Bir provokasyon tohumunun çimlenmesi için en uygun zamanın-zeminin kollandığını hepimiz iyi biliriz…

Toplumları mobilize eden en bilindik faylar mezhep ve ırk farklılıkları, lüks ve fakirlik çekişmeleriyle ilgilidir…  

Provokatörlerin dur-durak bilmeden yeni senaryolarını sürekli sahaya sürmelerinin de çok dramatik bir sebebi vardır…

Hangi zamanda ve zeminde sonuç alabileceklerini onlar da hiç kimsenin bilemeyeceği gibi bilemezler ve oltalarını boş gelse de sürekli yeniden sallamaya devam ederler…

Çünkü daha önce gelişen sosyal patlamalar, tetikleyici sebep ile ortaya çıkan sonuç arasında açık bir bağ olmadığını defalarca göstermiştir…

Provokatörlerin amacı devlet ile vatandaşlar arasındaki iletişim kanallarını sabote etmektir…

Bu hattı kopararak güvenilir bilgi kaynaklarına erişimi engellerler ve onların yerine dezenformasyona dayalı, toplumun sinir uçlarıyla oynayan kendi bilgileri empoze ederler…

Bugün Türkiye’de sığınmacılar üzerinden tekrar denenen senaryoları, uygulayıcılar bakımından da iyi değerlendirmek gerekir…

Sosyal medyada, arkalarında terör örgütlerinin olduğu ortaya çıkarılan sahte hesaplar üzerinden yayılan asılsız, mesnetsiz hatta kışkırtıcı birçok içeriğin, “meşru siyaset” zemininde muhalefet yapan birçok isim tarafından destek görmesi, savunulması kitlelerinin inanmasını çok daha kolay hale getirmiştir…

Devletin açıkladığı bütün verilerin itibarını çok ciddi bir kitle üzerinde zedelediklerini sokakta, markette, berberde, takside karşılaştığınız pek çok kişiyle konuştuğunuzda anlayabiliyorsunuz…

Açıklanan onca veriye, yapılan bütün güvenlik çabalarına rağmen, “Sınırlarımız yol geçen hanı” yalanını mayalamaya devam ediyorlar…

Dahası, “Bizim ülkemizde bize meydan okuyorlar. İşe alımlarda SGK kolaylık sağlıyor. Onar yüzünden işsizlik var. Devlet maaş veriyor. İstila edecekler. Mafyalaşıyorlar. Vergi vermiyorlar. İktidar göndermek istemiyor çünkü onların oyuyla seçilmek istiyor” gibi tedavülde olan pek çoğu var…

Dezenformasyonlar sadece sığınmacılar ve göçmenler üzerinden yapılmıyor; “Bu ülkede bir gelecek görmüyorum. Bütün gençlerimiz yurtdışına gitmek istiyor. Baskı var; konuşamıyoruz. Özgürlüğümüz yok” kabilinden yürütülen ve en hayati damarımızı, umut damarını kesmeye çalışan çok insafsız bir yol daha izliyorlar…

İspatı ve ölçüsü ne peki?

Hiçbirinin aslı astarı olmasa da inanan ciddi bir kitle olduğu açık; “terliğe bile razı” politik miyop bir kitle olarak…

Oysa sınırlarımız tarihinde hiç bu kadar güvenli olmadı; PKK’nın katırlarla, ağır silahlarla geçtiği ve binlerce askerimizi, insanımızı şehit edip elini kolunu sallayarak geçtiği günler çok eski değil…

15 Temmuz’da içindeki habis yapıları söküp atan ordumuza, güvenlik güçlerimize de çok büyük bir haksızlık bu…

Sonuç şu: AK Parti'nin en önemli rakibi, ne denli başarılara imza attığını, mukayesesiyle daha görünür kılan kötü iktidarların unutulmasına vesile olan uzun iktidarıdır bana göre...

Aksi halde geçmişte, siyasi tarihte nelerin olduğunu iyi hatırlayanların, onu minnet ve özlemle anma ihtimali bile olamazdı...

Uzun süreli iktidarların en büyük rakiplerinin, onları aynı zamanda uzun süre iktidarda da tutan kendi geçmişleri olduğunu bir kez deha müşahede ediyoruz...

AK Parti'nin yapması gereken şey mukayese edildiği bu en büyük rakibe göre politika üretmektir...

Diğer rakipler ise şaşırtır, yanıltır...