olduklarından başla! Zira veren el, alan elden üstündür.”  (Müslim, “Zekât”, 97) buyurarak ahiretini düşünen ve hesabının kolay olmasını isteyen kimselerin “veren el” olmalarını tavsiye ederdi. Çünkü ahiret için infak kadar bereketli bir hazırlık yoktur.

Nasıl ki namazın fazileti ilk vaktinde edâ edilmesinde ise, infakın faziletlisi de geciktirilmeden ilk fırsatta yapılmasındadır. 

Ebû Hüreyre (ra) der ki:

Nebiyy-i Ekrem Efendimiz’e bir adam geldi ve:

“–Ey Allah’ın Resûlü! Hangi sadakanın sevabı daha büyüktür?” diye sordu.

Peygamber şöyle buyurdu:

“–Sıhhatin yerinde ve cimriliğin üzerindeyken, fakir düşmekten korkup daha zengin olmayı ümit ederken verdiğin sadakanın sevabı daha büyüktür. Bu işi can boğaza gelip de, «Falana şu kadar, filana bu kadar!» demeye bırakma! Zaten o mal vârislerinden şunun veya bunun olmuştur.” (Buhârî, “Zekât”, 11; “Vesâyâ”, 17; Müslim, “Zekât”, 92.)

Bu itibarla iyilik ve yardımda bulunacak kişinin bunu zamanında yapması, infak fırsatını kaçırmaması gerekir. Zira zamanı geçirilerek yapılan yardım, ihtiyacı karşılamaktan uzaktır. Bu nedenle varlıklı kişi, “Elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde bulunmaz.” dedirtmemeli, vakti geldiğinde ihtiyaç sahiplerine bir an önce zekatını vermelidir.

●Günün Ayeti

“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan, ikisinden birçok erkek ve kadın üretip yayan rabbinize itaatsizlikten sakının. Adını anarak birbirinizden dilek ve istekte bulunduğunuz Allah’a saygısızlıktan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten

de sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir.” (Nisa, 4/1)

●Günün Hadisi

“Allah sizin suretlerinize ve mallarınıza bakmaz, ancak kalplerinize ve amellerinize bakar.” (Müslim, Birr, 34)

●Günün Duası

“Allahım! zillete düşmekten, dalâlete düşmekten, zulme uğramaktan, cahillikten, hakkımızda cehâlete düşülmüş olmasından sana sığınırız.”

●Ramazannâme (Ramazan Manileri)

Deniz suyu serindir

Damla gibi derindir

Bir tek hurma da olsa

Bir mü'mini sevindir.

●Sıkça Sorulanlar

Alacaklar zekat yerine sayılabilir mi?

Zekâtın geçerli olması için, fakire verilecek para veya malın ona temlik edilmesi yani onun mülküne geçirilmesi şarttır. Bu da zekâtın fiilen fakire teslimi ile gerçekleşir. Mesela yemek hazırlayıp bunu fakirlerin yiyebileceğini ilan etmekle ya da onlara yedirmekle o yemek temlik edilmiş/ verilmiş olmaz. Ancak aynı yemek yapılıp zekât niyeti ile fakire teslim edilirse, temlik gerçekleşmiş yani zekât verilmiş olur. Buna göre, bir kimseye borç verirken zekâta niyet edilmediği, daha sonra da bu parayı zekâta saymaya niyet edildiği zaman, paranın kendisi ortada bulunmadığı için temlik gerçekleşmiş olmayacaktır.

Dolayısıyla bir kimseye borç olarak verilmiş olan paranın daha sonra borçluya zekât niyeti ile bağışlanması ile zekât verilmiş olmaz. Dört mezhep âlimleri bu görüştedir.

Temlik kavramına daha geniş bir anlam yükleyen bazı âlimler ise, fakirin zimmetinde bulunan karz-ı hasen ve kira borcunun ona bağışlanmasını da temlik olarak değerlendirmişler ve bunu caiz görmüşlerdir. Fakat bu görüşte olanlar ticaretten kaynaklanan borçları bunun dışında tutmuşlardır. Bu görüşle de amel edilebilir. 

(Diyanet İşleri Başkanlığı, Zekat Sıkça Sorulanlar)

●Esma-i Hüsnâ

Ya Mücîb!

Arza hacet yok halim sana ayandır.

Söze gerek yok sessizliğim sana beyandır.

Ya Vâsi’!

Varlık sensiz darlanır.

Ya Hakîm!

Sen ki her yarattığına mana ve değer katansın.

Manaya özünü verensin.

Sonsuz hikmetine aşina eyle kalbimi.

