Karabağ’dan işgalciyi kovup, Libya’da meşru hükümeti Fransız destekli teröristlerin elinden kurtardıktan sonra, Ukrayna ile Rusya’yı barış masasına oturtunca, soluğu Arabistan’da aldı. Çünkü Yemen Savaşı’nın ateşi Cidde’ye kadar uzanmış, İran’ın tasalludu Suriye’nin mahvını aşıp Lübnan’da istikrarsızlığın temel kaynağı olmuştu. Daha İran’la ilişkileri bozmadan, Körfez’de barış iklimini oluşturmak, Irak’ın bölünmüşlüğüne çareler üretmek gerekiyordu. Bu nefes nefese mücadeleyi kim verebilir? Ne için?

PKK’ya karşı Irak ve Suriye topraklarında savaşabilmek için gereken tezkereye hayır deyip, Mehmetçik Kandil’i teröristin başına yıkınca destek mesajı yayınlayanların bu kıtaları aşan diplomatik mücadeleyi anlayabilmesi mümkün müdür?

Türkiye’nin dış politikada sergilediği başarı öyküsünü tam olarak idrak edebilmek için Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın tükenmek bilmeyen enerjisini yakalayabilmek ve meselelere onun gibi insan odaklı bakmak gerek. Mezhepler, etnik kimlikler hatta dinler üstü bu bakış açısına, merkezine mazlumları koyan bu yaklaşıma sahip değilseniz anlayamazsınız. Yani ortaya hiçbir proje koyamadıkları için mülteci düşmanlığı üzerinden prim yapmaya çalışanların bu barış öyküsünü anlayabilmeleri pek mümkün değil.

Ülkemizi tarihte olduğu gibi yeniden bir merhamet yurdu haline getiren Cumhurbaşkanımızı hiçbir yolculukta bu kadar neşeli görmemiştim. Hz. İbrahim’in, Hz. İsmail’in ve onların ahfadı olan Mekkeli yetim peygamber, iki cihan güneşinin elinin değdiği yere yüzünü sürmenin tarifsiz bir mutluluğu vardı gözlerinde.

Onlarca yıldır büyük acılar çeken Ortadoğu halklarının, barış için umudunu bağladığı tek bir kişi var. Bunu sadece Mekke’nin, Beyrut’un ya da Bağdat’ın sokaklarında değil, yöneticilerinin gözlerinde de görüyorsunuz. Kuveyt Meclis Başkanı Merzuk Ali el-Ganim asırlardır hasretle beklediği bir dost gibi Mekke’de Cumhurbaşkanımıza sarılıp, ümmetin birliği için niyazda bulunduğunda mutluluktan süzülen gözyaşları bunu anlatıyordu.

Cumhurbaşkanımız Suudi Arabistan'da Kral Selman bin Abdülaziz tarafından büyük bir hürmetle ağırlandı. İlerlemiş yaşına ve ayakta zor duracak kadar hasta olmasına rağmen Kral, konuğunu kapıda karşıladı. İki ülkenin Mısır'da yaşanan darbe sonrası bozulan ilişkilerinin tamir edilebilmesi için samimiyetle uğraşacağı mesajını verdi. Kırgınlıklar geride kalmış adeta Türkiye ve Suud arasında hiçbir sorun yaşanmamıştı.

Aslında hem Suud’un hem de BAE’nin bu noktaya gelmesinde Türkiye’nin Katar’ın arkasında sağlam durması, Biden’in Yemen Savaşı’nda Arabistan’dan desteğini çekerek İran karşısında bu ülkeleri yalnız bırakması gibi pek çok gerekçe sayabiliriz. Fakat tüm bunlar da meseleyi tam olarak izah edemez. Sonuçta Türkiye’nin Cumhurbaşkanı asırlarca Mekke ve Medine’nin hadimi olan bir devletin şimdiki temsilcisi.

Mülteci meselesini, insanları infaz edip çukurlara doldurduktan sonra yakan bir adama garibanları teslim ederek çözeceğini vaat edenlerin Erdoğan'ın barışın yolundaki taşları nasıl tek tek döşeyebildiğini, zamanı ve fırsatları nasıl bir kabiliyetle değerlendirdiği gerçeğini anlayamadıkları için onlara kızmamak gerek.

Çünkü bunun için tecrübe, halka hizmet, güven duygusu ve sarsılmaz bir dirayet gerek.

Ramazan Bayramımız mübarek olsun. Allah bir ateş çemberinden kurtulup gelen muhacirlere, mazlumlara, açlığın pençesindeki yoksullara sahip çıkanların dünyasını da, ahiretini de şen eylesin.