Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Jeopolitik olarak Asya’yı Avrupa ve Afrika’ya bağlayan doğal bir koridor olma niteliğiyle ön plana çıkıyor. Bu özelliğinin farkında olan Emirlik hükümeti, küresel ekonomide ve küresel siyasettemerkez bir ülke olmak için bir hayli mesai harcıyor. Emirlik, bu hedefler doğrultusunda önceliğini ekonomiye verdi.

İlk iş olarak, ülke ekonomisinin petrol piyasalarına olan bağımlılığını ortadan kaldırmak ve ekonomik çeşitliliği sağlamak adına petrol dışı sektörlere ciddi yatırımlar yapıldı. Bu sayede Dubai, bölgesel ve küresel çapta yatırımcı çeken, uluslararası sermayenin güvenle park edildiği,iş ve finans merkezi haline geldi.

Refah ve istikrarı önemsemenin yanı sıra hükümet, yerel ekonomiyi geliştirmek ve iş ortamını iyileştirmek için büyük çaba sarf ederken, dünyanın önde gelen beyinlerini cezbetmek ve Dubai’yi küresel bir kuluçka merkezine dönüştürmek içinsektörel çeşitlendirme süreçlerine deyatırım yapmayı ihmal etmedi.

“Dünyanın önde gelen beyinleri için Dubai’de en iyi ortamı oluşturmalıyız” sloganıyla hareket eden Emirlik hükümeti,tıp, teknoloji, bilim ve teknikte başarılı yabancı öğrencileri, uzmanları ve araştırmacıları ülkeye çekebilmek için burslardan vize sistemine kadar bir dizi kolaylıklar getirdi. Bu nedenle hükümetin ilan ettiği stratejik hedefler arasında, “ülkeyi yaşamak, iş yapmak ve fikir üretmek için dünyanın en iyi ülkeleri arasına sokmak”gibi bir vizyonun bulunması çok şaşırtıcı değil.

2014 yılına kadar bu politikaları rehber edinen BAE’nin, bu tarihten sonra saldırgan bir dış politikaya yöneldiği görülüyor. Bu çerçevede güçlü askeri müdahale, içişlerine karışma ve vekil siyaseti şeklinde bölge ülkelerinin iç sorunlarına karışan bir yaklaşımı benimsediği söylenebilir. Ancak bu politika değişikliği, ne ülkenin ekonomisine ne de ulusal çıkarlarına bir fayda sağladı.

Bu yılın başından itibaren Emirlik’in bölgesel rekabet içerisinde olduğu İran, Suriye, Türkiye ve Katar’a karşı politikalarını yumuşattığı ve siyasi sorunlar yerine ticari iş birliklerine öncelik veren yeni bir stratejiye dümen kırdığı fark edilebiliyor. Abu Dabi’nin “sıfır sorun” politikasıyla bölgesel düzeyde elini rahatlatmak istemesinin birçok nedeni var. Bunlardan birisi de Asya ülkeleriyle daha yakın ilişkiler kurmak istemesi.

BAE benimsediği, “Doğu’ya Bak” politikasıyla, Asya’nın büyüyen ekonomileriyle bağlarını güçlendirmek istiyor. Birçok ülke gibi o da geleceği Asya’da görüyor. Bu nedenle geleneksel Batı merkezli dış politikasını esnetip dış politikasını çeşitlendirmeyi planlıyor.

Asya ülkelerinin ticari fırsatları kadar büyüyen askeri ve siyasi güçleri de Abu Dabi’ye cazip geliyor. Zira Batı’ya karşı bir denge unsuru olarak Asya’nın siyasi gücünü kullanmak, Emirlik için son derece mühim.Dolayısıyla Amerika, Çin, Hindistan ve Rusya gibi aktörlerle dikkatli ve bir o kadar dengeli bir siyaset yürütmeye bir hayli önem veriyor.

BAE, Amerika’nın en önde gelen müttefiklerinden biri olmasına rağmen artık ABD’nin Ortadoğu’daki ileri karakolu olmak istemiyor. Abu Dabi’ye göre dünyanın her geçen gün Çin, Hindistan ve Rusya’yı da içeren çok kutuplu sisteme bir adım daha yakınlaşması ile Amerika’nın Ortadoğu’dan hızla uzaklaşması, dikkate alınması gereken iki önemli gelişme. Bundan dolayı Emirlik, sadece Amerikan askeri şemsiyesine ve güvenlik mimarisine yaslanarak izlenen dış politikanın, artık miadını doldurduğunu düşünüyor.