Tek başına hiçbir konuya, “içine her şeyi sokabileceğimiz kremalı pasta” muamelesi yapamayız; sığınmacılar konusu da dahil…

“Göçmen olmaya gitmekle göçmen olmaya mecbur edilmek aynı şey değildir” zira…

“Bugün hangisini konuşuyoruz ve hangisi daha az onurludur?”

“Her asma aşı kabul etmez” derler…

Bugün ağzı olan herkesin, köklerinden zorla sökülerek yaban ellere savrulmuş insanlara “onur” dersi vermeye kalkması da yanlış insanlara yanlış aşı uygulamak değil mi?

Yine bir Grek sözü; “İnsanın hayatı neyse konuşması da odur” der…

O halde konuşmalar, inandıklarımızın ve zihnimizde taşıdıklarımızın bir “ayna”damakes bulması değil mi?

Seneca, “Felaket içindeyken daha bilge oluyoruz çünkü refah, zenginlik doğru olanı alıp götürüyor elimizden” sözüyle neleri kaybettiğimizi, iki bin yıl öncesinden hatırlatıyor bize…

İmkanlarımız neleri aldı bizden; yerine neleri teklif ederek… 

“En iyi düzene bile saldıran para hırsı” her şeyi, herkesi kendine yabancı yaparken, göçmenleri listenin başına koyar ne yazık ki…

Çünkü onlar son gelenler ve ilk gideceklerdir…

Dolayısıyla hep tedirgin ve iğreti kalmak, onların kaderidir adeta…

Edward Said, "Bir göçmenin en güvensiz anı, göçtüğü yerde kendini güvende hissettiği andır" der...

Albert Memmide, "Göçmenlerden en çok rahatsız olanlar, kendilerinden hemen önce göçenlerdir" der...

Çünkü yeni gelenler yüzünden kendilerinin hedef olacağından korkarlar...

"Misafir misafiri sevmez, ev sahibi hiçbirini" şeklinde, bize de haksızlık eden bir söz de vardır; bugün bazılarımızın inandığını düşündürebilen...

Ne yazık ki göçmenin kaderidir, hiçbir yere ait olamama duygusu...

Şimdi bizde de çok kızdığımız Avrupalılar gibi düşünenler var; "gitsinler diyoruz ama" diye başlayan "meşrulaştırma” çabalarıyla...

Batılılar da öyle başlamıyor mu söze? 

Oysa "Kimse kimsenin rızkını yiyemez" hükmüne iman etmiş bir milletiz...

“Doğrandıkça artan lokmalar” bizim hayatımızın en bereketli besinleri değil miydi?

O zaman kim kimin rızkını yiyor?

Suriyeli mazlumlar olmasa her gün biftek yiyeceğinin garantisini nereden aldın; Ey Müslüman!

Kim bilir, belki bugün beğenmediklerini de şimdiye değin gösterdiğin merhamet sebebiyle yiyorsundur; daha beterinden korunmuş olarak...

Allah, mazlum göçmenlere insaflı ev sahipleri nasip etsin; güven içinde evlerine dönecekleri ana kadar...

En başta da onlardanmış gibi görünen provokatörlerin şerrinden korusun hepimizi; akademik unvanlı provokatörlerin bile göründüğü bugünlerde…

Zira son günlerde iltifat gören Özdağ ve Oğan’ın vites yükselten çıkışları hiç masum değildir...

Özdağ’ın, sponsoru olduğunu açıkladığı, "Türklerin Sonu" gibi bir kötü ütopya çizen film, "Tarihin Sonu" kitabıyla adeta Fukuyama'ya özeniyor...

"Medeniyetler Çatışması" kitabıylaHuntington'u, "1984" romanıyla Orwell'ı bile utandıracak kötü bir ütopya hatta absürdizm var ortada...

Sansasyon amatörü ruhlarıyla ırkçıların galebe çaldığı bugünler, bizi asla yansıtmıyor; taşıdıkları akademik unvanlarını hiç yansıtmadığı gibi…