Ya Vedûd!

Sen sevdiğin ve sevdirdiğin için bakar yüzler yüzlere.

Sen sevdiğin ve sevdirdiğin için güneş doğar günlere.

Sen sevdiğin ve sevdirdiğin için baharın gelir her yere.

Sen sevdiğin ve sevdirdiğin için kelamın değer dillere.

(Senai Demirci)

el-Mücîb: Kendine yalvaranların isteklerini veren, Kendisine yönelip, dua eden arzu ve istekte bulunan kullarına cevap veren.

el-Vâsi’: Bağışı bol olan, şefkati bütün evreni kuşatan, insanlar darlığa düştüğünde onlara çıkış yollarını gösteren; rızkı, yarattığı bütün varlıklara bol bol veren; kendisine yapılan tövbeleri kabul edip bağışlayan ve bütün varlıkları denetimi altında tutan.

el-Hakîm: Buyrukları ve bütün işleri hikmetli. Bütün sözleri ve fiilleri adalete ve ilme dayanan, her şeyi bilen, hikmetli bir biçimde yaratmasını sürdüren, dünyada adaletin kaynağı, ahirette ise tüm insanlar arasında adaleti ile hükmedecek olan.

el-Vedûd: Kendisine bilinçli bir biçimde itaat edip emir ve yasaklarına uyan kullarını seven, onları rahmet ve rızasına erdiren, yahut sevilmeye ve dostluğu kazanılmaya biricik layık olan  kullarını çok seven, onlara şefkat gösterip hoşnut olan.

●Bir İnci

“Duydum ki kapıma gelmiş, tokmak olmadığı için kapıya vurmadan geri dönmüşsün. Bilmez misin, kalp kapısının tokmağa ihtiyacı yoktur; o ancak içeriden açılır.” (Mevlana)

●Peygamberimizden Hatıralar

Rasulullah (ssav mescidde insanlara hitap ederken torunları Hasan (ra) ve Hüseyin (r.a.) gömlekleri içinde düşe kalka yürüyerek yanlarına geldiler. Resul-i Ekrem (sav) minberden indi, onları kaldırdı ve ardından da şöyle buyurdu:

“Şu iki çocuğun düşe kalka yürüyüşlerine baktım ve vaazımı kesip onları yukarı almaktan kendimi alıkoyamadım.”

İbn Abbâs rivayet etmiştir: Rasulullah Hasan’ı omuzlarında taşırken sahabeden biri Hasan'a (ra) “Bindiğin binek ne güzel binektir.” dediğinde Hz. Peygamber (sav) bunun üzerine “Ve sürücüsü ne güzel sürücüdür.” cevabını vermiştir. 

(Tirmizî, “Menâkıb”, 31)

●Her Güne Bir Kavram

İnfak

1. Tükenme, tamamlanma, bitirme, son bulma, yoksul düşme.

2. Karşılıksız yardım, sadaka verme.

“En çok sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe gerçek iyiliğe ulaşamazsınız. Her ne infak ederseniz şüphesiz Allah bilir.” (Âl-i İmrân,  3/92)

3. Zekât.

“Müminler, gayba iman ederler, namazlarını en güzel biçimde kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden infak ederler.” (Bakara,2/3)

4. Kişinin kendisi, ana ve babası, çocukları ve eşi için yapmış olduğu her türlü meşru harcama.

“Sana neyi (ve kime) infak edeceklerini soruyorlar. De ki: ‘İnfak ettiğiniz mal, ana baba, yakınlar, öksüzler, yoksullar ve yolda kalmışlar içindir. Allah, yaptığınız her hayrı mutlaka bilir.” (Bakara, 2/215)

5. Gerek akrabalardan gerekse diğer insanlardan yoksul ve muhtaç olanlara maddi yardım yaparak onların geçimini sağlamaya yardımcı olma.

“Ey iman edenler! Kazandığınız güzel şeylerden ve topraktan sizin için bitirdiğimiz ürünlerden başkalarına infak ediniz…” (Bakara, 2/267)

6. Allah’ın rızasını kazanmak için insanın kendisine verilen malların şükrünün bir göstergesi olarak onun emrettiği yerlere harcama yapması, bağışta bulunması, muhtaçlara aynî ve nakdî yardımda bulunması.

“Mallarını Allah yolunda infak edenlerin durumu, her başağında yüz tane olmak üzere yedi başak veren bir tanenin durumu gibidir. Allah, dilediğine kat kat artırarak verir. Allah, bağışı çok olan ve her şeyi bilendir.” (Bakara, 2/261)

Editör: TE Bilisim