“Her şey çok kötü. Dünya kötülüklerle dolu. Bu ülkede bir tane iyi iş göremiyorum. Bu dünyaya çocuk getirilmez. Bütün insanlar kötü olmuş.” Diyorsa bir insan onun yanından kaçıverin. Çünkü kötü olan odur. Kötülük dışarıda değil, o kişinin içindedir.

Onca Suriyeli içinden bir tanesine bile merhamet duygusuyla bakmadı mı?

Onca gül yüzlü yavrunun bir tanesi bile, şirin görünmedi mi gözüne?

Hiç mi acımadı, ateşin içinden koşup gelenlere?

Hepsi mi kötüydü?

Hepsi mi tacizciydi?

Hepsi mi vatan haini idi?

Hepsi mi hırsız…?

Oysa kötü olan kendiydi. Kötülük kendi içindeydi. Yetim, öksüz, evsiz, yuvasız, ülkesiz kalan onca masum hakkında toptancı konuşmak nasıl böyle kolay olabilirdi ki?

Bu satırları yazarken haya ettim ama “kalbi kötüler” konuşmaya, yazmaya, yaymaya utanmıyor.

YANILTICI ALGI

Haberlerde veya sosyal medyada sıra dışı olayların haber değeri vardır. Yani çokça yaşanan “şey”ler haber değeri taşımaz çünkü sıradandır. Bu durum çoğunlukla kötü veya olumsuz gelişmelerin sıkça haber olmasını sağlar. Aynı konu etrafında çokça olumsuz haberin izlenmesi ise konu hakkında “yanıltıcı algı” oluşturur.

Kadın ve şiddet konusu mesela. Çokça şiddet haberi yapılması şiddetin hala sıra dışı olduğunu gösterir. Ama bu haberlerin artması, toplumda şiddetin arttığına dönük bir algı meydana getirir. Ne yazık ki medya böyle bir şey. Kitleleri yönlendirme gücü dediğimiz şey tam da bu.

Suriyeli sığınmacılar üzerinden yayılan suç haberleri maksatlı yapılıyor. İstiyorlar ki “tüm Suriyeliler suça eğilimli” imajı oluşsun. Oysa realitede Suriyeli sığınmacıların sadece yüzde 1.3’ü suça bulaşmış durumda. Geriye kalan yüzde 98.7 tertemiz. O halde bu koca kitle hakkında nasıl kolayca atıp-tutabiliyorsun? Hakka girmek tam da böyle bir şey!

Bir de bilinçli bir şekilde kışkırtma videoları var ki, içimizdeki ajan-provokatörler tarafından finanse ediliyor. Organize işlerin farkında olmak bu konunun en kritik hususudur. Suriyelilerin az çok yaşam tarzını bilirsiniz. Bu doğal hayat akışının dışında kavga-gürültü veya bir taşkınlık gözlemliyorsanız bilin ki orada bir “organizasyon” olma ihtimali yüksektir. Zaman, agâh olma zamanıdır.

İÇİMİZDEKİ İYİLER

Kötülerin sesi çok çıkıyor. Fakat iyilik, kendine borazan istemez. İyilik, mütevazıdır. İyiliğin alkış beklentisi yoktur. Gizlidir, gizli kalmayı tercih eder. Fakat bu durum iyiliğin varlığına halel getirmez bilakis bereketlendirir.

Yaşanmış bir hikayeden bahsedeyim. Geçtiğimiz gün özel muayenesinde hekimlik yapan arkadaşım beni aradı. Suriyelilere yönelik tezviratları içine sindiremediğini ve yardımcı olmak istediğini söyledi. Boş bir evi olduğunu, çocuklu bir Suriyeli aileyi bu eve yerleştirip, tüm iaşesini görmek ve çocuklarını okutmak istediğini aktardı. Benden de bu aileyi bulma noktasında bir destek istedi. Ben de duyduklarımla mutlu oldum ve hemen harekete geçtim. İstedim ki iyilikte bir nebze payım olsun. Uzun zamandır tanıştığım bir STK temsilcisine durumu anlattım. Hekim Hanımefendinin bu düşüncesi onları da ziyadesiyle mutlu etti. Birlikte birkaç aileyi ziyaret ettiler. Hanımefendi, dört aile ile görüştü. Önce çok çocuklu olan iki aileye kol kanat gerdi. Sonrasında da muayenehanesinde hayata geçirdiği iyilik hareketiyle birlikte diğer iki ailenin de desteklenmesini sağladı.

Bu ailelerin mutlu fotoğrafları zaman zaman bana ulaşıyor. Ve fotoğraflara her baktığımda geleceğe dair umudum artıyor, milletime olan inancım pekişiyor. Haberler, gündem vs. içinizi karartmasın. İçimizde o kadar güzel insanlar yaşıyor ki… Ve onlar, bu vatanın sigortası konumunda.

HER İNSAN MÜLTECİ ADAYIDIR

Bir söz vardır. “Her insan engelli adayıdır.” Bir ekleme yapmak istiyorum. “Her insan mülteci adayıdır.” Ukraynalı 5 milyon mülteci, iki ay önce mülteci olacağını bilmiyordu. Sürpriz ve zorunlu durumlar, bu insanları farklı ülkelere göz yaşları içinde dağıttı. Sarışın ve mavi gözlü oldukları ve dindaş oldukları için Avrupa sorunsuz kapıları açtı ve gereken imkanları sağladı. Peki ya Suriyeli kara gözlü Fatıma ne olacaktı? Hem esmer hem de Müslüman! Olmaz! O savaşın içinde kalabilir, öldürülebilir, işkence görebilir ve tecavüze uğrayabilirdi. Avrupalı faşist işte böyle bakıyor yaşananlara.

Bizlerin onlardan bir farkı olmalıydı. Çok şükür ki mazluma kimlik sormayan bir hükümetimiz var. Çok şükür ki düşene sahip çıkan bir milletimiz var. Gösterilene değil hakikate bakmak lazımdır.

***

“Suriyeli sığınmacılar” gündemini takip ediyorum. Yalan, iftira, tezvirat diz boyu… Asparagas haber, kurgu videolar, ajan-provokatörler köşe başlarını tutmuş. Bu durumda bize susmak düşmez. Bir seri halinde “Suriyeli sığınmacılar” gerçeğini yazacağım. Bu yazım duygusal çerçevesiyle tarihe not düşmüş oldu. Gerçeklerin rakamlarla ispatını sonraki yazılarımda ele alacağım inşallah.