Kudüs’teki Sulh Mahkemesi, geçen hafta Mescid-i Aksa’da yüksek sesle ayin yaptıkları için gözaltına alınan üç Yahudi yerleşimcinin başvuruları üzerine oldukça tehlikeli bir karara imza attı.

Mahkeme, Yahudi yerleşimcilerin Mescid-i Aksa’nın avlusunda yüksek sesle ayin yapmalarında herhangi bir sakınca olmadığını söyledi.

İşgalcilerin Mescid-i Aksa’yı statüsünü değiştirip Müslümanlar ve Yahudiler arasında ikiye bölmek istedikleri sır değil.

Daha da ötesi, nihai hedeflerinin Kubbetu’s-Sahra’nın bulunduğu tepede tapınaklarını inşa etmek olduğunu biliyoruz.

Yahudi yerleşimcilerin işgal güçleri himayesinde ve gruplar halinde baskın düzenlemelerinin amacı, Mescid-i Aksa’nın bölünmesine zemin hazırlamak.

Önce baskınlarla Yahudi yerleşimcilerin Mescid-i Aksa’da kalabalık gruplar halinde ayin yapmaları olağan hale getirilecek.

Ardından da oluşturulan fiili durum resmileştirilecek.

Kudüs’te ayin yapabilecekleri başka yerler varken ısrarla Mescid-i Aksa’nın avlusunda kurban kesmek ve ayin yapmak istemelerinin sebebi bu.

İsrail hükümetleri ve fanatik Yahudi örgütleri, planladıkları oldubittinin gerçekleşebilmesi için Yahudi yerleşimcileri Mescid-i Aksa’ya düzenlenen baskınlara katılmaya teşvik ediyorlar.

Hatta o baskınlara ara sıra bakanlar ve milletvekilleri de katılıyor.

Mahkemenin son kararı da yine Yahudi yerleşimcileri Mescid-i Aksa’ya baskına teşvik eder nitelikte.

Gerçek şu ki, uluslararası hukuka göre işgalcilere ait bir mahkemenin Mescid-i Aksa hakkında böyle bir tasarrufta bulunma yetkisi yok.

Yahudi yerleşimcilerin Mescid-i Aksa’ya girmeleri dahi gayri meşru iken avlusunda ayin yapmalarına izin vermek işgalcilerin haddi değil.

İşgal gücü olarak İsrail, Mescid-i Aksa’nın 1967 öncesindeki statüsünü korumak zorunda.

Kudüs ve Mescid-i Aksa’yla ilgili gelişmeleri yakından takip eden Filistinli Avukat Halid Zebârika, İsrail mahkemelerinin Mescid-i Aksa’yla ilgili verdiği kararların hepsinin hukuken geçersiz ve siyasi olduğuna dikkat çekiyor.

Uluslararası hukuka ve anlaşmalara göre Mescid-i Aksa’nın yönetimi Ürdün’e ait.

Normalde Yahudi yerleşimcilerin baskınlarına ve Sulh Mahkemesi’nin ayin kararına ilk karşı çıkan ve en güçlü tepkiyi gösteren Amman olmalı.

Fakat Ürdün’ün bu konuda sahip olduğu yetkinin hakkını verdiğini söylemek zor.

Böyle olunca da Mescid-i Aksa’yı müdafaa görevi Kudüslü murabıtlara ve Filistin direnişine düşüyor.

Hamas lideri İsmail Heniyye, geçenlerde yaptığı açıklamada, Mescid-i Aksa’nın “kırmızı çizgi” olduğunu ve statüsünü değiştirme girişimlerine izin vermeyeceklerini bir kez daha vurguladı.

Mescid-i Aksa’nın sadece Müslümanlara ait olduğunu hatırlatan Heniyye, “Mescid-i Aksa’ya baskın düzenlenmesine ve Kudüs caddelerinde arbede çıkarılmasına tüm gücümüzle karşı koyacağız ve izin vermeyeceğiz” dedi.

İsrail mahkemesinin kararı, işgalcilerin daha önce de birçok kez yaptıkları gibi nabız yoklama girişimi.

Güçlü bir tepkiyle karşılaşırlarsa geri adım atacaklar.

Bunun farkında olan Filistin direnişi de onlara “Mescid-i Aksa’ya dokunursanız savaş çıkar” uyarısında bulunuyor.

İslam ülkeleri Filistinlileri yalnız bırakmayarak yüksek sesle İsrail’e Mescid-i Aksa’nın statüsünü değiştiremeyeceğini hatırlatmalı.